Mart ayının son haftasında, el-Kassam Tugayları komutanına, işgal altındaki Kudüs'ü kurtarmak amacıyla Arap halklarına yürüyüşe geçme çağırısında bulunan bir bidiri atfedildi. Komutanın çağrısı -kasıtlı olarak adını anmıyorum- sayıları 1 milyondan fazla olan İsrail'deki Filistinlileri kapsamıyordu. Oysa bunlar, Filistin kasaba, köy ve şehirlerinin 1948'de İsrail Devleti'nin kurulmasından önceki aylar boyunca zorla göç ettirme planlarına karşı mücadele etme yükünü taşıyıp kendi topraklarında kalmayı seçen, Stern, Haganah, Irgun ve diğerleri gibi Siyonist terörist çetelerin vahşetine karşı direnen, topraklarında kalmanın bedelini ağır ödeyen sakinleridir. Müstesna yazar ve romancı merhum Emile Habibi, uluslararası üne kavuşan The Secret Life of Saeed the Pessoptimist (Saeed'in Gizli Hayatı ve Pesoptimist) romanında kötümser ve iyimser kelimelerini birleştirerek “pessoptimist” kelimesini türetmişti. Habibi, gençlik yıllarından 2 Mayıs 1996'daki ölümüne kadar İsrail’deki Filistinlilerinin siyasi mücadelesinin liderlerinden biri oldu.
El-Kassam Tugayları'nın Arap halklarına yaptığı çağrı ve İsrailli Arapların bu çağrıdan muaf tutulması ile bir siyasi aktivist olarak yazar Emile Habibi ve Gazze Şeridi'nin geçen yıl 7 Ekim’den bu yana yaşadığı, binlerce sakinini kendi dışına, özellikle de Mısır'a doğru kaçmak zorunda bırakan yıkım arasında ortak bir bağ var mı? Evet, tüm bu faktörleri bir araya getiren birden fazla faktör var; çünkü bunlar temel bir eksen etrafında dönüyor, o da istikrarlı bir insan toplumunun ortaya çıkmasıyla oluşan, kişinin anayurduna duyduğu diyalektik aidiyet ilişkisidir. Durum böyledir ve bu yalnızca Filistinlilere özel değildir. Bu özetle, kişinin aidiyet duygusunun derinliğine uygun olarak vatanında kalma bağlılığı ile göç edenin kaçınılmaz olarak bir gün kendi toprağına geri döneceği umuduyla göç etmek zorunda kalmasını uzlaştırma sorunsalıdır ve bu sorunsal, Emile Habibi'nin aklından hiç çıkmadı. Bu nedenle Ebu Selam'ın (Habibi) mezar taşına şu sözlerin kazınmasını vasiyet etmesi şaşırtıcı değildi: "Hayfa'da kalacak."
Geçtiğimiz mart ayında yapılan çağrının, el-Kassam Tugayları komutanının İsrail’deki Filistinlileri işgal altındaki Kudüs'e doğru yürüyüşe teşvik etmesini içermemesi ve bu meydan okumayı sadece Arap halkları ile sınırlaması doğal ve aynı zamanda şaşırtıcı. Doğal, çünkü İsrail’deki Filistinlilerin toprağında kalmanın ilke ve idealleri konusunda kimsenin onlara ders vermesine ihtiyaçları yok. Aynı şekilde İsrail'in amacı, mümkün olduğunca daha fazla Filistin köy ve beldesini tamamen ortadan kaldırmaya devam etmek ve bunların yerine Yahudi yerleşim yerlerini kurmak olan eski ve yeni planları karşısında yorulmak bilmeden mücadele etmekten zerre kadar geri adım atmamak konusunda da kendilerine kimsenin ders vermesine gerek yok. Kassam lideri de büyük olasılıkla bunu iyi anladığından, İsrail'deki Filistinliler arasındaki siyasi aktivistler ile tartışmaya girmekten kaçındı. Aynı bağlamda çağrının İsrail’deki Filistinlileri kapsamamasının şaşırtıcı olduğunu söylememizin nedeni, Filistin halkının aynı kesimi içinde Hamas hareketine bağlı kişileri İsrail içinde çatışma cepheleri açılmasını gerektirse bile, Gazze Şeridi halkının savunulmasına daha etkin bir şekilde katılmaya çağıran tamamen açık bir talep içermemesidir.
Gazzelilerin, İsrail ordusunun 7 Ekim 2023 saldırısına verdiği acımasız tepkiye ve başlarına gelen yıkımın etkilerine nasıl direndikleri tüm dünya için aşikardır. Yıkım sadece kentsel alanlarda yaşanmadı, aksine en kötüsü, tedavisi belki onlarca yıl sürecek yıkımdır. Bununla da insanların ruhunda meydana gelen yıkımı kastediyoruz. Buna rağmen pek çok kişi kendini, anavatanda kalmak ile dışında hayatta kalmak arasında seçim yapmakla karşı karşıya buldu ve pek çokları acı ayrılma kararını aldı. Gidenlerin Filistin'e aidiyetlerinin olumsuz mu etkilendiği yoksa sürgüne zorlayan en şiddetli rüzgâr ve kasırgalara karşı direndiği mi zaman geçtikçe ortaya çıkacak. Konunun önümüzdeki hafta tekrar ele alınması gerekiyor, o yüzden haftaya görüşmek üzere.