Amerikan üniversitelerindeki öğrenci hareketleri her zaman kolektif siyasi yönelimleri ya da ortaya çıktıklarında yeni örgütlü akım ve hareketleri ifade etmiştir. İlgili okuyucu, çeşitli yönelimleriyle “sol”un, özellikle de Demokrat Parti'yi de kontrol eden “liberal solun” üniversitelerde ve akademilerde oldukça yaygın olduğunu kolaylıkla bilebilir. Başta sanat, dizi ve film olmak üzere pek çok alanda güçlüdür ve Hollywood buna sadece bir örnektir. “MeToo” kadın hareketi veya “Siyahların Hayatı Değerlidir” hareketi ve daha pek çok yeni harekette oldukça etkilidir.
Bu var olan bir gerçektir ve onunla paralel olan bir başka gerçek de, küresel solun doğası gereği düşmanca olduğu ve onlarca yıldır belirli rejimlere odaklandığıdır. Bu tartışılmaz bir gerçektir ve genel olarak Batı Solu ve özel olarak da Amerikan Solu bu küresel soldan doğmuştur. Solun bu pozisyonu, alt eğilimler halinde gelişmesine rağmen çok fazla değişmedi. Yine solun kendisi onlarca yıldır İsrail'e karşı Filistin davasını her zaman destekledi ve bu tutumu da yeni değil. Bugün Arap dünyasındaki halkların anlaması gereken husus, Filistin meselesinin her düşmanın adını temize çıkaran ve her hasmın sicilini temizleyen açık bir çek olmadığıdır. Aksi takdirde İran rejiminin Arap halklarına yönelik işgalleri ve öldürme faaliyetleri, Filistin davası sloganını yükselttiği sürece meşrulaştırılacaktır.
Rasyonel hiç kimse, Amerikan Solu’nun, özellikle de uzun yıllardır pek çok alanı, kamu ve özel kurumu kontrol eden ve Demokrat Parti içindeki en güçlü akımı oluşturan Liberal Sol’un sahip olduğu gücü tartışmaz. Peki ya ABD'deki İslamcılar ya da siyasi İslam hareketleri ve onların sembolleri? Bu sadece bu gruplara ve onların etkilerine dair bir takıntı ve rollerinin abartılması mı, yoksa bilgiler bilim tarafından kanıtlanmış gizli bir gerçeği mi kanıtlıyor? Peki ABD'de etkili bir varlıkları varsa liberal solla ilişkileri nedir? Bunlar haklı sorular ve bunlara verilen cevaplar insanları güncel olayları yeniden düşünmeye ve Obama'nın bölgeye yönelik politikalarını, Biden'ın politikalarını ve yönetimini, tüm bunların arkasındaki akımları anlamaya itiyor.
Said Ramazan, kırklı ve ellili yıllardan itibaren Müslüman Kardeşler'in Avrupa şubelerini kurmak üzere Avrupa’da dolaştı. Ardından ABD'ye geldi ve oradaki bazı Müslümanlarla iletişim kurdu. Altmışlı yıllarda Müslüman Kardeşler üyelerinin ABD'ye göçü arttı, yetmişli yıllarda ise varlıkları ve örgütlenmeleri güçlendi. Muhammed Fethi Osman, Hassan Hathut, Seyyid Desuki ve daha birçokları gibi sembolleri vardı. Çok sayıda grup, örgüt ve hareket kurarak, köklü anayasal özgürlüklerin olduğu aktif ve gelişmiş bir ortamda büyük kazanımlar elde edebildiler. Bazı Arap ülkelerinden farklı zaman ve yerlerde destek alabildiler. Desteklenen taraflar da farklıydı. Camilerin ve bunlarla bağlantılı kültür ve sosyal merkezlerin birden fazla rolü vardı. Arap dünyamızda bile "Müslüman" ile "İslamcı" arasında ayrım yapmak zorken ABD'de durum daha da karmaşıktı. Bu konudaki ayrıntılara el-Misbar Merkezi’nin 2013'te yayınlanan “ABD'deki Müslümanlar” kitabından ulaşılabilir.
Pek çok tarih ve detaya girmeden, bu konuda yakın hafızada yer alan bazı güncel isimleri hatırlatmak yeterlidir. Obama'nın tanınmış solcu eleştirmen Edward Said ve New York'taki Columbia Üniversitesi'nde Edward Said Kürsüsü Profesörü Raşid Halidi ile ilişkileri meşhurdur. Aynı şekilde Huma Abedin ve Dışişleri Bakanı olduğu dönemde Hillary Clinton'ın ofisinde çalışması da birçok ayrıntı içeriyor. ABD'deki Müslüman Kardeşler’in ikinci ve üçüncü kuşakları, ABD Kongresi üyelerinin ofislerine sızmayı başardılar ve Amerikalı etkin isimleri etkilemeyi başardılar. Kongre üyelerini ve ardı ardına gelen Amerikan yönetimlerindeki önemli bakanları etkilemek için Arap ülkelerinin birinden akan paranın büyük bir kısmı Müslüman Kardeşlerin serpilmesine ve güçlendirilmesine harcandı. Özetleyip kısalaştırmamıza rağmen bütün bunlar, Amerikan üniversitelerindeki öğrenci protestolarında Hamas ve Lübnan Hizbullahı bayraklarının görünmesinin anlık bir hareket olmadığını, yalnızca ezilenleri destekleme kapsamına girmediği gibi, siyasetten yoksun bir insani sempatiyi de içermediğini doğruluyor.
On yıldan fazla bir süre önceki kara Arap Baharı dönemi, siyasi İslam hareketleri ile Amerikan liberal solu arasındaki ittifakın boyutunu, ABD Başkanı Barack Obama'nın o dönemde bilinçli olarak Arap rejimlerini devirmeye ve iktidarı Müslüman Kardeşler ile diğer siyasi İslam hareketlerine teslim etmeye çalıştığını ortaya koyan bir dönemdi. Siyasi İslam hareketleri ile genel olarak sol hareketler arasındaki ilişkinin uzun geçmişini ister kavramlar, fikirler ve ideolojiler düzeyinde, ister kışkırtıcı sloganlar ve seferber edici söylemler formüle etme düzeyinde, isterse pek çok ve karmaşık ayrıntı içeren “örgütlenme”, “üye kazanma mekanizmaları” düzeyinde gözlemlemek bir yana, bu hâlâ hafızalarda taze olan devasa bir hadiseydi.
Doğuda ve Batıda Filistin davasını destekleyen her ses, desteğini başka amaçlar için kullanmadığı ve bizzat Filistin halkının sıkıntılarını ve arzularını dillendirdiği sürece dava için bir kazanım sayılır. Ama Filistin, Arap ve İslam dünyasında Filistin halkının sesi olmanın yolunun nereden geçtiği de biliniyor. Filistin açısından davayı “FKÖ”yü temsil eden Filistin Ulusal Otoritesi temsil ediyor. Arap dünyasında ise mevcut Arap-İsrail barış anlaşmalarının bir uzantısı olarak değerlendirilen ve Araplar tarafından uzlaşı ile kabul edilmiş Arap Girişimi tarafından temsil ediliyor. Filistin meselesini, Filistin ve halkıyla hiçbir ilgisi olmayan amaçlar için slogan olarak kullanmaya çalışan projeleri olanlar hariç, İslam ülkeleri de Arap ülkelerinin arkasında duruyorlar.
Talihsiz Arap Baharı sırasında yükseltilen sloganlar demokrasi, insan hakları, ifade özgürlüğü ve benzeriydi. Sonra herkes bunların arkasında teokrasi, dini diktatörlük ve terörün gizlendiği kanlı köktendinci kavramların aldatıcı sloganları olduğunu keşfetti. Bugün Filistin davası ve Filistinlilerin hakları adına atılan sloganlar haklı sloganlardır ama ne Filistin’in ne de onun Arap ülkelerindeki büyük destekçilerinin iyiliğini istemeyen eğilim ve akımların hedeflerini gizlemektedir.
Suudi Arabistan, olayların başladığı Ekim ayından bu yana Gazze'deki Filistin halkının yanında güçlü bir şekilde durdu ve hâlâ ilkeli tutumunda ısrar ediyor. Amerikan yönetimiyle yürüttüğü uzun müzakerelerde önemli kazanımlar elde ediyor ve Filistin davasının gidişatı da bu zorlu müzakere sürecinin bir parçası olmaya devam ediyor.
Son olarak bilgisizliğin ilacı bilmek, bilgi eksikliği ve analizlerdeki sapmanın ilacı ise insanların bilgiye, kültüre ve farkındalığa en çok ihtiyaç duyduğu bir anda edinilmiş farkındalıktır.