Kasım 2011'in başlarında ayaklanmaların ritmiyle kaynayan Arap dünyası, uluslararası toplumun ilgi odağı, kaygı ve endişe kaynağı haline geliyordu. Bu dönemde el-Cezire, bölgedeki medya oyununun kurallarını değiştiren ve onu yeni boyutlara taşıyan başlangıcının 15. yılını kutluyordu.
Ben de o zaman Katar'da bulunuyordum ve Doha Medya Özgürlüğü Merkezi için seçkin bir grup Arap gazeteciye eğitim veriyordum. Deutsche Welle (DW), kuruluşunun yıldönümünde benim ile El-Cezire ve rolü hakkında bir röportaj yapmaya karar verdi. Röportajın başlığı -halen geçerli olan- şu şekildeydi; "El-Cezire Arap devrimlerinin başarısına katkıda bulunmuştur ve bu onun aleyhine bir durumdur."
Bu röportajda DW bana şu soruyu sordu: "Bazıları El-Cezire'nin Arap devrimlerinin üretimine önemli katkı sağladığına inanıyor, peki, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?"
Cevabım şöyleydi: “El-Cezire Arap devrimlerini başarıya doğru itmeye katkıda bulundu ve bu onun lehine değil aleyhine bir durumdur. Çünkü rolünün tarafsız olması, haberleri ulaştırmak ve kamuoyuna açıklamak ile ilgili olması ve doğrudan bir eylem aracına dönüşmemesi gerekiyor (...), Katar'ın, El-Cezire’nin başarısını siyasi amaçlar için yakmak yerine, rolünü profesyonel ve etik çerçeveler içerisinde güçlendirmesi gerektiğine inanıyorum.”
O röportajın üzerinden 13 yıl geçti ama aynı soruya ya da benzer herhangi bir soruya cevabım halen tamamen aynı kaldı. Zira profesyonellik arayışında olan veya profesyonel olduğunu iddia eden hiçbir medya kuruluşu, editoryal çizgisini haklı çıkarmak, popülizm peşinde koşmak veya medyatik ve siyasi rolleri birbirine karıştırmak için "propaganda", "etki" veya "sokak ile uyum" peşinde koşmamalı.
Geçtiğimiz hafta, Sky News Arabia'nın cesur ve sorumlu bir adımıyla siyaset-medya ikilemi havuzuna büyük bir taş atıldı. Sky News, El-Cezire'nin editör kadrosundan bir yetkiliyi ağırlayarak bu dosyayı açma riskini göze aldı ve kendisine çetrefilli ve zor sorular sordu.
Öncelikle Sky News Arabia ve El-Cezire yetkililerine övgüler düzmek gerekiyor, çünkü onlar bu yüzleşmeye cesaretle giriştiler ve konuyu sakin ve ciddi bir medya oturumunda açıklıkla tartıştılar. Bunu yaparken de meslektaşlık hukukuna veya rakibe saygıyı ihmal etmediler, Arap kamuoyunu iki karşıt bakış açısını dinlemekten mahrum bırakmadıklar. Kamuoyunu, Gazze savaşına yaklaşımda bazı büyük Arap kanallarının takip ettiği editoryal çizgiye ilişkin farklı bakış açılarını bilme hakkından yoksun bırakmadılar.
Bu röportajın öneminin bir başka nedeni de yalnızca Sky News Arabia'nın sorularını ve pozisyonlarını yansıtması değil, aynı zamanda diğer bazı profesyonel Arap medya kuruluşlarının takip ettiği bir editoryal çizgiyi de ifade etmesiydi. Bu çizgi, kendisi için baş ya da yönlendirici bir rol iddia etmeden, Gazze savaşının gelişmelerini kamuoyuna aktarıyor, boyutlarını ve gelişmelerini açıklıyor. Propagandanın başlı başına bir değeri yansıttığını ya da haberleri gazetecilik araçlarını kullanarak haklı ya da haksız olsun kardeşlerimizi desteklediğimiz bir aşiret kavgasına dönüştürerek aktarmak gerektiğini düşünmüyorlar. Öte yandan röportaj yalnızca El- Cezire'nin pozisyonlarını ve cevaplarını da yansıtmıyordu, aksine Gazze savaşına "ulusun savaşı" olarak yaklaşan, “hainler” ile “sadıklar”, “cesurlar” ile “korkaklar” ve “hak” ile “batıl” taraftarları arasındaki ayrım temelli bakan bazı Arap medya kuruluşlarının editoryal çizgisini de ifade ediyordu.
Bu çetrefilli diyalogda İsraillilere ev sahipliği yapma girişimi, bir medya kuruluşu ile çatışmanın taraflarından biri arasında bir dereceye kadar “siyasi ve güvenlik” koordinasyonu olduğunu ima edecek kadar bilgi ve açıklamalara özel erişim ile ilgili zor sorular soruldu. Buna karşılık "haber yapma gücü", gazetecilerin fedakarlıkları, "sokağın memnuniyeti", nüfuz ve etkiye dayanan cevaplar verildi.
Bu zorlu diyalogun büyük bir kazananı vardı; o da bu sayede her iki tarafın iddialarını bilecek ve pozisyonlarını tartacak olan Arap kamuoyu idi.
Gazze Savaşı ile İsrail ve Hamas'a ilişkin ilkeli duruşlar, bu çetrefilli diyalog konusunda kamuoyunun tutumunu belirlemede önemli bir faktör olmasına rağmen, iki pozisyonun arzu edilen bilgelik ve rasyonalite aracılığı ile ayrıştırılmasını ve ayırt edilmesini umut etmeye devam edeceğiz.
Gazeteci savaşan bir asker değildir ve medya da siyasi eylemin bir aracı değildir. Böyle bir aracın şiddetli bir savaş ve çetrefilli bir çatışmayı takip ederken yapabileceği en iyi şey, olup biteni olabildiğince doğru bir şekilde kamuoyuna aktarmak, dürüstçe ve adil bir şekilde anlatmaktır. Amacı, siyasi eylem araçlarını tamamlamak ve medya uygulamalarını silah haline getirmek değil, halka hizmet etmek olmalıdır.