Dini Lider Ali Hamaney dışında Ayetullah Humeyni'nin adamlarından geriye hiç kimse kalmadı. Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, ondan önce Ekber Velayeti, ondan önce de Haşimi Rafsancani sahneyi terk etti. Ayrıca Hasan Ruhani, Mehdi Kerrubi, Ali Velayeti ve Ali Cenneti gibi diğer isimler de sahneyi terk ettiler.
Bunlar İranlılar için önemli günler. Reisi'nin ölümü ve Ayetullah Hamaney'in ilerleyen yaşıyla birlikte, İran İslam Cumhuriyeti'nin temellerini atan neslin dönemi sona eriyor. Burada aynı soru yeniden gündeme geliyor; İran rejiminin geleceği ne olacak?
Reisi, İran siyasetinde şahin olarak anılsa da hayatının son gününü, İran'ın önemli komşularından ve azılı muhaliflerinden biri olan Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ile uzlaştırıcı bir görüşmeyle noktaladı. Birlikte bir barajın açılışını yaptılar ve ardından Reisi, fırtınalı bir gecede Tahran'a asla ulaşamayacak olan son uçuşunu yaptı. Tarihin önemli isimlerinin öldürülmesi gibi, helikopterinin düşmesi de şüphelere ve yorumlara açık bir sır olarak kalacak.
Dünyanın İran'ı yönetenler hakkında bildikleri, devrimin figürleri ve onlarla birlikte gelen yeni nesil liderler ile sınırlı, ancak bunların çoğu uzun süre yönetimde kalmadı. Eski cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad yönetimin dışında kaldı, Kasım Süleymani ve onun yerine gelen dış askeri ilişkilerde çalışan bazı Devrim Muhafızları liderleri ortadan kaldırıldı.
Önümüzdeki dört hafta boyunca İranlılar ve İran meseleleri ile ilgilenenler, cumhurbaşkanının kim olacağını ve geleceğin yeni liderlerini tahmin etmekle meşgul olacaklar. Ülke, liderlik açısından kanını tazelemenin eşiğinde. Cumhurbaşkanının kimliğine yakında karar verilecek ve hükümetin geleceğine ve yıllardır dini liderliğe aday gösterilen Dini Lider’in oğlu Sayın Mücteba’ya yönelik ilgi artacak. Ancak İran'daki değişiklikleri, çok sayıda paralel konsey ve önemli askeri merkezlerden oluşan karmaşık bir yönetim kurumunun varlığının gölgesinde tespit etmek ve anlamak zor.
Adayların isimleri ve içlerinden birinin cumhurbaşkanı seçilmesi, Tahran'daki yönetimin yönelimleri konusunda önemli sinyaller verecek. Reisi'nin ayrılışı büyük olayların ve zor kararların yaşandığı bir döneme denk geldi. Reisi’nin birinci cumhurbaşkanlığı döneminin bitimine bir buçuk yıl kalmıştı ve büyük ihtimalle ikinci dönem de seçilerek 4 yıl daha bu görevi yürütecekti. Bu dönemde İran’ı, bölgedeki çatışmalar ile başa çıkmakta önemli yükümlülükler bekliyor ve kendisi bu çatışmaların çoğunda aktif bir taraf; Irak, Suriye, Lübnan, Yemen ve Gazze.
Cumhurbaşkanlığı devlet içinde tek karar verici değil, devletin aynasıdır. Her cumhurbaşkanı İran liderliğinin yönelimlerinin bir aşamasını yansıtıyordu. Ilımlı Hasan Ruhani'nin cumhurbaşkanlığına, Obama döneminde ABD ile uzlaşma aşaması eşlik etti. Radikal cumhurbaşkanı ise Trump'ın nükleer anlaşmayı bozan ve Tahran'ı petrol ve siyasi düzeyde kısıtlayan kararlarının ardından, ABD ile düşmanlık aşamasında görevi devraldı. Peki, İran'ı nasıl bir başkan ve hangi aşama bekliyor? Rejim dünyaya karşı durmaya devem edip, bir sonraki cumhurbaşkanını şahin muhafazakârlar arasından mı seçecek, yoksa Reisi'nin yokluğu, bölgesel ve uluslararası uzlaşmaya doğru yeni bir aşamanın yolunu mu açacak?
İran rejiminde devletin dış politikasına ilişkin eğilimlerdeki anlaşmazlık yeni değil, onlarca yıldır var. Devrimin başlangıcından bu yana uzlaşma için uzatılan el ile eli silahlı ideoloji arasında dünyayla ilişkiler konusundaki anlaşmazlık devam ediyor. Bu konuda daha aşırı olan takım her zaman galip geldi.
Bir ay içinde cumhurbaşkanları adaylarından ve ardından cumhurbaşkanlığı seçiminin sonuçlarından İran’ın yönelimlerini göreceğiz. Bunlar, önümüzdeki dört yıl boyunca İran'ın rüzgarlarının ne yönde eseceğini gösterecek; uzlaşma yönünde mi esecek yoksa öncekinden daha büyük, son derece tehlikeli bir aşamada birden fazla cephede savaşmaya devam mı edecek?