Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

Vazgeçilmez bir devlet

Binyamin raporları gözden geçiriyor ve gerginliği ikiye katlanıyor. Uluslararası Ceza Mahkemesi. Uluslararası Adalet Divanı. İspanya, İrlanda ve Norveç’in Filistin devletini tanıması. 147 ülke Filistin Devleti'ni tanıyor. Kendi kendine “Devlet tufanı Sinvar'ın tufanından daha tehlikeli” diyor.

Güvenlik raporlarını okumaya devam ediyor ve daha da endişeleniyor. İsrail daha önce hiçbir zaman askerlerini ve imajını 8 ay boyunca tüketen ve sonlandıramadığı bir savaşın içine sürüklenmemişti. Ayrıca Hizbullah’ın Güney Lübnan'dan başlattığı “meşgul etme savaşı”nın da ucu açık ve ömrü Gazze savaşı kadar. Buna bir de Iraklı milis gruplardan gelen bazı mesajlar ile Husilerin Kızıldeniz'de gemilere yönelik saldırıları ekleniyor.

Netanyahu'nun ordusu daha fazla Filistinliyi öldürebilir ama savaşı sonlandıramaz. Refah'a saldırmak maliyetli ve sonuçlarından biri bağımsız bir Filistin devletinin kurulması yönündeki çağrıların güçlenmesi olacak. Desteğinden ödün vermeyen ABD bile, Filistinliler kendi devletlerine sahip olmadıkça İsrail'in güvene kavuşamayacağına inanmaya başladı.

Netanyahu, Filistinlilerin İsrail ile barışa hiçbir zaman inanmadığına inanıyor. Beyaz Saray'ın bahçesinde İzak Rabin ile el sıkışan Yaser Arafat'ın, Filistin toprakları içinde daha sonra devletini genişletmek için kullanacağı bir hareket noktası aradığına inanıyor. Başından beri, Filistin devletinin, İsrail Devleti'nin kökünü kazımayı amaçlayan uzun vadeli bir projenin paravanı olduğu yönündeki sarsılmaz inancı onu eşlik etti.

Bu nedenle uzun iktidar dönemini devlet projesinin gerçeğe dönüşmek için dayanabileceği her şeyi kökünden sökmeye çalışarak geçirdi. Topraklarını küçültmek için büyük bir yerleşim yerleri inşası faaliyeti başlattı. Filistin Otoritesini, dünyada sahip olduğu meşruiyetten faydalanma yeteneğini felç etmek için mümkün olan her yolla tüketti. El-Fetih ile Hamas arasındaki bölünmenin üzerine bahse girdi. Filistin devletini kabul etme zehrini içmeden İsrail'in bölgedeki varlığını güçlendirmeye bahis oynadı.

Netanyahu tek kör savaşçı değildi. Ariel Şaron da Filistinlileri yok etme hayalinden asla vazgeçmedi. 11 Eylül saldırıları sonrasında dünyanın tepetaklak olması fırsatından faydalanarak, sanki Yaser Arafat'ın Beyrut'tan canlı ayrılmasını ya da Filistin topraklarına yerleşmesini affetmemiş gibi, Filistin Devlet Başkanı'nın karargâhını kuşatma altına aldı.

Netanyahu ateşkesin kendisini vurmak gibi olacağını biliyor. Rehinelerin ailelerinin gösterilerinden, kendisinden hesap sorulması ve yargılanması çağrısında bulunan çığlıklardan bunu biliyor. Bu yüzden savaşı sürdürüyor. Kan içinde yüzmeye devam ediyor. Raporları okuyor ve ihmal iddialarını örtbas etmek, hükümetinin içinde ve dışında üzerine atılmaya hazırlanan “kurtları” dizginlemek için bir zafere ulaşma takıntısı derinleşiyor.

Hiçbir zaman kendisini şimdi olduğu kadar zor durumda hissetmemişti.  ABD hâlâ kendisini idare ediyor ama gerçekte ona sanki İsrail, Filistinliler, bölge ve ABD için ağır bir yükmüş gibi davranıyor. Amerikan arterinden vazgeçemez ama bu arterden sürekli bir biçimde fayda sağlamanın da bir bedeli  var. İki devletli çözüm ABD'nin gerçekten çıkarına. Çatışmayı durdurmak, ılımlılığı desteklemek ve İran'ı haritalara sızmasına, orada ikamet etmesine ve çehresini değiştirmesine olanak tanıyan karttan mahrum bırakmak için bu çözümün gerekli olduğunu düşünüyor.  Başta Suudi Arabistan olmak üzere ılımlı Arap ülkelerinin, Batılı başkentlerin, Ortadoğu'da istikrara giden yolun sadece başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasından geçtiğine ikna edilmesinde belirleyici bir rol oynadığını biliyor. Arap bakanlar, ateşkese belirli bir takvime göre devletin kuruluşu ile sonuçlanacak siyasi bir ufkun eşlik etmesi gerektiğini de vurguladılar.

Devlet savaşı açık ama yolculuk kolay değil. İsraillilerin "acı verici kararlar" olarak adlandırdığı kararları alma kudretine sahip bir İsrail hükümeti olmalı. Bunlardan en önemlisi, Filistin devleti fikrini kabul etmek ve uluslararası meşruiyet kararlarına saygı göstermeye geri dönmektir. Filistin devletine verilen destek dalgasına Filistinlilerin birleşik bir yanıtı da olmalı. Filistinliler, dünyanın kendi haklarını savunmasını talep ediyor. İsrail de bir sonraki aşamanın, devletin kuruluşunun İsrail'in tanınmasına ve kendisine sunulacak uluslararası güvencelere bağlı olacağını dikkate alan kapsamlı bir dille ele alınmasını talep etme hakkına sahip. Peki, Hamas, FKÖ çatısı altında bile bu mesafeyi kat edebilir mi? Bir Filistin devletinin ancak Amerikalı bir ebenin ellerinde doğabileceği göz önüne alındığında, direniş ekseninin, özellikle de İran'ın tutumu ne olacak?

Her şeyden önce, ABD'nin İsrail'i iki devletli çözümü kaçınılmaz bir seçenek olarak kabul etmeye zorlayacak kararının kesin olması gerekiyor.

Başkan Joe Biden, New York'ta West Point'teki Askeri Akademi'nin mezuniyet töreninde yaptığı konuşmada ülkesinin öneminden bahsetti ve "ABD Silahlı Kuvvetleri sayesinde dünyanın vazgeçilmez ülkesi ve tek süper gücü olarak ABD dışında kimsenin yapamadığını yapıyoruz” dedi. Bu sözler ABD'nin Filistinlilere yönelik adaletsizliği sona erdirme ve Ortadoğu'yu tüketen, istikrarsızlaştıran kronik yangını söndürme sorumluluğunu ağırlaştırıyor. Ciddi ve garantili bir mekanizma geliştirmek için ABD'nin istişarede bulunması gerekiyor. Çünkü artık dünyadaki ezici çoğunluk, Ortadoğu'nun nefes alabilmesi için Filistin devletini vazgeçilmez görüyor.