Geçtiğimiz hafta sonu ABD, “Anma Günü” olarak bilinen günü kutladı. Bu günde özellikle iki dünya savaşında, anavatanlarını savunmak için savaşlarda fedakarlık gösteren Amerikalılar anılıyor.
Önemli bir kitap olan “Destined for War”ın yazarı, en ünlü Amerikalı siyaset bilimci ve ulusal güvenlik analisti Graham Allison ise National Interest dergisinde yayınlanan yazısında, İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden bu yana yaklaşık 80 yıldır devam eden küresel barışın durumunu sorguluyordu. Halihazırda hiçbir şey bu barışı tehdit etmeyeceği veya gelecekte huzurunu bozmayacağı için bu barışın kalıcı olduğunu kabul etmemiz mi gerektiğini merak ediyordu.
Günümüzde ABD ile Rusya ve Çin arasında var olan durumu tarif etmek için M.Ö Sparta ile Atina arasında yaşanan çatışmaya atıfta bulunarak “Tukidides Tuzağı” terimini ilk ortaya atan kişi olan Allison, kendisine göre Pax Romana’nın nesnel karşılığı olan Pax Americana döneminin ana referansının, barışı mümkün kılan Amerikan askeri gücü olduğunu iddia ediyor.
Allison'ın bu yakın zamanlı okumasının ışığında aklımıza şu soru geliyor: Günümüzde aşırı askeri güç, daha fazla uluslararası barışın ve uluslararası huzurun garantisi midir? Yoksa durum tam tersi olup aşırı askeri güç, dünyanın sonu olacak nükleer savaşa girişmek için bir teşvik haline mi geldi?
Harvard Üniversitesi'nden uluslararası politika profesörünün yazdıkları, aslında İngiltere’nin büyük başbakanı Winston Churchill'in en önemli kitaplarından biri olan "The Gathering Storm" başlıklı kitabının yeniden okunmasını gerektiriyor. Kitapta Churchill, Avrupa'nın İkinci Dünya Savaşı öncesindeki durumunu ve özellikle Hitler'in Versailles Barış Anlaşması şartlarını ihlal edip 1936'da Ren Bölgesi'ni yeniden silahlandırması sırasında, İngiltere ve Fransa'nın Almanya'ya gösterdiği sabrın İkinci Dünya Savaşı’nın nedeni olduğunu ele alır. Churchill daha sonra ABD başkanı Franklin Roosevelt ile bir konuşmasında bu savaşı "gereksiz" diye tanımlamıştı.
Bu hatırlatma, Allison'ın halkını ümitsiz ve işkence gören bir insanlık için nihai mücadele yolunda ilerlemeye teşvik ettiği çağdaş dünyanın durumuna dair bir yankı mı içeriyor?
Allison, bilhassa Washington, kendi ifadesiyle, tarihin tanık olduğu en amansız “Tukididesyen” rakiple karşı karşıya olduğundan, bu tarihsel olaylardan ders almanın ve onları bugüne uyarlamanın zorunluluğu olarak adlandırdığı şeyden bahsediyor. Ona göre bu rakip, Çin ve aynı ölçüde yeniden ortaya çıkan Putin tarafından temsil ediliyor.
Bu sözler Pentagon'un generalleri ve Amerikan askeri-endüstriyel kompleksinin sahipleri için ne anlama geliyor? Kontrolden çıkmış Amerikan imparatorluğu boyunca hiç barış niyeti taşımayanlar için ne anlama gelebileceğinden ise bahsetmiyoruz bile.
Allison'ın, 6 yıl süren İkinci Dünya Savaşında dünyanın yaşadığına benzer büyük kayıplar yaşamasını önlemek için herkesi tarihi bir savaşa yönelmeye çağırdığı kesin bir şekilde anlaşılıyor. İkinci Dünya Savaşı, Londra ve Paris, 1936'da Rhineland'ı yeniden silahlandırdığında Hitler'e karşı çıkmaktan korktukları ve silahlı kuvvetleri bir müdahale girişiminde bulunmadığı için patlak vermişti. Oysa müdahaleleri, Alman Genelkurmay Başkanlığı açısından Hitler'i devirmek için altın bir fırsat anlamına geliyordu.
Allison'ın derinlerinde, Moskova ve Pekin, kaçınılmaz olan beklenen saldırılarını başlatmadan önce onlara tuzak kurmaya yönelik derin bir arzu mu yatıyor?
Nükleer silahlara özel bir ilgisi olan Allison'ın yaklaşan herhangi bir çatışmanın şeklinin nasıl olacağını bilmemesi imkânsız. Bu çatışmanın Albert Einstein'ın beklenen dehşete işaret eden "Üçüncü dünya savaşının nasıl sonuçlanacağını bilmiyorum ama dördüncüsünde insanların taş ve sopa ile savaşacağı kesin” sözünün gerçek olmasını sağlayacağını bilmiyor olması mümkün değil.
Bilhassa Kıyamet Saati'nin hesaplarına göre dünyamız ile uçurumun dibi arasında sadece 90 saniye olduğu göz önüne alındığında, bir dizi uluslararası olay Allison'ın tuzağının çok yakın olduğunu kesin bir şekilde gösteriyor.
Rusya, taktik nükleer silahlarını denediği tatbikatlar gerçekleştiriyor. Peki, ABD'nin Ukrayna'daki füzeleri ile Polonya ve Romanya'daki nükleer bomba yüklü uçaklarına karşı bugün ve yarın neler yapacağını kim bilebilir? Çin ise Tayvan'ı kuşatıyor, çevreliyor ve bir istila denemesi yapıyor, bu da Washington'u silahlı çatışma seçeneği ile karşı karşıya bırakıyor.
Beyaz Saray'da, Tahran'ın, Washington'u Reisi'yi öldürmekle suçlaması korkusunu taşıyan konuşmalar dönüyor. Politico dergisine göre bu üçüncü dünya savaşını tetikleyebilir.
Allison tuzağı kendi kendini gerçekleştiren bir tahmin mi?