1970'lerde Araplar, İsrail'in Batı medyası üzerindeki tam kontrolünü sınırlamak için çok mütevazı bir girişimde bulundular. Bunun sonucunda en önemli komitelerden birinde en önemli konumlardan biri olan Senato Dışişleri Komitesi Başkanı Senatör William Fulbright'ın kazanılması büyük sevinç yaratmıştı. Washington'da bu adamla röportaj yapmak benim için kolay olmuş ve ondan inanılmaz bir sadelikteki şu tarihi cümleyi duymuştum: “Senato'nun 100 üyesi var, 99'u İsrail etkisinde ve bundan kurtulan tek kişi benim.”
Seçim çıkarları nedeniyle Kongre'nin İsrail kontrolünde itaatkâr bir araç olduğu herkes tarafından biliniyor. Dolayısıyla Kongre’de açılan ve hiçbir anlam ifade etmeyen küçük gedikler dışında, dış politikada herhangi bir değişiklik umudu yok. Nitekim 1990'lı yıllarda AIPAC'a (Yahudi lobisi) gerek olmadığını, yaptığı harcamaların başka işlere harcanmasının daha iyi olacağını söyleyenler vardı.
Ancak Kongre, tarihi bir siyasi okuma yapmak isteyen ABD'nin seçkin konuklarını ağırlayan bir tür yüksek platform olmaya devam etti. Bunlardan biri de 1970'li yıllarda Kanada başbakanı olan Pierre Elliott Trudeau idi. Cesaret ve insani düşüncenin bir deviymiş gibi o platforma durdu ve dünyanın en güçlü ülkesinin sıradan bir komşusu gibi konuştu. Konuşması, sahibi gibi insanlığın ilerleyişinin ve güçlüler karşısında en zayıfın onurunun bir bölümüydü. Trudeau, dünyanın en güçlü parlamentosuna ek bir statü daha kazandırmıştı; uluslar arasında değişmez değerler basamağının bir platformu olmak.
Şimdi bu Kongre, Binyamin Netanyahu'nun "24 Temmuz'da Kongre’de konuşma davetini kabul ettiğini" duyuruyor. Bazılarının kanalizasyon sularını içtiği ve bazılarının bu suyu da bulamadığı Gazze’de olup bitenlerin sorumlusu olan Netanyahu konuşmaya davet ediliyor. Haaretz gazetesi, Netanyahu'yu davet edenlerin ve onu dinleyecek olanların "bir grup dalkavuk" olduğunu belirtti. Netanyahu'nun davetini “kabul ettiği” bu Kongre, Pierre Elliott Trudeau'yu insani eşitlikte yükselme düzeylerini açıklamaya davet eden ile aynı Kongre midir? İsrail Başbakanı, fırçası ve kalemi ile çizdiği arkasındaki Hiroşima tablosuyla, Kongre'ye ne diyecek? Ki bu Kongre sadece onu dinlemeyecek, aynı zamanda ayakta ya da diz çökmüş bir şekilde alkışlayacak.