Tevfik Seyf
Suudi yazar ve düşünür
TT

Toplum ve kültür dönüşümlerine bir bakış

Toplumsal dönüşümler, politik ve ekonomik olmak üzere çeşitli faktörlerin etkisiyle tetiklenir. Bazı faktörler değişim sürecini başlatırken, bazıları da değişimin yönünü belirler veya hızını etkiler. Genellikle devlet politikalarının değişimin güçlü bir itici gücü olduğu, ekonomik ve piyasa dönüşümlerinin sosyal sınıflar arasındaki aktivizmi hızlandırdığı ve egemen kültürün değişmesine katkıda bulunduğu söylenir. Küresel ölçekteki politik dönüşümler de etkilidir; özellikle daha iyi bağlantılara sahip veya daha etkili toplumlarda meydana gelenler. Örneğin Amerikan toplumundaki dönüşümlerin hızla uluslararası arenaya taşındığını ve küresel bir olgu haline geldiğini biliyoruz. Ancak etki sadece bu ülkeler ile sınırlı değil, sadece küresel ölçekte etkileri geniş çaplı olduğu için onları örnek veriyoruz.

Bunlar, “geçmiş” bağlamında söylenen türden genel sözler değil, birden fazla ülkede tekrar tekrar meydana gelen dönüşümlere ilişkin derinlemesine bilimsel ve saha araştırmalarının ürünüdür. Özetle değişim hayatın önlenemeyen bir gerçeğidir ve birçok faktörün etkisi altında meydana gelir. Bu nedenle rasyonel bir insanın toplumsal dönüşüme karşı çıkması, ona direnmesi, onu durdurmasının mümkün olduğunu hayal etmesi uygun değildir.

- Toplum dönüşmeye başladığında ne olur?

Kırsal kesimden ve yoksul bir aileden gelen bir genci örnek verelim; bu genç önce okula gitti, sonra üniversiteye gitti, yüksek dereceyle mezun oldu ve prestijli bir işe girdi. Bu genç şimdi sosyal açıdan nasıl sınıflandırılır (hangi sınıftan sayılır), insanlar ona nasıl davranır, kendisini nasıl görür, o insanlara nasıl davranır?

Bazı okuyucular, mutlak yoksulluk durumunda kişinin tamamen yaşamını sürdürebilmesi için gerekli ihtiyaçları temin etmek ile meşgul olacağını belirten "Maslow'un piramidini" hatırlıyordur. Eğer gerekli ihtiyaçlarını temin etmeyi başarabilirse, o zaman geçim ve haysiyet ile doğrudan ilgili psikolojik bir ihtiyaç olan güvenliğe sahip olmakla meşgul olur. Bu aşamada da başarılı olduğunda Abraham Maslow'un sosyal ihtiyaçlar olarak adlandırdığı ve en öne çıkanı başkalarıyla özdeşleşme ihtiyacını karşılamaya yönelir. Başkalarıyla özdeşleşme, etrafındakiler tarafından kendisinin onlarla eşit olduğunun, onlardan aşağı olmadığının ve mevcut sosyal sistemin tüm üyelerine sunulan statünün aynısına layık olduğunun tanınması demektir. Bundan sonra takdir arayışı ve ardından kendini gerçekleştirme aşaması gelir.

Bu bireyin dönüşümüne dair bir örnektir ve sanırım çoğumuz bunu bir gün fark etmişizdir. Ancak toplumun tamamında yaygın dönüşümlere sahne olan ve bu dönüşümün tüm bireylerin veya çoğu kişinin davranışlarına yansıdığı dönemler de vardır. Kırk ila altmış yaşları arasındaki birçok Suudi Arabistanlının 20’inci yüzyılın yetmişli yıllarında bu dönüşümü yaşadığını veya komşularından veya tanıdıklarından insanlarda buna tanık olduğunu düşünüyorum. Bu dönemde Suudi Arabistan toplumu, birinci ve ikinci ekonomik kalkınma planlarının (1971 - 1980) etkisi altında derin dönüşümlere uğradı. Aynı şey 1990 sonlarında Irak'ın Kuveyt'i işgal etmesinden sonra da yaşandı.

Toplumun geniş bir yelpazedeki üyelerini incelediğinizde, günümüzde yüksek rütbelilerin ve ileri gelenlerin çoğunun ekonomik veya sosyal açıdan mütevazı ailelerden geldiğini, ancak eğitimleri, yüksek gelirleri, sosyal rolleri veya iş pozisyonları nedeniyle statülerinin yükseldiğini göreceksiniz.  Burada bazı bireylerden değil, daha ziyade - çekincesiz - toplumsal dönüşümün tipik bir resmi olarak değerlendirebileceğimiz genel bir olgudan bahsediyoruz.

Değişim sonrası toplum, üyelerinin tamamı veya çoğunluğuyla geçmişe göre farklı duygular taşır ve bu durum her zaman olumlu olmayabilecek tepkiler doğurur. Özellikle yeni nesil bireylerin diğerleriyle eşit olma arzusu, eski nesil tarafından hakim değer sistemine bir isyan olarak algılanabilir. Bu kişilerden bazıları gençlerin ifadelerine ve arzularına karşı katı davranma eğiliminde olabilirler. Öte yandan gençler de bu duruma öfkeli tepkilerle karşılık verebilirler. Bu iki tutum, kuşak çatışması olarak adlandırılan şeyin en belirgin tezahürüdür ve aslında kültürel bir çatışma ve kültürel dönüşümün bir ifadesidir.