Nedim Kuteyş
Lübnanlı gazeteci
TT

Amerikan demokrasisi iyi durumda ama!

Başkan Joe Biden'ın ikinci dönem adaylığının devamı konusunda Demokrat Parti içinde benzeri görülmemiş bir iç çatışma anı, Pennsylvania'daki bir miting sırasında Cumhuriyetçi aday ve eski başkan Donald Trump'a yönelik suikast girişimiyle kesişerek, Amerikan demokrasisi üzerindeki baskıların ciddiyetini ortaya koyan bir sahne yarattı.

Trump'a ateş açan 20 yaşındaki Thomas Matthew Crooks, iki anı dramatik bir şekilde birbirine bağlıyor. İkisi de 80 yaşın üstünde olan iki adayın yarıştığı başkanlık yarışına 20 yaşındaki gencin şiddet kullanarak müdahale etme girişimi, toplum ve siyasetteki derin çelişkileri yansıtıyor. Bu gelişme, Amerikalılar ile liderleri arasındaki büyük kuşak farkının tehlikeli sonuçlarını ve bunun gençler arasında yol açabileceği hayal kırıklığı, aşırılık ve yabancılaşma duygularını öne çıkarıyor. Siyaset sahnesinde hüküm süren yoğun kutuplaşma ve kışkırtıcı bölücü retorik bu durumu daha da kötüleştiriyor.

Bu kutuplaşmayı en çok yansıtan, saldırıyı kınarken kasıtlı olarak “suikast” kelimesini kullanmayan eski başkan Barack Obama'nın tweeti olabilir. Obama, Amerikalılar arasında işlerin bu noktaya gelmesine Trump'ın siyasi tarzının katkıda bulunduğunu ima etti ve aynı zamanda Trump'ın yarasının hafif olduğunu söyleyerek suikast girişiminin etkisini küçümsedi!

Ancak ileri gidip Amerikan demokrasisinin ölümünü duyurmak, ne kadar ciddi olursa olsun son girişimden daha fazla suikast girişiminin ve şu anki aşırı siyasi gerilim anından daha fazlasının yaşanmasını gerektiriyor. Demokrat Parti'nin kendi içinde yaşadığı mücadelenin ve Trump'a düzenlenen suikast girişimi sonrasında verilen tepkilerin aynı zamanda bu demokrasinin değerler ve kurumlar düzeyinde barındırdığı köklü esnekliğe de işaret etmesi belki ironik.

Demokrat Parti içinde ve genel olarak Amerikalılar arasında Biden'ın adaylığı konusundaki tartışma; onun yaşı, devam etme gücü ve bir dönem daha yönetme konusundaki genel yetkinliğine ilişkin ciddi korkuların altının çizilmesi, tam olarak sağlıklı demokrasilerden beklenebilecek bir şey. Parti içinde yarattığı açık bölünmelere rağmen şüphelerin açıkça ifade edilmesi, parti üyelerinin, bağışçıların ve kamuya mal olmuş kişilerin, istifa etmesi için baskı yapmak amacıyla oynadığı ve oynamakta olduğu hayati roller, işleyen bir demokrasinin özünü, yani liderlerden hesap sorma hakkı ve gücünü temsil ediyor.

Biden'ın en ünlü destekçilerinden biri olan film yıldızı George Clooney'nin New York Times'ta yazdığı sert makale, Amerikan demokrasisinin kararlı katılımcı doğasının en belirgin örneği olabilir. Clooney "Üç hafta önce bağış toplama etkinliğinde birlikte olduğum Joe Biden, 2010'da tanıdığım kişiyle aynı değildi, hatta 2020'deki Joe Biden ile bile aynı değildi. Aksine o, tartışmada tanık olduğumuz adamla aynı kişiydi " diye yazdı. Makalenin önemi, Clooney’in hiç mahcubiyet duymadan şunu açıklamasında yatıyor: "Konuştuğum önde gelen her Demokrat, bunu alenen kabul etse de etmese de, tüm bunları biliyor."

Öte yandan Trump'a yönelik suikast girişiminin, ABD'deki mevcut sert siyasi kutuplaşmanın ayarttığı korkunç şiddet olasılıklarını öne çıkardığı da bir gerçek. Ancak Trump'ın devam eden siyasi faaliyetleri ve dün başlayan Cumhuriyetçi Parti Ulusal Kongresi’ne katılımı, kolluk kuvvetlerinin hızlı ve etkili müdahalesi, saldırıya yönelik geniş çaplı ve partizan bölünmeyi aşan kınama, kamu düzenini korumak için tasarlanmış demokratik kurumların dayanıklılığını ve gücünü öne çıkardı. Bu olay, Amerikan demokrasisinin dayanma ve uyum sağlama gücü ve yeteneği, tüm siyasi yelpazenin birliği ve bağlılığı, demokrasi ilkeleri, hukukun üstünlüğü, barışçıl ve yasal siyasi süreçlerin korunması üzerinde bir düşünme anı sunuyor.

Ancak Amerikan siyasi topluluğunun, mevcut siyasi kutuplaşmanın ve aşırıcılığın temel nedenleriyle yüzleşmek için bu andan yararlanma gücünde olup olmadığını tahmin etmek zor. Hatta çatışmanın zehirli kökleri nedeniyle ABD'deki siyasi gerilimlerin azalacağına inanmak saflık bile olabilir. Zira geçtiğimiz 20 yılda derin ve büyüyen siyasi kutuplaşma hiçbir azalma belirtisi göstermiyor. Cumhuriyetçi ve Demokrat partiler arasındaki derin ayrılıklar, sağlık hizmetleri, göç, bireysel silahlanma, ırk ve cinsiyet kimliği sorunları gibi temel konulardaki keskin ideolojik uyumsuzluklardan besleniyor. Genellikle kışkırtıcı söylemleri ve yanlış bilgileri abartan partizan medyanın ve sosyal medyadaki yankı odalarının yükselişiyle daha da kötüleşen bu durum, ortak bir zemin bulmayı zorlaştırıyor. Üstelik siyasi muhalifleri farklı bakış açılarına sahip vatandaşlar yerine varoluşsal tehditler olarak görmek Amerikan siyasi söyleminde yaygınlaştı. Bu da ötekine yönelik düşmanca ve yok sayıcı zihniyeti besliyor, demokratik kurumlara olan güveni yok ediyor, yapıcı diyaloğun temellerini yıkıyor, demokrasilerin yaşamasını sağlayan uzlaşmaları daha zor bir konu haline getiriyor.

Amerikan demokrasisi hâlâ köklü ve sağlam bir güce sahip olduğunun işaretlerini taşıyor ancak tarihinin çok önemli bir anında benzeri görülmemiş meydan okumalarla da karşı karşıya bulunuyor. Dayanma ve uyum sağlama kudreti, demokrasi fikrinin gelecekteki kaderini belirlemede belirleyici olacak.