CNN'in baş analisti Fareed Zakaria tarafından yapılan bir analizde, İran'ın yeni Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın seçilmesinin, İran'ın uluslararası toplumda normale dönüşüne yönelik bin millik yolculukta ileri bir adım olduğunu söyledi. Zakaria, İran'da devlete olan güvenini ve onunla bağını kaybetmiş yeni nesillerin arzularıyla çelişen katı muhafazakar yaklaşıma karşı çıktı. Genç kız Mahsa Amini'nin saçını tamamen kapatmadığı için Ahlak Polisi tarafından öldürülmesi, Pezeşkiyan'ı din adamlarının ve onların kontrol ettiği devlet kurumlarının davranışlarına karşı sert bir kampanya yürütmeye teşvik etti. Bu konuda selefi Muhammed Hatemi ve eski dışişleri bakanı Muhammed Cevad Zarif tarafından da desteklendi. Seçilen Cumhurbaşkanının, bölge ülkeleriyle iyi ilişkiler kuran, gerginlikleri ve anlaşmazlıkları bitirmeyi ve husumeti reddetmeyi amaçlayan Hatemi'nin yaklaşımına yakın olduğu söyleniyor.
İran Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilse de, bu göreve aday olanlar Dini Lider tarafından atanan 12 üyeden oluşan Devrimi Koruma Konseyi tarafından belirleniyorlar. Dolayısıyla seçilen cumhurbaşkanı, seçildiği ilk günden itibaren, yönetimini görüş ve direktifleri kendisinin üstünde olan, istekleri hemen ve itaat içinde hayata geçirilen Dine Lider'e borçludur. Dini Lider Ali Hamaney, dış politikayı, Devrim Muhafızları ile İran’ın vekilleri ile ilgili meseleleri ve direktifleri kendisi ile sınırlıyor ve bu durum, Cumhurbaşkanı’nın Hamaney'in 35 yılı aşkın süredir izlediği yaklaşımı kökten değiştirme gücünü de sınırlıyor.
İran'da bir değişimin işaretçisi olmak bir yana, Pezeşkiyan'ın kariyeri, Dini Lidere ve rejimin politikalarına olan sarsılmaz sadakatiyle tanımlanacak. Her halükarda Pezeşkiyan da "Yeni politikalar getirmeyeceğiz çünkü Dini Lider'in politikaları açık ve net" dedi. Onun lidere ve statükoya olan bağlılığı sadece siyasi değil, kişisel bir durum ve bununla ilgili şöyle dedi: “Ben Dini Lidere inanıyorum. Onu seviyorum.” Pezeşkiyan aynı zamanda Dini Lider'in sevdiği her şeyi de seviyor; örneğin Kudüs Gücü'nün eski komutanı merhum Kasım Süleymani'ye övgüler yağdırması onun içeriye dönük bir güven mektubuydu. Bu nedenle "Komutan Süleymani İran'ın gururuydu!" açıklamasını yaptı. Nitekim ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller, ülkesinin Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın seçilmesiyle İran politikasında bir değişiklik umudu taşımadığını belirtti. Beyaz Saray da aynı yönde bir yorum yayınladı.
Buna rağmen İran nükleer anlaşmasına alenen geri dönüldüğünü gördük; Dışişleri Bakanlığı'ndan Adil Arakçi, ABD-İran nükleer müzakerelerinin Umman'ın başkenti Maskat'ta devam ettiğini vurguladı.
Pezeşkiyan ABD'ye seslenerek ülkesinin "baskıya boyun eğmeyi" reddettiğini vurguladı ve İran'ın "2015 yılında Ortak Kapsamlı Eylem Planı'na iyi niyetle katıldığını ve (yükümlülüklerini) tam olarak yerine getirdiğini" ekledi. ABD'nin anlaşmadan çekilmesi "ekonomimize yüz milyarlarca dolarlık zarar" verdi ve yine yaptırımlar nedeniyle "İran halkının özellikle Kovid salgını sırasında anlatılamaz acılara, ölümlere ve yıkıma uğramasına" yol açtı dedi. Pezeşkiyan, Avrupa ülkelerini de, ABD'nin çekilmesinin ardından "etkili bankacılık işlemleri, şirketlerin ABD yaptırımlarından tam olarak korunması ve İran'daki yatırımların artırılması" yönünde verdikleri taahhütlerden vazgeçmekle suçladı. Ancak İran ile Avrupa arasında hâlâ birçok iş birliği fırsatının bulunduğunu da sözlerine ekledi. Bu Pezeşkiyan'ın İran'ın dünyaya dönüşü için Batı'nın vazgeçilmez olduğunu bildiği anlamına geliyor.
Dini Lider de ülkesinin durumunun iyi olmadığını biliyor ve gerçeğin, rejimin borazanlarının yaydığı propagandadan farklı olduğunun bilincinde. Vatandaş yüksek fiyatlar ve kapalı ufuklar nedeniyle sıkıntılar yaşıyor, yaptırımlar ve fonların dondurulması nedeniyle devlet vatandaşlarına sosyal güvenlik sunamıyor. Öte yandan İran'ın vekilleri aracılığıyla yayılması, İran'ın tahammül edemeyeceği ve varlığını haklı çıkaramayacağı bir boyuta ulaşırken, halkının önemli bir bölümü yoksulluk sınırının altında inliyor ve bu vekillerin durumunu iyileştirmek ve sıkıntılarına son vermek için neler başardığını sorguluyor.
Öte yandan Dini Lider, “Fatimiyyun”, “Zeynebiyyun”, “Asaib Ehli’l Hak”, “el-Abbas Güçleri” ve diğer milis gruplara bağlı binlerce milis savaşçının yanı sıra Hizbullah ve Devrim Muhafızları’nı Suriye'de seferber etmesinin bir ikilem haline geldiğini de biliyor. Çünkü bunların mevzileri biliniyor ve İsrail uçakları ile İHA’larının menzilindeler, nitekim Aksa Tufanı’ndan bu yana 800'den fazlası öldürüldü. Bunların arasında Devrim Muhafızlarının üstü düzey liderleri de var ve mevcut tek yanıt verme imkanı, füzeler. Lübnan'da Hizbullah adındaki en önemli İran üssüne bile İsrail tarafından art arda saldırılar yapılıyor ve bu arada Güney Lübnan'daki köyler tamamen yerle bir oluyor. On binlerce insan yerinden edilip, evsiz barksız ve yardımsız ortada kalıyor. Hizbullah’ın Gazze'ye verdiği destek nedeniyle Lübnan'a şu ana kadar ne kadar ekonomik zarar verdiği bilinmiyor.
Bütün bunlar sebebiyle Dini Liderin hayattayken ABD ile anlaşma yapma niyetinde olduğuna dair haberler ortalıkta dolaşıyor. Batılıların güvendiği Muhammed Cevad Zarif'in desteğiyle Amerikalılarla anlaşmaya varabilecek tek kişi olan "reformcu" Mesud Pezeşkiyan'ın seçilmesine verdiği desteğin nedeninin de bu olduğunu söylüyor.