Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

Bu bir terminoloji krizi!

Siyasi, sosyal ve hatta dini konularda birbirimizle anlaşamıyoruz, çünkü terimler üzerinde anlaşamıyoruz. Arap dilinde terminolojide anlaşamama durumu bolca bulunuyor ve bir müzakerede terime ilişkin ortak bir anlayış olmadığında anlaşmazlık ve uyumsuzluk ortaya çıkar.

Kuveyt'teki Ulusal Kültür ve Sanat Konseyi tarafından yayınlanan Bilgi Dünyası serisi dahilinde 1979'da Robert Shawley’in eski bir kitabı olan "Sağlıklı Düşünme ve Çarpık Düşünme" başlıklı bir kitap yayınlanmıştı (bugün internette ücretsiz olarak mevcut). Kitap, BBC Arapça kanalında zamanının en ünlü Arapça programlarından birinin sunucusu, çevirmenlerin piri ve Arap dilini çok iyi bilen Hasan Said el-Karmi tarafından Arapçaya çevrilmişti.

Çevirmen, kitabın önsözünde, pek çok insanın, özellikle de Arap diline tutkun olanların, yaklaşmadıkları bir noktaya değiniyordu; Arap dilinin modern terminolojiden yoksun olduğu. Bu yoksunluğu, modern sanayi ülkelerinde ilerleyen dünyanın, Arap dilinin ayak uyduramadığı teknik gelişme nedeniyle kendi dillerinde modern terimler yarattığını söyleyerek gerekçelendiriyordu.

Geçtiğimiz günlerde televizyon kanallarımızdan birinde, bir zamanlar Arap ülkelerinden birinin Vakıflar Bakanı olan bir fakihin katıldığı diyaloğu izlerken bu kapsamlı fikir aklıma geldi. Fakih, minberde konuşmaya alışık olduğu için konuyu kendi tercih ettiği yere taşıdı, yani bugün hemen her yerde bombalı saldırılar düzenleyen teröristlerin Müslüman olmadığı konusuna. Bilimsel düşünce bize, herhangi bir sorunu çözebilmek için önce onu kabul etmemiz, sonra çözüm aramamız gerektiğini söyler. Onu inkâr etmek ise öngörülen çözümlere belirsizlik katar.

Gerçek şu ki, ister Müslüman olsun ister olmasın, dünyanın birçok başkentinde barışçıl insanları bombalar ile öldüren tüm suçlular, tamamen olmasa da çoğunlukla benimsedikleri terminoloji konusunda açık bir kafa karışıklığı yaşayan, karanlık çağlarda yazılan kitaplardan alıntılanan ve istedikleri gibi yorumlanan metinleri benimseyen Müslümanlardır.

Adam, izleyiciye Fransa'nın "iddia ettiği özgürlüklere aykırı davrandığını" ve "Batı'nın fanatik olduğunu" kanıtlamak için "Fransa'nın eğitim kurumlarında başörtüsünü yasakladığını" söylüyordu. İnsan hakları konusunda Fransa'yı veya başka birini savunmak için burada değilim. Liberal Batı'daki diğerleri gibi o da bu konuda masum değil. Beni endişelendiren, bu kişinin yaptığı varsayımın -ki bu birçok kişinin dillendirdiği bir varsayım- "terimin kendisinde" belirsiz olmasıdır. Burada sorulması gereken mantıksal soru şudur; İslam’da başörtüsünün şekli nedir? Şu ya da bu şekilde giyinmenin İslam'ın bir parçası olduğunu kim söyledi? İslami örtünme Afganistan'da Taliban'ın istediği ve Taliban kadınlarının giydiği şey midir? Yani örtünme, içinde ne olduğunu kimsenin bilmemesi için baştan aşağı tüm vücudu örten kapalı bir ağ mıdır? Bu, örneğin Tunuslu kadınların geleneksel kıyafetleri ile birlikte taktığı başörtüsünün aynısı mı, ya da İranlı, Endonezyalı veya Türk kadınları böyle mi kapanıyorlar? Kadınların giyimi de erkeklerinki gibi çoğunlukla “toplumsal bir mirastır, miras alınmış geleneklerdir, aynı zamanda biçim olarak da değişkendir” ve zamanla gelişir. İslam tarihinde kadınların tek tip giyimle sınırlandırıldığına dair net bir kesinliğe sahip değiliz. Aksine kadınların dış görünüşleri zaman zaman siyasi bir silah olarak kullanıldı. Örneğin İran'da Şah Muhammed Rıza Pehlevi yönetiminin son günlerinde, örtü genellikle Şah'ın izlediği politikalara karşı bir protesto biçimiydi. Bu nedenle Şah, kanunlarla yani “dayatma” ile kıyafet türlerini belirledi. Öte yandan geçtiğimiz birkaç yılda İran'da başörtüsü takmayı reddetmek, iki yıl önce 2022'de Mahsa Amini'nin öldürülmesinin ardından yaşanan olaylarda gördüğümüz gibi, bir tür siyasi protestoya dönüştü.

Dinamik İslam, siyasi bir nedenden ötürü pek çok kadını başörtüsünün dinin temellerinden biri olduğuna ikna etti. Bu nedenlerin başında, bir kadının bu görünümüyle Müslüman Kardeşler'in üyesi olduğunu göstermesi ve başörtüsünün yayılmasının otoriteyi korkutacak olması geliyordu. Gerçek din kültürü birçok kişinin zihninde soluk olduğundan, insanları dini ve siyasi laboratuvar görünümünde bir yere götürmek kolaydı.

Geçtiğimiz yüzyılın başında Mısır'da, gazetecilik yapanlar dahil erkeklerin pantolon giymesi, her iki görünümün de dine aykırı olduğu gerekçesiyle yasaklanmıştı! Bugün ise aramızda, kadının pantolon giymesinin, "avret yerlerini örtmediği" için "haram" olduğuna dair "fetva verenler" var!! Dahası matbaanın dünyada icadından sonra İslam dünyasında kullanımının üç asır boyunca “yasak” olduğunu bilmeyenler olabilir. Tarihi olarak diğer mezhepler musluktan abdest almayı yasaklarken, Hanefi mezhebi musluktan abdest almayı yasaklamayan bir fetva veren tek mezhepti, bu nedenle Mısır'da musluğa “hanefiye” denilmiştir! Tarih bize Mısır'daki Memlüklerin barut kullanımını "bidat" olduğu için yasakladığını da söylüyor.

Dolayısıyla tarihsel gelişimin göz ardı edilmesi nedeniyle dilde terimlerin kesin bir tanımı olmadığından, toplumsal, siyasal, hatta kültürel olarak öfkeli bir anlaşmazlık ve bölünmüşlük içinde buluyoruz kendimizi.

Son söz; insanların kılık kıyafeti, nasıl olursa olsun kişisel özgürlük meselesi olarak kabul edilebilir, bir dayatma değildir ve bunu mirasa bağlamak akıl dışıdır!!