Bu yazının yazıldığı ana kadar, Batılı heyetlerin ziyaretlerine ve uluslararası kuruluşlardan gelen çağrılara rağmen ateşkes görüşmelerinde ufak da olsa bir ışık görülmedi. Medyanın görüntüsü bir karikatür gibiydi. Müzakere edilen metinler bilinmediğinden, kelimeler, içerikler ve değişiklikler hakkındaki tahminlere alan artık geniş hale geldi. Daha da talihsiz olanı, müzakerelerin içeriği ile ilgili kabul veya ret açıklamalarıydı. Talihsizdi, çünkü müzakere edilen girişimler ABD tarafından sunuldu ve Washington bunların aslında İsrail’e ait olduğunu söyledi. Hamas ise 2 Temmuz girişimini kabul ettiğini, ancak İsrail'in buna yaptığı herhangi bir eklemeyi kabul etmeyeceğini söyledi. Bilhassa savaşlar devam ettiği, suikastlar ve füze saldırıları yapıldığı için herkesin kafası karışmış durumda. Tüm taraflar, arabulucular, dünya çapındaki ülkelerden gözlemciler ve medya, sonu olmayan bir sahneyi izlemeye devam ediyor gibi görünüyor. Şaşırtıcı olan ise bölgesel bir savaşın çıkmamasıydı ki bu, İran rejiminin hararetli açıklamalarına ve Hizbullah lideri Hasan Nasrallah'ın sıcak sözlerine aykırıydı. Washington'un bölgeye yaptığı ağır askeri yığınağın ve Alman, Fransız, İngiliz ve İtalyan müttefiklerinden aldığı desteğin, İsrail'e zarar verecek herkese bir kırmızı çizgi çizdiği aşikâr. Böylece iki taraf da ateşkes görüşmelerinde kendisi için bir çıkış yolu buldu; İran İsmail Heniyye'nin intikamını ertelemek, Hizbullah da İsrail suikast operasyonlarına devam etse bile, kendisini angajman kurallarını kontrol etmekle sınırlamak için görüşmeleri bir sığınak olarak gördü.
Bu durum, ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken'in görüş ayrılıklarını sona erdirmek amacıyla bölgeye yaptığı ziyarete rağmen bölgedeki gerilimi engellemedi. Blinken, İsrail'in anlaşmanın nihai versiyonunu kabul ettiğini ve geriye Kahire'deki görüşmede sadece bazı “teknik” detayların ele alınmasının kaldığını vurgularken, Hamas kabul ettiğini doğrulamadı. Kısacası müzakere çemberinin dışında kalanlar kendilerini ne kabul ne de ret ile sonuçlanmayan sadece döngüsel olan bir süreç ile karşı karşıya buldular. Bu, İran'ın intikam ve misilleme planına mı dönmesi gerektiği, yoksa savaşın eşiğinden dönmeyi beklerken “stratejik sabır” durumuna mı dönmesi gerektiği konusunda gözle görülür bir kafa karışıklığı yaşadığı değişken bir durum. Yaygın olarak bilinmese de İran'ın, Hizbullah'ın ve bağlı örgütlerinin bölgeyi havaya uçurmasını engelleyen etkili bir faktör vardı. O da her ikisinin de kapsamlı bir bölgesel savaşa girişme konusunda hesaplarını gözden geçirmelerine yol açacak ölçüde içlerine sızılmış olması. İsmail Heniyye ve Fuad Şükür gibi iki önemli lidere ilave olarak İranlı askeri liderlere yönelik tekrarlanan suikast eylemleri, Hizbullah örneğinde, sızmalar ve suikastlar listesinin daha uzun olması, artık bu sızma ve ihlallerin soruşturulmasını ve boşlukların doldurulmasını gerektiriyor. Ancak bunun için zamana ihtiyaç var ve bu, devam eden bir savaş sırasında belki de elde edilmesi en zor şeylerden biri.
Gerilimin kapsamlı bir savaşa dönüşmesini engelleyen ve bu yönde baskı yapan ABD ve İsrail'in caydırıcılığı mı? Batılı haberler ve analizler, nedenin yalnızca güç dengesizliği olmadığını söyleyip, önemli bir faktör daha ekliyorlar. İran'ın hava silahları harap durumda ve çoğu İran devrimi öncesindeki dönemden kalma. Dahası Rus S-300 grubu da dahil olmak üzere hava savunma silahları zayıf. Kaldı ki S-300 hava savunma sistemi Rus savunma sistemlerinin en moderni değil ve geçen nisan ayında İsrail saldırısını püskürtmek için kullanılmadı. Bütün bunlar İran iç cephesini şehirlerde ve kentsel alanlarda büyük ölçekli yıkım operasyonlarına açık hale getiriyor. Bu ise İran liderliğini içeride kritik bir duruma sokuyor. Aynı sorun Lübnan için de geçerli, zira Hizbullah'ın aktif bir hava savunması veya hava kuvveti bulunmuyor. Her ne kadar İsrail'i kuzey İsrail'den 60 bin kişiyi tahliye etmeye zorlamış olsa da Hizbullah ile İsrail arasındaki geniş çaplı bir çatışma, Lübnan için tam bir yıkım anlamına gelecektir. Yine de uzun süredir mevcut olmasına rağmen, tüm bu unsurlar ve boyutlar mevcut askeri operasyonların devamına engel olmadı. Kaldı ki İsrail’in kendisi muhtemelen gerilimi tırmandırma konusunda istekli ve hatta bunu İran'ın nükleer gücünden kurtulmak için bir fırsat olarak görüyor. Dolayısıyla beşinci Gazze Savaşı'nda ateşkes sağlanmadığı sürece şu anda karşı karşıya olduğumuz durum şudur; İran'ın savaşa dönmesi ve Lübnan Hizbullahı, Iraklı Haşdi Şabi Güçleri ve Yemen’deki Husiler üzerinden vekaleten misilleme yapması için tüm yollar açık olacaktır. İsrail ise rejimin onurunu yeniden lekelemek için İran'ı yeniden kışkırtmanın bir yolunu arayacaktır. Başkan Biden ve Sayın Harris için bir başarı sayılsa, onları iç utançtan kurtarsa ve başkanlık seçimlerinde onlara ivme kazandırsa bile ateşkes mucizesinin gerçekleşmesi mümkün mü? Yoksa bölgesel bir savaşı beklemeye geri mi döneceğiz? Eğer bu şaşırtıcı ise Ortadoğu'da olduğumuzu unutmayın!