Son on yılda, Avrupa kıtasında İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki en büyük mülteci dalgası kaydedildi. Mültecilerin kökenleri çeşitli ve çok sayıda ancak çoğunluğunu Suriyeliler ve Ukraynalılar oluşturuyor. Suriyelilerin göç dalgası 10 yıl önce başlamışken, Rusya'nın Ukrayna'ya karşı savaşı son iki yılda Ukraynalıları özellikle Batı Avrupa ülkelerine göç etmeye ve sığınmaya sevk etti. İki gruba Türk, Kürt ve Afgan mültecilerin yanı sıra Orta ve Kuzey Afrika ülkelerinden gelenler de katıldı.
Mültecileri kabul etmek ve onların gelişini kolaylaştırmak için Avrupa kapılarının açılmasında siyasi faktörler göz ardı edilemese de, bu dalganın kabul edilmesinin temel nedenlerini ekonomik ve demografik faktörler oluşturuyor. Bunun en belirgin ifadesi, Almanya ve İngiltere gibi ekonomik büyüme gösteren ülkelerin, üretim ve hizmet sektörlerinin ihtiyaçlarını karşılamak için iş gücüne gereksinim duyduğu bir dönemde, Avrupa kıtasında doğum oranlarının azalıp yaşlı nüfusun artması sonucu nüfus sorunuyla karşı karşıya kalmalarıdır.
Geniş çaplı iltica dalgası çoğu ülkede, bazıları yasal ve idari, bazıları ise pratik ve prosedürsel olmak üzere kafa karışıklığına neden oldu. Bütün bunlar, kanunların ve idari sistemlerin hazır olmayışından, hatta konut sektöründe olduğu gibi gelenleri kapsama gücünün ve mültecileri entegrasyon ile özümseme çabalarının yetersizliğinden kaynaklanıyordu. Bunun üzerine birçok Avrupa ülkesinde mültecilerle ilgili birçok karışıklık ve sorun yaşandı. Paralel olarak mültecilerle ilgili krizler tırmandı. Sağcı grupların sesinin ve etkisinin artması da bunlar arasında yer alıyor. Sağcılar, mültecilerin birinci nedeni olarak görüldüğü enflasyon, gelir düzeylerinin bozulması ve sosyal yardım alanının daralması gibi toplumlarında tırmanan krizlerden istifade ederek mültecilere yönelik ırkçı saldırılar kapısını açtılar.
Yerel faktörlerin mültecilerin varlığı ve Avrupa toplumlarına entegrasyon süreçleri, onlara yönelik ırkçı uygulama ve politikaların tırmanması üzerindeki etkisine rağmen, mültecilerin koşulları ve sorunları, mültecilere yönelik baskı politikasına başka faktörler de ekledi. Nitekim söz konusu politika, Avrupa toplumlarındaki bazı siyasi ve sosyal gruplarla sınırlı kalmadı, aksine mültecilerin savunucuları arasında yer alan ve onlara yönelik ırkçılık uygulamalara karşı olan hükümet çevreleri ile sosyal ve politik çevrelere de yayıldı.
Avrupa'daki mültecilerin yaşam koşulları ve sorunları farklılık gösteriyor ve bunların en önemlileri iki çizgide yer alıyor. Birincisi, mültecilerin asıl toplumlarındaki yaşamlarını yeni toplumlarına taşımalarına paralel olarak, özellikle yaşlılar arasında entegrasyonun zayıf olmasıdır. Keza Suriye meselesinin yakın zamanda evlerinden edilmiş Suriyeli mültecilerin ülkelerine ve mallarına geri dönmelerini sağlayacak şekilde çözüme kavuşacağına dair emareler yokken, ikamet edilen ülkeye, genellikle olduğu gibi, mültecilerin yerleşebileceği bir yaşam ve istikrar ülkesi olarak değil, sanki bir sürgün ülkesiymiş gibi davranılmasıdır.
Bu sorunların önemine ve mültecilerin hayatları ile hükümetlerle ve içinde yaşadıkları Avrupa toplumlarıyla olan ilişkilerine olan olumsuz etkilerine rağmen, ikinci çizginin sorunları, Avrupa hükümetlerinin tehlikeli olduğunu düşündüğü davranışları içermesi nedeniyle daha önemli ve etkili görünüyor. Bunlar arasında yasa dışı işçi çalıştırma, vergi kaçırma ve mültecilerin asıl vatanlarına seyahat ederken iltica yasasını ihlal etmeleri yer alıyor. Buna bir de Avrupalıların bakış açısına göre bazı aşırılıkçı yönler yansıtan davranışların yayılması da ekleniyor. Terör eylemlerinin kanlı sonuçları özellikle Afganistan ve Suriye'den gelen mültecilere ilişkin kalıplaşmış bir imaj yarattı.
Mültecilerin yaşamlarını çevreleyen koşullar ve sorunlara ilişkin genel sonuç, bunların Avrupa ülkelerinin politikalarını siyasi düzeyde büyük bir tartışma, polemik ve çekişme konusu haline getirmeleri ve hükümetlerin politikalarında ve bir yandan toplumla, diğer yandan muhalifleriyle ilişkilerinde etkili bir faktör haline gelmeleridir. Mültecilere ve onların geleceklerine ilişkin katı yasa ve yönetmeliklerin çıkarılması konusunda hükümetlerin politikaları birleşmeye, etkileşime girmeye ve yakınlaşmaya başladı. Öyle ki suç işleyenlerin ve yasaları ihlal edenlerin ceza olarak sınır dışı edilip ülkelerine gönderilmelerine yönelik bir siyaset benimseniyor. Yahut bu ülkelerde artık güvenli bölgelerin olduğu varsayılıyor ve bu da daha fazla mülteciyi sınır dışı etme fikrinin gelişmesini sağlıyor.
Mültecileri ya da aralarındaki bazı çevreleri kuşatan değişimler doğal olarak onların koşullarını daha da zorlaştıracak. Hükümetleri deklare ettikleri sloganlarla çelişen ve mültecilerle ilgili yasanın içeriğiyle tutarsız ve hatta Avrupa toplumlarında önemli kesimler tarafından kınanan eylemlerde bulunmaya daha da yaklaştıracak. Bu da bir bölümüyle hükümetlere iltica dosyasının tamamını incelemeyi, içeriğini, amaçlarını, hükümetler ve kurumları tarafından yapılan hataları araştırmayı, sadece mültecilere değil, ev sahibi ülkelere de zarar veren katı ve çelişkili politikalar ile değil, normalleşme aracılığıyla mültecilerin yaşam fırsatlarını desteklemeyi dayatıyor.