Şairi Bayram el-Tunusi'nin dediği gibi, yeşil Tunus'ta her şey ciğerleri yakar. Ciğerleri yoğun ama aynı zamanda zor bir aşkla yakar. Tunus şu anda bir sonraki cumhurbaşkanını seçmek için sandıklara doğru uzun süren bir aylık yolculuk yaşıyor. Kartaca Sarayı maratonuna katılmak için çok sayıda aday başvuruda bulundu. Tarihi saraya doğru koşuda ayaklarla değil, geçmiş bir dönemin tekerlekleri ile koşuluyor. Ufukta gürleyen şimşek ve gök gürültülerle vaatler ve hayaller sunuluyor. Tunus'un kendine özgü duyuları olduğu gibi, aklı, kalbi ve yaratıcılıktan asla vazgeçmeyen bir hissiyatı var. Tunus, 1968'de genç bir adam olarak ziyaret ettiğim ilk ülke. Libya'nın birçok coğrafi, sosyal ve kültürel bileşimi burada da var. Aynı lehçe, yemekler, şarkılar ve unvanlar kullanılıyor. Çoğu Tunus şehrinin Trablus adında bir mahallesi vardır. Tunus'un ilk Cumhurbaşkanı Habib Burgiba Libya asıllıydı ve Tunuslular ile Libyalılar iki devlette yaşayan tek bir halktır demişti. Son Tunus beyi Muhammed el-Emin'i devirdikten sonra Cumhurbaşkanı Burgiba, karar alma yetkisini tekeline alarak kapsamlı bir rönesans projesi uygulamaya koyuldu.
Ondan önce, ülkenin Osmanlı İmparatorluğu'na tabi olduğu günlerde bakanlık görevlerinde bulunan büyük düşünür ve siyasetçi Tunuslu Hayreddin vardı. Geniş ve iddialı bir reform programı gerçekleştirmeye çalışmıştı. Büyük projesinin belgelerini “Akvamul Mesalek Fi Ma’rifeti Ahval el-Memalik” adlı kitabında toplamıştı.
Merhum cumhurbaşkanları Zeynel Abidin Bin Ali ve Baci Kaid es-Sibsi ile uzun süren dostane ilişkilerim vardı. Her ikisi de seçkin Burgiba mirasının önemli bir bölümünü taşıyan siyasi liderlik yeteneklerine sahipti. Cumhurbaşkanı Zeynel Abidin Bin Ali'nin iktidarını sona erdiren Ocak 2011 devriminin ardından yeşil ve ciğerleri yakan Tunus'ta büyük bir değişiklik yaşandı. Ülke, çok sayıda cumhurbaşkanı ve başbakanın göreve geldiği, uzun yıllar süren bir siyasi akışkanlık durumuna girdi.
Tunus’ta 6 Ekim'de cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılacak. Çok sayıda aday yaklaşan seçimlerde yarışmak için başvuruda bulunarak, renkli bir siyasi yelpaze oluşturdu. Ancak bir siyasi ve hukuki tartışma fırtınası seçim sandıklarını daha açılmadan önce sarstı. Tunus’ta seçim sürecini kontrol etmekle görevli iki yasal organ bulunuyor; İdare Mahkemesi ve Bağımsız Yüksek Seçim Kurulu. İdare Mahkemesi 1959 yılında, yani cumhuriyetin ilanından sonra kurtuldu. Tunus'ta hâlihazırda anayasa mahkemesi bulunmadığından İdare Mahkemesi kararları kesin kabul ediliyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine aday olma kapısının açılmasının ardından bir grup aday başvuruda bulundu. İdare Mahkemesi, başvuranların belgelerini inceledikten sonra Cumhurbaşkanı Kays Said, Halk Hareketi Partisi başkanı Zuheyr el-Mağzavi ve Azmun hareketinin lideri Ayaşi ez-Zamal’in adaylıklarını onayladı. Yarış dışında bırakılan adaylar İdare Mahkemesi'ne itirazda bulundu ve Mahkeme, itirazda bulunanlar arasından üçünün daha, yani el-Munzir el-Zenaydi, İmad el-Daymi ve Abdullatif el-Mekki’nin adaylığının onaylanmasına karar verdi. Ama Bağımsız Yüksek Seçim Kurulu düzenlediği basın toplantısında, yalnızca ilk üç adayı onaylandığını duyurdu. Yarış dışında bırakılanlar hakkında hukuki süreçler yürütüldüğünü söyleyerek, İdare Mahkemesi'nin kararını görmezden geldi. Bu, seçimlerden sorumlu iki organ arasında hukuki bir çatışmaya yol açtı. Ulusal siyasi ağırlığa sahip ve geniş bir yelpazeyi, çeşitli siyasi akımları temsil eden adayların yarışacağı bir cumhurbaşkanlığı seçimleri umuduyla İdare Mahkemesi'nin kararı ile etkileşime giren popüler ruh halini ve siyasi akımları harekete geçirdi. Bağımsız Seçim Kurulu, İdare Mahkemesi kararlarının seçim kanununda belirtilen süre içerisinde kendisine ulaşmadığını söyleyerek kendisini savundu. Yargı çevresinden, Yüksek Kurulun kararını, siyasi bir karar sayarak reddeden sesler yükseldi. Siyasi bir karar olarak sayılmasının nedeni, adaylıkları kabul edilmeyenlerin Cumhurbaşkanı Kays Said için gerçek bir rakip olduklarının düşünülmesi. Tunus Hakimler Birliği de Yüksek Seçim Kurulunun kararını eleştirdi. Aday Ayaşi Zamal'in tutuklanması ve Savcılığın hakkında hapis kararı vermesi ile birlikte de bu hukuki tartışmada yeni bir cephe açıldı. Güçlü bir sendika organı olan, sömürgeciliğe karşı mücadele döneminden bu yana Tunus'taki kamusal yaşam üzerinde büyük bir etkiye sahip Tunus İşçi Sendikası, Yüksek Seçim Kurulunun kararına karşı olduğunu açıkladı. Seçim sürecinin kamusal olarak siyasallaştırılması olarak adlandırdığı ve sürecin bütünlüğü konusunda şüphe uyandıran duruma sert eleştiriler yöneltti. Ancak Seçim Kurulunun kararını savunan bir cephe de yok değildi. Bu cephe kabul edilmeyenlerden birinin yabancı uyruklu olduğunu, bunun da onun yasal cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olma hakkını ortadan kaldırdığını belirtti.
14 Eylül'de başlayacak seçim kampanyası öncesi ülkenin çeşitli yerlerinde toplanma ve gösteri çağrıları yapılmaya başladı. Hatta iktidarın barışçıl bir şekilde devir teslimi sürecinin sonu olarak gördükleri Yüksek Seçim Kurulu kararlarını geçersiz kılmak için barışçıl halk direnişi çağrısında bulunan taraflar da var. Tunus seçimlerinin gelişmelerini bölgesel ve uluslararası taraflar da takip ediyor. Ülkeleri siyaset, güvenlik, ekonomi ve hizmet alanlarında krizler yaşayan Libyalılar, kardeş Tunus ülkesinde acılarını dindirecek bir sığınak buluyorlar. Aynı şekilde İtalya da düzensiz göç sorunu yaşıyor; her gün Tunus'tan yüzlerce düzensiz göçmen kendisine akın ediyor. Yeşil Tunus hâlâ ataların inşa ettiği bir zaman ile torunların hayalini kurduğu bir başka zaman arasında gidip geliyor.