Tevfik Seyf
Suudi yazar ve düşünür
TT

İlimle meşgul olmak ile cincilikle meşgul olmak

Dr. Halid el-Radiyan'ın görüşüne göre bu çağdaki Müslüman aklı görünen dünya yerine görünmeyen dünyalarla ilgileniyor. Dr. Radiyan tanınmış bir sosyolog ve üniversite profesörüdür.

Bu kanaati iki resme ayırmak mümkün; birincisi, din, Allah'ın emri ve insan aklının kavrayamayacağı sırlara sahip olduğu için aklın dini düşünmekten kaçınmasıdır. İkincisi, bilinmeyenin bilmemek ile eşit olduğuna, yani Allah'ın iradesinin, insanın, o bilinmeyen hakkında söylenenleri kabul etme zorunluluğuna rağmen, kâinatın ve hayatın bir yönü hakkında bilgisiz kalmasını gerektirdiğine inanmaktır.

Benim düşünceme göre bu anlayış her iki açıdan da aklın dışlanmasına, güçlü ve yüksek, alçakgönüllü ve esnek gibi görünse bile dini bilgisizlik ve saflıkla ortak kılmaya yol açmaktadır.

Birinci resme gelince, din iki açık nedenden ötürü düşünce kapsamının dışında kalamaz. Birincisi, Kuran-ı Kerim aklıselim insanlara, düşünen insanlara, akıl sahibi insanlara vb. hitap ettiğini defalarca ifade etmektedir. Akıl sahibi ve düşünen insanlara hitap edip daha sonra onları akıllarını dışlamaya, devre dışı bırakmaya  davet etmesi mümkün değildir. İkinci nedene gelince, iman etmek tercih etmek demektir çünkü “dinde zorlama yoktur”. İnsan düşüneceği, aralarında hangisinin uygun olduğunu göreceği alternatifler yoksa, nasıl tercih yapabilir? Bu, dipnotlarını değil, dinin temelini, mahiyetini ve önemli konularını düşünmektir.

İkinci resme gelince, bilinmeyen ile bilgisizliği birbirine bağlamak mit ve efsanelere kapıyı açtı ve din ile folklorun, dinin basit ve saf imajının çarpıtılmasına yol açtığını herkesin bildiği bir şekilde birbirine karıştırılmasına olanak tanıdı.

Buna Kuran'da Allah'ın bir lütfu ve rahmeti olarak geçen ve Allah'ın “dilediğine hesapsız verdiği” söylenen "rızık" kavramını örnek vereceğim. Allah'ın insanları rızık kazanmak için çabalamaya davet ettiğini biliyoruz ancak çabanın sonuçla bağlantılı olmadığı da vurgulanmıştır. Yani sen çabalarsın ve hiçbir şey elde edemezsin, başkalarına ise oturdukları yerden rızık gelebilir. İstisnai bir durumu anlatan bu tasvir, adeta bir geçim kuralıymış, Allah, aklın algılayabileceği ve kavrayabileceği bir kanun, sistem, gerekçe olmadan, dilediğini yaparmış gibi insanlara sunuluyor. Böylesine sahte bir tasvirse, insanların kaderlerini değiştirme, hayatlarını ve geçimlerini kontrol etme gücüne sahip olduklarını iddia eden büyücülere, şarlatanlara, cinlerle ve gizli güçlerle irtibatı olduğunu iddia edenlere kapıyı araladı. Hatta bazıları açıkça bu faaliyetleri yürüttükleri yerler açtılar ve meselenin dini yönünü vurgulamak için kendilerine “şeyh” dediler.

Bilinmeye inanmanın kesinlikle bilgisizliği kabul etmek anlamına gelmediğine inanıyorum. Bilinmeyene inanmak, görünen dünyanın arkasında, onları algılamak için gerekli araçlara sahip olmadığımız için tanımadığımız başka dünyalar olduğundan, içinizin derinliklerinde emin olmak anlamına gelir. Görülen perdenin arkasında, gerçekte ne olduğunu veya büyüklüğünü anlamadıkları ancak var olduğundan ve bir şekilde kendisine ulaşabileceklerinden emin oldukları bir şeyin olduğuna kendi içlerinde ikna olduktan sonra, bilinmeyenleri araştırma peşinde koşan mucitlerin ve kaşiflerin, inandıkları şey de tam olarak budur. Thomas Edison birinci, ikinci ve üçüncü deneylerinin başarısız olmasından sonra ışık üretmenin mümkün olduğunu kanıtlamaya çalışmaktan vazgeçseydi ne olurdu bir düşünün. Şimdi elektriğe sahip olur muyduk? Hayal gücü çok ileri gidip havayı soğutan bir cihaz düşünen Willis Carrier'ın bunu umursamadığını, kendi kendine şöyle dediğini düşünün; “bunlar faydasız fanteziler, mümkün olsaydı insanlar bunu benden önce yapardı.” Eğer Carrier bunu kendi kendine söyleseydi şimdi klimalı odalarda oturuyor olur muyduk?

Her yeni keşif ve her şaşırtıcı atılım, görünmeyene, yani bizi çevreleyen gerçekliğin duvarlarının ötesindeki dünyaların ve fırsatların varlığına olan inançla başladı. Ardından o dünyaları kavramak için (ilimle veya başka şekilde) bilinmeyenin perdesini yırtmaya çalışarak gerçekleşti. Dünya gereklilikse, din için de akıl gerekliliktir. Meselenin özü budur.