Şizofrenik bir dünyada yaşadığımızı söylemek yeni bir şey değil: On yıllardır küreselleşme, iletişim teknolojisi ve ulaşımdaki devrim nedeniyle dünyanın küçük bir köye dönüştüğü söyleniyor ve herkes buna inanıyor. Çünkü köy kavramı sıcaklık, nostalji ve yakınlık hissi uyandıran bir kavram.
Bugün dünyamızı karakterize eden parçalanmışlık bağlamında bu ifade, sıradanlaşan ve tıpkı iklim değişikliği, küresel ısınma ve Ortadoğu meselesi gibi en önemli uluslararası meselelerden biri haline gelen düzensiz göç kavramının ortaya çıkmasını engelleyemedi.
Bu sadece bir parçalanma meselesi değil; aynı zamanda aldatma ve gerçekleri gizleme diline doğru ilerliyor.
Avrupa Birliği'nin (AB) düzensiz göç konusundaki söylemini takip edenler, ilk bakışta Avrupa'nın, sınırlarını geçerek kendilerini dayatan ve halkının yaşam ve istikrarını bozan düzensiz göçmenler tarafından saldırıya uğradığını düşünebilir.
Gerçek tablo ise bazı Avrupa ülkelerinin düzensiz göç olgusunu durdurmak ve herkesin yasadışı olarak nitelendirdiği bu göçü ele alma hakkına sahip olduklarına dünyayı ikna etmek için çok çalıştıklarıdır.
Asıl soru şu: Avrupa ve düzensiz göçten en çok etkilendiğini düşünen ülkeler için tarih ve hafızadan yoksun böylesine samimiyetsiz bir söylem, kendilerinin gerçekten masum ve mağdur oldukları bir anlatı yazmaları için yeterli mi? Ayrıca, düzensiz göçle ilgili şikayetler neden bu yıllarda Avrupa'nın temel kaygısı haline gelecek kadar arttı?
Belki de bazı noktaları masaya yatırmak önemlidir. Hatırlanması gereken ilk şey, Avrupa'nın büyük bir endüstriyel rönesans inşa etmek için fethettiği ülkelerden hammadde ve doğal kaynak toplamak üzere sömürgeciliği ilk uygulayan kıta olduğudur. Avrupa, doğal kaynakları yağmalamanın yanı sıra, kentsel rönesansını inşa etmek ve tarımsal hasadını toplamak için topraklarını Mağripli ve Afrikalı işgücüne açtı. Bu durum, Fransa, İngiltere ve İtalya'nın ulusal kurtuluş hareketlerinin söz sahibi olduğu sömürgelerini terk etmelerinden sonra bile on yıllar boyunca devam etti.
Ancak yavaş yavaş, Avrupa'nın göçmenlere ihtiyacı kalmadı. Her düzeyde şeytanlaştırıldılar ve onlar hakkındaki konuşmalar tüm insanlıktan, tarihten ve sorumluluktan tamamen yoksun hale geldi. Öte yandan, Avrupa'nın bugün ihtiyaç duyduğu alanlardaki elitlere, özellikle de yetkin hale gelene kadar ülkelerinin çok para harcadığı mühendislere ve doktorlara özel bir hoş geldin dendiğini görüyoruz. Başka bir deyişle yeni yaklaşım, sömürgeleştirilen ülkelerin yeteneklerini çekme konusunda tamamen seçici davranmakta, böylece doğal kaynaklara yönelik bir sömürgeleştirmeden, bugün uluslararası pazarda en çok ihtiyaç duyulan bilimsel derecelere sahip genç yetenekleri avlamaya dayalı yeni bir taktiğe geçiyor.
Bu, Avrupa pragmatizminin farklı şekillerde ve değişen planlarla devam eden dolaylı bir dersidir.
Düzensiz göçten şikâyet eden ülkeler, düzensiz göçün ana nedenlerinden birinin kendileri olduğunu bilmelidir. Sömürgeci ülkelerin, bu ülkelerin büyümemesini, gelişmemesini ve güçlenmemesini sağlama çabalarının yanı sıra, özellikle Körfez Savaşı'ndan Koronavirüs pandemisine ve Rusya-Ukrayna savaşına kadar biriken diğer faktörlerin birleşiminden sonra, kendilerini dar ufuklarla karşı karşıya bulan gençler, umudu başka topraklarda aradı.
Düzensiz göç meselesinin sunuluş biçimiyle ilgili bir sorun var ve bu mesele, değişken ve aldatıcı söylemin potasından çıkmadan çözüme kavuşamayacak.
Dolayısıyla açık sözlü ve cesur yaklaşım, ülkeleri desteklemek ve yönetici elitlerinin ekonomilerini istikrara kavuşturmalarına ve gençler için fırsatlar yaratmalarına yardımcı olmaktır. Gerçek destek sadece teknik değil, aynı zamanda mali destek ve fon sağlamakla mümkün olur. Çünkü bu ülkeler, para eksikliğine rağmen yetenek bakımından zengindir. Avrupa’nın, söz konusu ülkelerin seçkin öğrencilerine rahat çalışma koşulları ve yüksek emekli maaşları da dahil olmak üzere kendi ülkelerinin sağlayamadığı her şeyi sunması bunu ispatlıyor.
Damla damla, koşullu ve hesaplı destek politikalarının başarısız olduğu kanıtlandı. Yaşama isteği olan, hayal kuran ve çeşitli arzulara sahip gençler, artık onları istemeyen bir kıyı arayışıyla Akdeniz'e yelken açıyor.
Afrika'nın kalkınmasında gerçek bir ortak olduğunuzda hiç kimse ailesini, arkadaşlarını ve vatanını terk etmek istemeyecektir. Gerçek bir ortak olun ve bir hiç uğruna yağmalanan doğal kaynakların bir kısmını geri verin.