Arapların ortak bir deyişi vardır; “geç gelmen hiç gelmemenden daha iyidir.” Ama şöyle demek daha doğrudur: geç gelmen, daha fazla gecikmenden daha iyidir. Bu deyişte yaptığımız düzeltmenin temeli, durumun esasında deyişin ifade ettiği gibi esas olarak kadın erkek insanlar ile sınırlı olmayıp, aynı zamanda doğa olayları ile sosyal sorunları da içermesidir. Doğa olaylarına fırtınalar ve doğanın belirli faktörlere göre yağıp yağmamasını kontrol ettiği yağmurlar örnek verilebilir. Sosyal sorunlar içinse insanlar, radikalizm, zorbalık, nefret vb. olgularda olduğu gibi, toplumlarını vuran ve kalkınmalarını tehdit eden hastalık ve sorunlara çözüm bulmaya girişirler. Bunların hepsi, çağlar boyunca ister insanın etrafındaki doğayla olan ilişkisinde veya çeşitli yönleriyle ve farklı düzeyleriyle insani ilişkilerde, insan yaşamını iyileştirmek ve kolaylaştırmak amacıyla yapılanlarla insani bir ilgi ve çabayı hak etmiştir.
Yukarıda zikrettiğimiz deyişin üzerinde durmamızın nedeni, Suriyelilerin 2011 yılından bu yana artan bir şekilde duydukları tahakküm ve haksızlığa uğrama duygusuyla yakından bağlantılı. O yıl Suriyeliler, haklarını ve hayatlarında siyasi, ekonomik ve sosyal değişiklikler talep ettiler. Bunlar onları dünyanın ilerlemekte olduğu genel kalkınma yoluna sokacak değişikliklerdi. Ancak talepleri reddedildi ve bu reddedilmeye ek olarak, yaşadıkları bir savaş ile şok edici ve yıkıcı bir yanıt aldılar. Bu savaşta öldürüldüler, yaralandılar, milyonlarcası tutuklanıp kayboldu ister göçmen ister mülteci olsun, nüfusun yarısından fazlası yerinden edildi. Çoğu Suriyelinin malları ve mülkleri yok edildi. Yıkım, su ve elektrik ağları, yollar, okullar ve hastaneler de dahil olmak üzere kamu üretim ve hizmet altyapısını da kapsadı. Rejimin kurumlarının bunu başaramadığı durumlarda müttefikleri İran ve milisleri, radikal ve suç örgütleri öldürme, yerinden etme ve yok etme savaşında üzerlerine düşen rolü oynadılar.
Artan umutsuzluğun ve hayal kırıklığının tek nedeni Suriyelilerin insani ve maddi kayıpları değil, buna iki neden daha eklendi; birincisi Suriyelilerin kendi davaları üzerinde etkili olma çemberinden uzaklaştırılmaları, Cenevre Deklarasyonu ve 2254 sayılı BM kararında öngörülen uluslararası fikir birliğinin sınırları dahilinde de olsa çözüme ulaşma konusunda bölgesel ve uluslararası isteksizlik, Suriyelilerin bölgesel ve uluslararası işgalci güçlerle bağlantılı fiili otoritelerin keyfi kontrolüne bırakılması ve son olarak yoksulluk, yolsuzluk, radikalizm ve güvenliğin çöküşünün yol açtığı mevcut felakettir. Suriyeliler arasındaki umutsuzluk ve hayal kırıklığının ikinci nedeni, özellikle çok sayıda Suriyelinin bulunduğu ülkelerde, Suriyeli mültecilere karşı uluslararası alanda görülen aleyhe dönmedir. Bu ülkelerin başında komşu ülkeler Türkiye, Lübnan ve gurbetteki Suriyelilerin en çok varlık gösterdiği Almanya ile İsveç'in de aralarında bulunduğu Batı Avrupa ülkeleri geliyor. Lübnan ve Türkiye'de yaşayanların mağduriyeti, özellikle oturma ve çalışma izni almaktaki zorluklar, kötü hizmet, kötüleşen güvenlik ve ırkçılığın yayılması nedeniyle arttı. Avrupa'da da mültecilerin koşulları kötüleşti ve bu kötüleşmenin belirtileri arasında ırkçı eğilimlerin artması ve hükümetlerin oturma izni, göç ve vatandaşlık yasalarında değişiklik yapılacağını vurgulamaları yer alıyor. İster “kriminal” gerekçelerle, isterse Suriye’de “güvenli bölgeler” olduğu bahanesiyle Suriyelilerin sınır dışı edileceğine ilişkin söylemlerde artış var.
Suriyelilerin durumunun büyük ölçüde kötüleşmesi karşısında ve özellikle de Suriyelilerin Suriye'ye geri gönderilmesine ilişkin konuşmaların yaygınlaşmasının gölgesinde, bugüne ve geleceğe yönelik korku ve kaygıların artması “doğal” görünüyor. Suriyelilerin geri dönüşünden uluslararası hukukun içeriğine uygun olarak bunun güvenli olacağına ve gönüllülüğe dayanacağına dair herhangi bir delil olmaksızın bahsediliyor. Rejimin politikasında veya aygıtlarının yapısında herhangi bir değişiklik olmaksızın, özellikle de geri dönenlerden bazılarının tutuklanması konusunda kanıtlanmış ihlaller meydana gelmesine rağmen, geri dönenlerin tehlikeye maruz kalmamasını sağlayacak herhangi bir uluslararası garanti sunmaksızın ikamet yerlerine, mülklerine ve evlerine dönüşlerini içeriyor.
Koşulların kötüleşmesi, Suriyeliler arasında olumsuz eğilimleri körükledi ve buna bağlı olarak dış taraflarla ilişkilerde ve Suriyelilerin kendi aralarındaki ilişkilerde nefret, aşırılık ve radikalizm eğilimleri arttı. Bazıları mezhepçilik ve bölgecilik de dahil olmak üzere ulus-devlet öncesi eğilimleri yeniden canlandırma yoluna gitti. Çoğu kendi grupları ve siyasi, sivil ve askeri liderleriyle yüzleşmeye yöneldi. Birçoğunun dünyaya, devletlere, halklara, uluslararası insani yardım ve insan hakları örgütlerine olan güveni kayboldu. Suriyelilerin ister bireysel isterse medya ve sosyal medyada gruplar halindeki tartışmaları nesnellikten uzaklaşmış durumda. Desteklenen gerçeklerden uzak, suçlamalar ve kişisel saldırılarla dolu.
Suriyelilerin savaşta yaşanan olay ve gelişmeler ile yansımalarının yarattığı olumsuzluklara karşı yaptıkları gibi, kültürel ve sosyal davranışsal reform süreçlerine paralel olarak siyasi, sivil ve askeri grupların programlarının ve eylem planlarının içeriğinin düzeltilmesine yönelik reform girişimleri tekrarlandı. Amaç, Suriyelilerin sorunlarına ilişkin farkındalıklarını canlandırmak ve bunları aşma kapasitelerini güçlendirmek. Her ikisi de Suriyelilerin içinde bulundukları durumdan kurtulmaları, barışa, siyasi çözüme yönelmeleri ve ülkelerini yeniden inşa edebilmeleri için gereken temel koşullar
Her ne kadar Suriyeli reform girişimlerinin sonuçları hâlâ sınırlı olsa da davranışsal reforma yönelik eğilim, iki olgunun ışığında daha iyi ilerliyor. Bunlardan ilki, son dönemde medyada ve sosyal medya platformlarında artan bir genel tartışma. İkincisi ise bir grup aydın ve aktivist tarafından yayınlanan ve yüzlerce aktörünün imzaladığı bir düşünce ve davranış belgesidir. Belge, Suriye'deki dönüşümlerin gerçekliğini anlatıyor, ardından bunlardan kurtulmanın, nefretle yüzleşmenin, paylaşım ve dayanışmaya doğru ilerlemenin başlangıç noktalarını belirliyor. Bir yandan Suriyelilerin birbirleriyle, diğer yandan diğerleriyle ilişkilerinin içeriğini düzeltiyor. Kamusal alanı zehirlemek yerine saygı ve sevgiye dayalı olumlu bir ruhu yaymayı amaçlıyor. Diyalog kurallarına bağlılığı teşvik ediyor ve tehlikeli, zorlayıcı bir siyasi anın ışığında aralarındaki ortaklık ve dayanışma hattını güçlendiriyor. Özetle bunlar, gecikmiş gibi görünse de uyanış yolunda atılan adımlardır.