Gazze Savaşı'nın başlangıcından itibaren ve daha erken bir dönemde “ertesi gün” kavramı ortaya çıktı ve sanki Gazze'ye yönelik savaş daha ilk gününden sonuçlanmış ve geriye sadece savaştan sonraki koşullarını düzenlemek kalmış gibi, Amerikan diplomasisinin öncülüğünde bu konuda geniş bir uluslararası tartışma yaşandı.
Yalnızca Netanyahu ABD'nin ısrarına rağmen bu tartışmaya dahil olmadı ve “mutlak zaferden sonra konuşulacak olan konuşulur” başlığını taşıyan savaş ajandasını herkese empoze etti.
Yıl boyunca, savaş hâlâ devam ederken ve kuzey cephesinde ateş gücü ve yıkım açısından benzer bir savaşa neden olurken, Netanyahu “mutlak zafer” ajandasını benimsedi ve benimsemeye devam ediyor, ancak bu kez ajandası tüm Ortadoğu'yu kapsıyor. Herhangi bir girişimi kabul etmesi için, bunun arzuladığı zafere giden yolda bir durak olması gerektiğini sözlü ve fiili olarak deklare ediyor.
Gazze'ye yönelik savaşın devam etmesi ve bunun sonucunda en sıcak olan kuzey cephesi dahil olmak üzere Ortadoğu'nun birçok bölgesinde yangınların devam etmesi, “Gazze ile ilgili ertesi gün” sorusuna gölge düşürdü. Onun yerini daha mantıklı ve acil bir soru aldı: “Ortadoğu'daki yangınların ertesi günü” nedir ve nasıl olacak?
Kriz yönetimi bir noktada patlamaya yol açacak şekilde devam edecek mi -ki 20’inci ve 21’inci yüzyıllar boyunca gerçekte olan budur- yoksa dünya daha etkili ve tüm bölgede sürdürülebilir bir sükunet sağlayacak yeni bir çabaya mı yönelecek?
İkinci Körfez Savaşı'nın ardından Filistin davası dosyası çözüme açıldı, Madrid Konferansı ile gizli Washington ve Oslo görüşmeleri düzenlendi. Bütün bunlar, başlangıçta umut verici olan ancak daha sonra çöken bir uluslararası barış projesi ile sonuçlandı. Böylece bölgesel ve uluslararası alanda arzu edilen barış, kendisinden önceki tüm savaşlardan daha yıkıcı ve daha kanlı bir savaş durumuna dönüştü. Bütün bunlardan şu sonuca varılabilir; Filistin meselesinde tüm tarafların çıkarlarını gözetecek köklü bir çözüm bulunamazsa, o zaman alternatif savaştır. Olan da budur ve hâlâ da yalnızca Filistin'de değil, Ortadoğu'nun daha geniş bölgelerinde oluyor.
Bölgenin ertesi günü sorusu, kendisinden önceki tüm çaba ve girişimlerden daha etkili ve başarılı olması beklenen bir çaba ve girişimle cevap buldu. Burada özellikle ilk işaretleri New York'ta görülen ve resmi ve fiili bir şekilde Riyad'dan başlatılan Suudi Arabistan çabasını kastediyoruz.
Atmosfer bu sefer etkili bir başlangıç için elverişli ve atmosfer derken kastımız da, bölgede huzur ve istikrar için bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasının kaçınılmaz bir zorunluluk haline geldiği yönündeki uluslararası fikir birliğidir. “Çatışma yönetimini” bırakıp “onları kökten çözmeye” yönelmenin zamanı geldi.
Geçmişte Arap-İslam girişimine dönüşen bir Suudi Arabistan Barış Girişimi doğmuştu ama Ortadoğu’da esen “şiddetli fırtınalar”, ABD ile İsrail’in kendisini görmezden gelmesi, girişime hayata geçmek için ihtiyaç duyduğu gerçek bileşenleri sağlamadılar. Şu anda olup bitenler de dahil olmak üzere bölgenin başına gelen tüm felaketlerden sonra yeni girişimin neler yapabileceğine gelince, kendisine bahis oynanmasını ve sadece Gazze ile ilgili değil, tüm bölgeyle ilgili ertesi gün sorusunun cevabı olmayı hak ediyor.
Başlangıç umut verici ve uluslararası alandaki girişim, bağlamı ve çabalarının yanında toplanma, uzun süredir gecikmiş ve başarısızlığının maliyeti yüksek olan bir çözümün temelini oluşturuyor.
Dünya, kurulmamış devleti kurmak için ciddi bir çaba gösterilmeden “iki devletli çözüm” terimini tekrarlamaktan yoruldu. Başarılamayanları başarmak için tüm dünyanın organize ve sürekli bir çaba içerisine girmesinin zamanı geldi. İş ne mekanik ne de kolay ama ciddiyet ve dikkatli hazırlık esas alındığında başarıyı bekleyebiliriz.