Emel Abdulaziz Hezzani
Suudi yazar
TT

Ortadoğu'da ertesi gün

Arapların 67 yılında İsrail'e karşı yenilgiye uğramalarının ertesi günü bölge için bir felaketti. Felaket o kadar kötüydü ki yenilginin ne zaman gerçekleştiğini dahi bilmiyorduk çünkü medyatik hileler ve gerçeklerin bilinmemesi nedeniyle savaşın sonucu geç açıklanmıştı. Biz ve bölge bunu yaşadıktan ve oldu bitti kendini empoze ettikten sonra şiddetli bir depresyona yakalandık ve moralimiz acı bir şekilde çöktü. Ekim 1973 savaşı yaraları sarmaya geldi ama savaşın ertesi gününde hayal kırıklığıyla sevincin iç içe olduğu karışık duygular içindeydik çünkü savaş bitmiş ve Arap toprakları hâlâ İsrail tarafından işgal ediliyordu.

Bölgenin İsrail ile savaşlarının ertesi günleri, bundan sonra birbirini takip eden yıllar boyunca (2009, 2012, 2014, 2019, 2021) neredeyse Gazze ile sınırlı kaldı. Bunlar ertesi günleri yürek burkan sayıda kurbanların, yeniden inşa yollarının, destek konferanslarının ve Gazze’yi yeniden inşa etmek, imar etmek ve rehabilite etmek için müteahhitlerle yapılan sözleşmelerin konuşulduğu savaşlardı. İsrail ile Hizbullah arasındaki 2006 savaşının ertesi günü ise tamamen Hizbullah'a özel ve ona aitti. İsrail'in savaşı durdurması için ABD'ye dost Arap ülkelerine arabuluculuk yapmaları çağrısında bulunduktan sonra, savaşın bitmesi ile çıkıp “ilahi” bir zafer kazandığını duyurdu. Onunla birlikte medya makinesi de çıkıp bu iddiayı öyle çok tekrarladı ki yanılsamalara inanmayı bal gibi tatlı bulan birçok kişi buna inandı. Bilhassa bu savaşta, İsrail’in silahlı gücüne rağmen, dönemin İsrail başbakanı Ehud Olmert, Hizbullah'ın iki İsrail askerini kaçırmasına yanıt olan savaş için net bir strateji sunmamıştı. Belirli hedeflere odaklanmadan her yöne güçlü ve sert bir şekilde saldırıyordu, bu da savaşı nafile bir savaşa dönüştürdü. Savaşın en belirgin sonucu ise Hizbullah'ın Lübnan'da iktidar üzerindeki kontrolünün daha acımasız hale gelmesi, diğer tarafları silahı ile etkisizleştirmesiydi. Savaşın en önemli yansımalarından biri de Hizbullah’ın Mayıs 2008'de Beyrut'u işgal etmesiydi.

Hamas ve Hizbullah'ın liderlik yapısının ezilmesinin, üyelerinin dağıtılmasının ve silahlı yapılarının yok edilmesinin ardından, 7 Ekim 2023'ün Gazze ve Lübnan'daki ertesi gün nasıl olacak? Gazze Şeridi’nde de tıpkı Lübnan gibi, savaş başlamadan önce istikrarsız bir siyasi durum vardı. Bu nedenle, başlangıçta engellerin kaldırılmasından sonra yapılabilecek en önemli şeyin siyasi reform olduğu düşünülüyor. Bu, iki bölgenin koşullarının farklılığına rağmen mümkün. Gazze tamamen yerle bir edilmiş durumda ve siyasi reformdan söz edebilmek için öncelikle insani durumun tam olarak garanti altına alınması gerekiyor. Gazze'deki insanlar yeniden imarı bekleyemezler. Gerçeğe en yakın çözüm, tüm ülke ve kuruluşların Gazze'yi yaşam kaynaklarının mevcut olduğu, yaşam normale dönene kadar sakinlerinin hayatta kalabileceği ve sığınabileceği büyük bir kampa dönüştürmeye çalışmalarıdır. Buna paralel olarak bu aşamayı yönetecek teknokrat bir ulusal kurtuluş hükümetinin kurulması konusunda siyasi rolünü aktifleştirerek FKÖ’nün yeniden ön planda olması sağlanmalı. FKÖ, çağdaş tarihin en kötü insani koşullarıyla karşı karşıya olan Gazze Şeridi halkının kurtarılması talebiyle dünya liderliğine en azından bunu sunabilir.

Lübnan'da ertesi gün daha karmaşık çünkü burası İran'ın bölgedeki en büyük silahlı kolu olan Hizbullah'ın kalesi. İran, mezhepçilik bahanesiyle 1980'lerde Hizbullah'ı Lübnan'a itti. Ancak Hizbullah’ın askeri kanadının İsrail’in eliyle sona ermesi, eğer sona ereceğini varsayarsak, ne siyasetteki gücünün ve payının azalması ne de bugün deneyimli Meclis Başkanı Nebih Berri'nin liderliğini yaptığı Şii sesinin kaybolması anlamına gelmiyor. Berri, Al-Arabiya kanalına verdiği son röportajda, 2006 savaşından bu yana Hizbullah tarafından yetkilendirilmiş olduğunu belirtti. Bunun anlamı, Hizbullah adına konuşma ve onun adına tutumlar benimseme yetkisine sahip olduğudur. Bu, özellikle İran'ın bugün gerilimi azaltmak ve zaman kazanmak için çok çalıştığı göz önüne alındığında, diplomatik uzlaşıları ve çabaları pratikte kolaylaştırıyor. Tapınağın muhafızı olan Nebih Berri, İsrail ateşkesi kabul etmeden önce Temsilciler Meclisi’nin açılmasını istemiyor. Bu, zayıf bir tarafın, daha zayıf bir tarafa yani Lübnan içine koştuğu bir şarttır. Oysa Lübnan cumhurbaşkanının seçimini ertelemenin kimseye faydası yok. Seksen beş yaşındaki bilge Nebih Berri de durumun ciddiyetinin farkındaysa; uzun siyasi tarihini diplomatik ziyaretçilerle yapılan tartışmalar ve rakiplere yapılan zorbalıklar ile ateşe atmamalı. Çünkü Lübnanlılar onun bugünkü tutumunu uzun süre hatırlayacaklar. Sadece Şiileri değil, Lübnanlıları da birleştirmek ve onları güvenli bir limana ulaştırmak konusunda ulusal bir kahraman olmak için büyük bir fırsata sahip. Hizbullah askeri açıdan eski haline dönmeyecek, siyasi açıdan ise Şii sesini örgütleme işi Nebih Berri'ye emanet ve o, en büyük Şii bloğu olan Emel ve Hizbullah’ın temsilcisi.

Ortadoğu'da ertesi günlerde en endişe verici husus, sokağın savaşlardan daha az bir farkındalık, deneyimin nedenleri ve sonuçlarına dair daha az bir bilinçlenme ile çıkmasıdır. Savaşlar sert derslerdir ve tarafların aynı şeyin başlarına bir daha gelmemesi için nasıl dikkatli olmaları gerektiğini ve en iyi ihtimalle, modern tarihteki Japonya ve Almanya gibi, bundan nasıl daha güçlü çıkacaklarını öğrenmeleri doğaldır. Daha dikkatli olmayı öğrenmek ve daha güçlü olmak harika bir şey, ancak savaş deneyimini iyi anlamaya bağlı. Ama ne yazık ki sosyal medya platformlarındaki paylaşımlar, sert derslerin tekrarlanabileceğini gösteriyor. Çünkü akıllılar susuyorlar. Egemen olan asılsız sloganları tekrarlamak, gerçeklere saldırmak, aşırılık yanlısı sesleri öne çıkarmak, direniş ve güçlülük yanılsamasına kapılmış çılgın haykırışları bu aşamanın söylemi haline getirmektir. Ilımlılık fenerleri sönmüşse Ortadoğu'da ertesi gün nasıl parlak olabilir? Geri çekilip gözden geçirmeliyiz.