Hükümet halkını eğitip yetiştirebilir mi, yani onları erdemlere ve güzel ahlaka daha bağlı hale getirebilir mi? Bu soru, siyasi ahlakın anlamları ve kamusal alandaki uygulamaları hakkındaki bir tartışmada gündeme geldi. Konuşmacılardan biri, gençleri yetiştirmek, onlara bilgiler öğretmek, bir zanaat öğrenmeleri ve iyi alışkanlıklar edinmeleri için eğitmekten devletin sorumlu olduğuna karar veren ünlü Yunan filozofu Platon'un görüşlerinden bahsetti.
Bu fikrin günümüzde de hâlâ geçerli olduğunu biliyoruz. Dünyanın doğusunda ve batısında tüm insanlar, devletin en temel görevinin, en alt kademesi olan anaokulundan, üniversite eğitiminin son kademesine kadar kamusal eğitim sistemini kurmak ve işletmek olduğu konusunda hemfikirdir. Ancak aynı zamanda bu görüşün gerekçelerinin çağdaş modelde Platon'un bahsettiği gerekçelerden farklı olduğunu da biliyoruz. Platon, erdemi tüm insanlar tarafından yapmacıksız bir biçimde uygulanan genel bir davranış haline getirmenin mümkün olduğunu düşünüyordu. Ayrıca günah işlemenin temel sebebinin bilgisizlik olduğunu da düşünüyordu. Çünkü erdem özü itibarıyla hakikattir ya da hakikatin eşidir. Gerçeklere çalışma, öğrenme ve deneyim yoluyla ulaşırız. Başka bir deyişle, araştırma hayatın gerçeklerinin farkına varılmasına yol açar, gerçeklerin farkına varmak da erdemleri ortaya çıkarır, çünkü erdem hakikattir ya da onun eşidir. Erdem genel bir davranış haline gelirse, filozofun “erdemli şehir” dediği ve modern Batı edebiyatında “ütopya” olarak bilinen şey gerçekleşmiş olur.
Modern devlet modelindeyse, hükümetin gençlerin eğitimi için bir sistem kurma yükümlülüğü, öncelikle ekonomik ihtiyaçlarla gerekçelendirilmektedir. Yüzyıllar süren deneyimlerden sonra insanoğlu, yaşamının ekonomi ekseninde döndüğü sonucuna vardı. Ekonomi, hayatın tüm yönlerini kapsamasa da aslında çoğu yönünün ana itici gücüdür. Bu nedenle devletin çalışmaları çoğunlukla ekonomiye odaklandı. Özellikle gelişmekte olan ülkeler için eğitim politikaları, öncelikle ekonomik projeleri ve (yine piyasa ve ekonomik ihtiyaçlar ışığında organize edilen) resmi yönetimi yönetecek verimli bir işgücü yaratmayı amaçlamaktadır. Bu, “başarılı eğitim, işgücü piyasasının ihtiyaçlarını karşılayan eğitimdir” şeklindeki ortak söylemi ve eğitim politikalarının piyasanın ihtiyaçlarıyla uyumlu hale getirilmesi çağrısını da açıklamaktadır.
Bana öyle geliyor ki, çağdaş siyaset biliminde hakim olan ahlak kavramı, eski filozofların tartıştığı ya da din devletlerinin tanık olduğu muadili olan kavrama göre devletin amaçları ve onun varoluş gerekçeleriyle daha tutarlıdır.
Platon'un eğitimin önemine dair görüşünün kaynağında insan doğasına dair derin şüphesi vardır. Her ne kadar rasyonel insanların iyiliği ve adaleti keşfetme, bilgelik yolunu seçme becerisine sahip olduklarını kabul etse de, insanların çoğunluğunu arzularının, yanılsamalarının ve hayatın gerçekleri konusundaki bilgisizliklerinin tutsağı olarak görüyordu. Bu anlamı, bir mağaranın içinde zincirlenmiş, yalnızca dışarıda meydana gelen hareketlerin gölgelerinin yansımasını gören, dolayısıyla kendi dünyalarında olup biten her şeyin böyle gerçekleştiğini hayal eden insanlarla ilgili ünlü örneğinde tasvir etmiştir.
Analizde Platon'un eğitimle rafine edilmiş olsun ya da olmasın insan eylemlerini kendi iç eğilimlerinin bir yansıması olarak gördüğü görülmektedir. Bu nedenle eğitimin ruhu iyileştirmenin bir yolu olduğundan bahsetmektedir.
Bunun aksine, çağdaş siyaset bilimi psikolojik eğilimleri çevresel ve sosyal faktörlerin insan biyosferi üzerindeki etkisinin bir sonucu olarak görmektedir. Akılcı çözümlere ve iş birliğine yönelen sağlıklı insan, insanlarına güvenlik ve insanca bir yaşam sunan bir toplumda yetişen kişidir. Bunun aksi, çatışmanın, bölünmüşlüğün ya da geçim kaynaklarının kıtlığının hakim olduğu bir toplum ya da uzun süre aşağılanma, küçümseme ve baskıya maruz kalan bir toplumdur. Bu gibi durumlar toplum üyelerinin maneviyatına çok olumsuz yansımakta ve onlarda mantık dışı eğilimleri, şüpheleri, tekelleşme arzusunu ve bencilliği güçlendirmektedir.
Sonuç olarak, modern siyaset bilimi, devletin ulusal toplumdaki ahlaki düzeyi geliştirebileceğine inanmaktadır; ancak ona göre bu, eğitim sistemine ahlak maddesini ekleyerek ya da vaiz sayısını artırarak değil, daha ziyade onurlu bir yaşam için gerekli araçları sağlayarak, bireyler arasında güvenlik ve onur duygusunu güçlendirerek mümkündür.