Tarık Alhomayed
Suudi yazar. Şarku'l Avsat eski genel yayın yönetmeni
TT

Biz kazandık

Tüm tarafları ile bölgemizde tanık olduğumuz bu savaşın tamamı, tek bir ifade için yapılan bir savaştır. O da “Biz kazandık”. Zaferin bireysel ya da partisel veya nüfuz kazanma şeklinde mi olduğu önemli değil.

Kesin olan ve olayların da kanıtladığı gibi, çatışmanın taraflarından hiçbiri devlet kavramı için zafer kazanmak, kan dökülmesini önlemek, vatanın ve vatandaşlığın değerini yükseltmek ya da barışa ulaşmak istemiyor. Tam aksine hepsi de bölgeye veya ilgili ülkelere ilerlemek için gereken faydayı sağlamayacak anlık bir zafer arayışı içindeler.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, siyaset sahnesine çıktığı andan bugüne kadar siyaset sahnesinde olabilmek ve böylece iktidarda kalabilmek için hepsi başarısız olan kısa vadeli çözümler arayarak, dar görüşlü bir kısır döngü içinde dönüp durdu.

Kaçınılmaz ve kendisine alternatif çözümlerin bulunmadığı barış sürecinden kaçmak için yaptığı küçük oyunlar sebebiyle, Hamas ve Hizbullah'ı güçlendiren kişi Netanyahu'dur. İzak Rabin suikastından bugüne kadar bunu yaptı ve her zaman bir hatayı daha büyük bir hata ile düzeltti.

Netanyahu, Filistin Otoritesini zayıflatmak ve Oslo Anlaşması’nın önemini kaybetmesini sağlamak, içeriğini boşaltmak için Gazze'de Hamas’ı güçlendirdi ve Filistin-Filistin çatışmasını mutlu bir şekilde körükledi. Netanyahu'nun bu konudaki ortakları çoktur ve tarih onları er ya da geç zikredecektir.

Netanyahu, Hizbullah'a sahte bir meşruiyet söylemi olan direnişi bahşederek onu güçlendirdi. 7 Ekim'den sonra Hizbullah ateşi ona da dokununca kendisine ölümcül bir darbe indirmeye karar verdi. Ancak bunu da bir vizyon olmadan yapıyor ve bir kısır döngü içinde dönmeye devam ediyor.

Hamas da beklenen Filistin devletini kurmaya, Filistin saflarını birleştirmeye ya da Gazze'nin içinde bulunduğu izolasyonu korumaya çalışmadı. Aksine, Gazze'deki son beşinci yıkıcı savaşa kadar maceralara girişmeye devam etti. Şimdi onun için zafer artık yalnızca geri kalan liderlerinin güvenliğini garantilemektir.

Direniş bahanesiyle, Lübnan ve devleti üzerindeki kontrolünü genişletmeye devam etmesini sağlayacak bir zafer arayışı içinde “arenalar birliği” hayalini gerçekleştirmeye çalışan Hizbullah, 7 Ekim'den sonrasının öncesi gibi olmadığını anlamadan, sonuçlarını doğru tahmin etmediği bir intihar eylemine girişerek, Lübnan'ı bir bilinmezliğe sürükledi.

Bugün Hizbullah, Amerikan Özel Temsilcisi’nden daha önce ilan ettiği “ilahi zafer” gibi hayali bir zafer ilan etmesini sağlayacak herhangi bir metin veya paragraf elde etme arayışında. Onun gibi oyunda kalmalarını garanti altına alacak formalite bir “zafer” arayışında olan çoğu Lübnanlı siyasetçi de şimdi zamanın değiştiğinin farkında değiller.

Birçok Lübnanlı siyasetçinin durumunda tuhaf olan, üst düzey bir Lübnanlı yetkilinin bana söyledikleridir: “Lübnan'ı anlamak için şunu hatırlayın; biz Lübnan'da bir şey söyler, başka bir şey düşünür ve bambaşka bir şey yaparız.” Gerçek şu ki, bölgedeki en önemli rasyonel insanların farkına vardığı şey de budur ve onların istikrarla, hayatlarla ve mevduatlarla oynayacak zamanları yoktur.

Hikâye sadece Lübnan ve İsrail’den mi ibaret? Kesinlikle hayır. Nüfuz ve sözde bir rol peşinde koşan herkesin başı şu anda dertte ve hayali bir “zafer”, daha doğrusu itibarını kurtaracak bir zafer arıyor.

“Bölgedeki aldatma odalarının” her yerden yürüttüğü kampanyalar ne söylenirse söylensin, açık, skandal ve bariz olan bu kayıpları görmekten bizi alıkoymamalı.