İngiltere’de Filistin halkının haklarını ve Arap meselelerini savunmasıyla tanınan tecrübeli bir siyasetçi şöyle diyor; Başkan Donald Trump'ın önceki yönetiminde görev yapan John Bolton, Jim Mattis, Nikki Haley ve onlar gibi diğerlerinin İsrail yanlısı aşırı sağcı olduğunu düşünen varsa bir kez daha düşünmeli. Çünkü bu insanlar yeni yönetimle gelenlerin yanında güvercin kalacaklar.
Savunma Bakanlığına aday gösterilen Sayın Peter Hegseth, İsrail Büyükelçiliğine aday gösterilen Sayın Mike Huckabee ve ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) Direktörlüğüne aday gösterilen John Ratcliffe, iki devletli çözümü kesin olarak reddediyorlar. Trump'ın zaferinden sonra İsrail topraklarının genişlemesinin doğal bir mesele olduğunu ve Batı Şeria'nın ilhak edilmesi gerektiğini tüm açıklığıyla duyurdular. Dışişleri Bakanlığı'na aday gösterilen Marco Rubio'nun tutumu ise İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ve Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir ile uyumlu ve Hamas ile Hizbullah'ı tamamen ortadan kaldırmadan ve İran'ın nükleer programını sonlandırmadan müzakere yapılmamasını savunuyor.
Aynı siyasetçi, Trump'ın Amerikan seçimlerindeki başarısı, partisinin iki kanadı Senato ve Temsilciler Meclisi ile Kongre'yi kontrol etmesi ve bunun kendisine istediğini yapma özgürlüğü vermesi konusunda Tahran'da büyük endişeler olduğuna inandığını da sözlerine ekledi. İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ı Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı gözlemcilerine, iyi niyet göstergesi olarak ve İran'ın barış istediğini kanıtlamak için ülkesinin nükleer programdan vazgeçmeye hazır olduğunu söylemeye iten şeyin de bu olabileceğini belirtti.
İsrail'in bu aşırı çılgınlığının önümüzdeki dört yıl boyunca hüküm sürecek yeni Amerikan yönetimi tarafından onaylanması ve desteklenmesiyle birlikte, Filistinliler ve Lübnanlılar için manzara içler acısı görünebilir. Ancak yaşanan ve hız kesmeden devam eden “Stalingradvari” savaş ve yıkımlara rağmen durum o kadar da iç karartıcı değil. Sahadaki değişim gönüllü olarak veya zorla gerçekleşecek ve bu, kendi doktrinine dayalı bir rejim empoze etmek için Lübnan toplumunun temellerini sarsan Hizbullah'ın etkisini kaçınılmaz olarak sona erdirecek. Bu rejim, Hizbullah’ın vurulmasından ve gücünün etkisiz hale getirilmesinden sonra hızla çöktü. Hizbullah liderlerinin tasfiye edilmesinin ardından dizginleri yeniden ele geçirmeye yönelik umutsuz girişimlere rağmen, bu dönemin sona ermesi, halkının günlük sorunlarını önemseyen, ölüm kültüründen ve anlamsız kavgalardan uzak, umut veren geleceklerini planlayan rejimlerin kurulması için gerçek fırsatların önünü açıyor.
Öte yandan İsrail şiddeti ne kadar yoğun olursa olsun birinci merkezi mesele olarak kalacak olan Filistin halkı sorununun ABD ve genel olarak Batı açısından göz ardı edilmesi çok zor olacaktır. Bugün Gazze'nin çocukları, başka ülkelere dağılsalar ve yerlerinden edilseler bile yarının Yahya Sinvar'ı olacaklar ve dolayısıyla Filistin davasına sürdürülebilir bir çözüm bulunmadığı sürece bölgede istikrar ve refah da olmayacaktır. Bir sonraki Amerikan yönetiminde İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun eylemlerini destekleyenleri yatıştırmak için sakin, ustaca ve akıllı bir şekilde çalışacak olan Suudi Arabistan Veliaht Prens Muhammed bin Selman da bunu iyi biliyor.
İsrail içinde er ya da geç belirecek ve sürdürülebilir bir çözümü dayatacak başka bir unsur daha var. İsraillilerin Aksa Tufanı ve Lübnan'da Hizbullah'a karşı yürütülen savaş sonrasında Netanyahu'ya verdiği destek artmasına rağmen bu destek geçicidir. Ateşkesin ikinci gününde hızla iktidar koalisyonuna karşı bir muhalefete ve toplumda bölünmeye dönüşecektir. Büyük olasılıkla birçoğu hayatta kalamayacak olan rehineler sorununun yanı sıra, ekonomik durum da kötüleşiyor. Bu yılın üçüncü çeyreğinde geçen yıla kıyasla İsrail ekonomisinin yüzde 21 küçüldüğü, ihracatın geçen yıla göre yüzde 18,3, yatırımların ise yüzde 76 azaldığı görüldü. Ekonomi Bakanlığı geçmişte yayınladığı işsizlik rakamlarını saklı tutsa da tahminler bu oranın yüzde 12'yi aştığını söylüyor. ABD'nin İsrail'e verdiği desteğe rağmen yeni Amerikan yönetimi dini imanı para olan bir tüccar zihniyetiyle hareket edecek, Netanyahu'yu, Ben Gvir'i, Smotrich'i kurtarmak için para saçmayacaktır.
Trump, büyük miktarda paranın büyük iflaslarla birleştiği bir dünyadan geldi. Ama iflası uzun sürmedi ve her zaman paranın tahtında oturdu. İkinci döneminde kendisinden önceki hiçbir başkanın başaramadığını başardı. Şimdi bütün yetkiler onun elinde. Bir keresinde Başkan Barack Obama, Beyaz Saray'da düzenlenen ve başkanın tanınmış bir kişiyi seçip onunla dalga geçip eğlendiği Başkanlar Gecesi'ni fırsat bilerek, dalga geçip geceye katılanların hepsini kendisine güldürmek için o gece orada bulunan Trump'ı seçmişti. O gece Trump'ın kalbinde Beyaz Saray'a ulaşma arzusu alevlendi ve o geceden itibaren bunu planlamaya başladı. İlkinde ulaşmayı başardı. Ardından ikinci kez Obama'nın hayallerini yıktı, zira Kamala Harris kazansaydı perde arkasından ülkeyi yönetecek kişi Obama olacaktı. Şimdi Trump yönetimi kararlı ve kati olacak ama adil de olmalı. Terörden kurtulmak gerekiyor çünkü Trump'ın gelişinden öncesi ile sonrası farklı. Zira çemberi tamamlamak için hâlâ gerçekleştirmek istediği bir hayali var; Nobel Barış Ödülü'nü almak.