Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

1979 Sendromu Şam'a da sıçradı mı?

Bölgenin büyük bir kısmı 1979'un simgelediği aşırıcılık sendromunu yaşadı ve acısını çekti. Bu, Ayetullah Humeyni'nin iktidara geldiği ve salgını tüm bölgeye yayan aşırıcı bir teolojik rejim kurduğu yıldır. 1990'larda ve sonrasında Arap toplumlarına da bulaştı ve bazı rejimlere sızdı.

Peki, şimdi dünyanın en korkunç ve zalim rejimlerinden birinden kurtuluşunu kutlayan Suriye'ye mi sıra geldi? Son zamanlarda Arap dünyasının büyük bir kısmı aşırılığı içinden atmışken, el-Kaide ve DEAŞ’ın çoğu ortadan kaldırılmışken, Hizbullah kuşatılmışken, Müslüman Kardeşler uzaklaştırılmışken bu sendromun Şam'da yeniden doğması mümkün mü?

Aşırılık yanlılarının iktidara gelmesi, 23 milyon Suriyelinin siyasi istikrara, ekonomik refaha ve insanca bir hayata ihtiyaç duyduğu bir dönemde Suriye ve bölge hayatını krizlere ve savaşlara dönüştürmeleri konusunda bölgesel, uluslararası ve tabii ki Suriyeli endişelerin olduğu bir sır değil.

Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) bugüne kadar sosyal ve uluslararası sistemleri kabul eden ve ülkenin çeşitli bileşenlerine hassasiyetle davranan bir görüntü verdi. Lideri Ahmed el-Şera, hükümetlere ve vatandaşlara, herkes için bir devleti desteklediğini ve aşırılıkçı bir vizyona göre Suriye'yi ve dünyayı değiştirmek isteyen bir örgüt olmadıklarını söyleyen pek çok güven verici açıklama yaptı.

Durum istikrara kavuştuğunda ve yeni rejim faaliyete geçtiğinde, kurumlarının çarklarını çevirdiğinde resim netleşecek. Şimdilik Suriye devrimine katılanların uzun deneyimlerden zor dersler çıkardıklarını varsayabiliriz. Liderleri Ahmed Şera'nın kendisi düşünce açısından büyük dönüşümlerden geçti ve daha önce bunlardan bahsetmişti. Yirmili yaşlarının başındaki genç adam ile bugün 42 yaşındaki adam birbirinden farklı, çünkü daha sakin ve bilge görünüyor. Ayrıca aşırılık yanlılarının, coğrafi çevrelerindeki ulusların başına gelenler hakkında ancak uzun yıllara dayanan deneyim ve bilgi birikimine sahip olduktan sonra Şam surlarına ulaştıklarını da varsayıyoruz.

Tahran'daki Humeyni rejimi dışında, hiçbir aşırı dinci rejim başarılı olamadı. İktidara gelenler veya neredeyse gelecek olanlar hep devrildi. Humeyni deneyimi ise üzerinde dikkatle düşünmeye değer bir örnek ve derstir. İran'ı zenginlikten fakirliğe taşımayı başardı. Onun tüm potansiyelini aşırı dinsel hayalleri için kullandı ve bugün dışarıda domino taşlarının düşmesi ve kendi kültürünün yaygın olarak içeriden reddedilmesi gibi tehlikelerle karşı karşıya. Aşırılık yanlıları Sudan'a da yerleştiler ve orayı harabeye çevirdiler. Ardından hızla Kahire'ye geçtiler ve bir yıl boyunca orayı yönettiler. Bu, Mısırlıları uyandıran ve onları yönetimden uzaklaştırmak için gösteri yapmak üzere meydanlara geri döndüren bir deneyimdi. Lübnan'daki Hizbullah gibi aşırılık yanlısı silahlı grupların baskısına maruz kalan ülkeler de var. Libya, Somali, Yemen ve diğerlerinde milisler ülkelerinin yıkımına neden oldular. Dolayısıyla Şam'ın yeni yöneticilerinin önünde tek bir başarı modeli yok.

1979 tarihi aşırılığın ve başarısızlığın tarihini ifade eden bir semboldür. Yarım asırdır bölgenin başına gelen felaketi ifade etmektedir. Humeynicilik, Kutubçuluk, Sururiye ve mezhepçi Husiler, komünizm, sosyalizm ve Baasçılık da dahil olmak üzere, iktidar olmaya çalışan ideolojiler silsilesinin bir uzantısı olarak ortaya çıktı.

Baasçı Suriye de iki nesil süren Esed Hanedanı’nın askeri rejiminden nasibini aldı. Aşırı İslamcı ideoloji eğer iktidara gelirse ve tekeline alırsa bu, Suriye'nin yaşadığı gecenin uzayacağı anlamına gelecektir. Bu nedenle BM ve çeşitli uluslararası güçler, Şam'da iktidarı elinde bulunduranları herkesi kapsayacak bir siyasi katılımı benimsemeye çağırıyor. Çünkü katılım sadece Suriye'deki sosyo-politik durumun çeşitliliğini yansıtmıyor, daha da önemlisi kendisi kaosu, kavgayı ve dış müdahaleyi önleyebilecek tek reçete.