Tevfik Seyf
Suudi yazar ve düşünür
TT

Sıcaklığın Avrupa aklı üzerindeki etkisi

Dr. Muhammed Abid el-Cabiri (1935-2010), çalışmalarının önemli bir kısmını Arap aklı ile Batılı muadili arasındaki farkı incelemeye adadı. Bilgi tarihini inceleyen herkes gibi Cabiri, hem Arap hem de Batılı akılların, her birine diğerinden farklı olan kendi yapısını veren uzun bir tarihsel deneyim bağlamında oluştuğuna inanıyor.

Bazı araştırmacıların beynin büyüklüğünü ve çalışma şeklini etkileyen ırklar ve etnik kökenler arasındaki biyolojik farklılıklar üzerinde çalıştıklarını biliyoruz. Dahası bazı eski Müslüman yazarlar iklimin, özellikle de gece-gündüz süresinin ve sıcaklığın zihinsel yetenekleri de etkilediğine inanıyorlardı. El-Mesûdî'nin “El-Tenbih val-İşraf" adlı eserinde Avrupalıların ülkelerindeki soğuğun şiddetinden dolayı algılarının ağır işlediğine dair anlattıklarını buna örnek verebiliriz. Ona göre soğuğun daha şiddetli olduğu kuzeye doğru ne kadar ilerlersek, sakinlerinin o kadar aptal ve kaba olduğunu görürüz. Mesûdî, İbn Haldun ve diğerlerinin bu sözlerinin başkalarından alıntılandığına ya da toplumda yaygın olduğuna, doğrudan gözlem ya da saha çalışmasının sonucu olmadığına inanıyorum.

Her halükârda bu değerlendirmeler, özellikle kriz koşullarında zaman zaman ortaya çıksa da hiçbir zaman kanıtlanamamıştır ve bu nedenle önemli ya da etkili değildir. Bilim camiası için en muhtemel olan görüş ise toplumun özel aklının, yani kolektif aklın oluşumunu bu toplumun tarihsel deneyimine atfeden ilk görüştür. Genel mantalitede uzlaşan ancak bazı detaylarda farklılık gösteren toplumlar arasındaki ayrımın da nedeni budur. Her ne kadar hepsi genel kültür çizgileri, düşünce ve davranış standartları üzerinde birleşmiş olsalar da Arap toplumları arasında var olan yaşam ve kendini ifade etme tarzlarındaki farklılıkları buna örnek verebiliriz.

Cabiri, Arap aklının oluşumuna katkıda bulunan üç temel unsurdan bahsediyor; inanç, kabile ve ganimet. Bu satırlarda, günümüzde geçerli olan kabile tanımının çok ötesine geçen bir anlamı simgeleyen ikinci unsura (kabile) odaklanmak istiyorum. Özünde, parçalarının ortak benlik ve ortak tarih algısıyla bir arada tutulduğu, hiyerarşik/ataerkil yapıya sahip, birbirine bağlı bir grup anlamına gelir. Burada bir arada tutan mutlaka entelektüel uyumluluk veya hedefler olmadığından kabile, uyumlu kesimler veya bir yelpazeden ziyade biyolojik sisteme (birleşik aileler) daha yakındır.

Bu açıdan bakmak, Arap dilbilimcilerin akla, düşünmenin anlamı gibi söküp takmak yerine, bağlama ve düğümleme anlamı vermesinin ardındaki sırrın anlaşılmasını kolaylaştırabilir. Ayrıca Arap aklının genel eğilime karşı çıkma veya toplumsal uzlaşıya isyan etme konusunda gösterdiği aşırı hassasiyetin nedenini de ortaya koyuyor. Başka bir deyişle, bu zihniyet, mutlaka hâkim ve tanıdık olanla çatışmayı gerektirecek yeni bir fikir yaratmakla değil, öncelikle birlik ve uyumu sürdürmekle ilgilenmektedir.

Topluluğu ve varlığını sürdürmek Arapların benlik hakkındaki düşüncelerinin odağıdır. Benlik burada yalnızca kolektif bir benlik olarak belirmektedir. Bu anlamda üyelerini bir araya getiren bağ geçmişte oluşmuştur ve birliklerini, onları birleştiren bağı tehdit ettiği için bunu sorgulamamaya, meydan okumamaya özen gösterirler. Buradan Arap toplumunun neden bağımsız bireyleri, hâkim ve miras alınan değerlere karşı çıkan fikirleri kabul etmediğini anlarız. Toplumun normlarına ve kanaatlerine karşı çıkanların neden kompleksli ve akıl hastası olmakla, yabancıların iş birlikçisi olmakla ya da şöhret peşinde koşmakla suçlandıklarını, neden insanların genelinin bu suçlamaları kabul ettiğini, aynı fikirde olmadıkları takdirde onlara zarar verebileceklerine rağmen bu suçlamalara karşı çıkmadıklarını anlarız.

Peki, bu iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey mi?

Bence cevap öncelikleri belirlemekle başlıyor. Yani önce ne istiyoruz; topluluğun birliği ve huzuru mu, yoksa akılların seferber edilmesi, düşünce ve yaşamın yenilenmesi mi? Her iki seçeneğin de kendi dönemleri var diyebiliriz ama kesin olan şu ki, bunları birleştirmek imkansızdır. Aklı seçmek bölünmeyi, birliği seçmek durgunluğu kabul etmek demektir.