Iraklılar ve Ürdünlüler bunu zaten söylediler: Her şey icraatla ilgili, lafla değil! Hatta azınlıklar için korkularını da dile getirdiler. Bazıları medeniyet ve şehirleşmeyi savunan oryantalistler gibi konuştu. Endişe ve kaygı duymak için gerçekten bir neden var mı? El-Culani ya da eş-Şera geçiş döneminin üç ya da dört yılı bulabileceğini söylüyor. Yeni orduyu kurmakla görevlendirilen elli subay arasında, el Culani'nin kendisi gibi eski ‘cihatçı’ olan altı Suriyeli olmayan subay da bulunuyor. Eski ya da yeni bir rejim için en kötü şey öldürmeye cesaret etmek ve bunun gerçekleştiğini söylemektir. Kuzey ve kuzeydoğu Suriye'de Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile çatışmalar halen devam ediyor; eğer yeni rejimin Türkiye ile bu kadar yakın bir ilişkisi varsa, bir buçuk asırdır yaşanan tüm Kürt ‘ayaklanmaları’ yerine çatışmaları durdurmak ve Suriyeli Kürtlerle doğrudan konuşmak onlara yardımcı olmaz mıydı?
Olumlu anlam taşıyan kilit bir gösterge: Yeni meşruiyetin yaratılması için arzu edilen ulusal kongrenin düzenlenmesi eğilimi. Suriye Ulusal Diyalog Kongresi, Heyetu Tahriru’ş-Şam (HTŞ) ve müttefikleri dışındaki Suriyeli grupların da sürece katılımı anlamına geliyor. HTŞ de dahil olmak üzere tüm silahlı örgütlerin dağıtılacağını söylediler. Ama Yeni Suriye Ordusu'nun subayları dağıtılan örgütlerden… O zaman ne anlamı var? Neden deneyimli ve tecrübeli firariler yeni ordunun bir parçası olamıyor? Bu halen mümkün mü yoksa Irak'ta olduğu gibi dağılan ordudan binlerce kişi DEAŞ'a mı katıldı? Eski ordu parçalanıp İran ve diğerleri tarafından yapay iç karışıklıklarda kullanılmamalıdır! Trajedi şu ki, firar etmeyen üst düzey subaylar, eski rejim tarafından Suriye halkına baskı uygulamakla görevlendirildi. Bunlara, rejimi desteklemek üzere görevlendirilen ve Suriye halkının Şebbiha olarak adlandırdığı silahlı güçler de eklenebilir. Suriye, Libya, Sudan ve Irak'ta görüldüğü gibi, ulusal ordunun iç baskı için kullanılması ve mevcut rejimin yandaşlarından yeniden oluşturulması, değişim zamanlarında belirgindir. Tunus ve Mısır'da ise ordu bozulmadan kalmıştır. Süreç karmaşık ve büyük dikkat gerektiriyor; Mısır ve Suudi Arabistan deneyimleri faydalı bir örnektir. Şayet bir ülkede silahlı örgütler, rejimi devirip yerine geçme hakkına sahip oldukları için orduya dönüşürlerse, o ülke, bağımsızlıktan sonra 1960'lardan bu yana Kurtuluş Ordusu tarafından yönetilen Cezayir gibi olur.
Söz verilen ulusal kongrenin yanı sıra bir diğer olumlu olgu, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ve Suudi Arabistan'ın başını çektiği Arap kucaklaşmasıdır. Bu elbette sadece kentsel alanlarda değil, teknik konularda, tesislerde, ticari trafikte, fabrikalarda ve küresel dış dünya ile ilişkilerde yeniden yapılanmayı içerecektir. Yakın zamanda Şam, Dera ve Halep'i ziyaret edenler güzellik, huzur ve özgürlük sevincinden övgüyle söz ettiler. Ancak hepsi de bu şehirlerin sanki 1960’lı yılların başında olduğu gibi bırakıldığını söyledi! İnsan sefaleti her sokakta ve köşede görülebiliyor. Suriye'nin 1963'te Baas yönetimiyle tanışmasından önce, 1960'lardan geriye yıkılmamış ya da yakılmamış ne varsa kalmış. Gittikleri ülkelerde çok aktif ve yaratıcı olan Suriyeliler, Araplar onları ‘Baas’ ya da köktendinci İslam adına totaliterlikten korur ve İranlı ve muhtemelen Iraklı ve Suriyeli DEAŞ milislerinin tacizinden korursa ülkelerini yeniden dirilteceklerdir.
Türk İmparatorluğu'nun korkusu hakkında artık çok şey yazılıyor. Hatta bazıları, Birinci Dünya Savaşı’ndaki Cemal Paşa'dan bile bahsediyor. Diğerleri ise halifelik ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kara ve denizlerdeki emelleri hakkında atıp tutuyor. Türklerin şu anda Suriye, Libya, Somali, Cibuti ve muhtemelen Sudan'da askeri olarak var olduğuna dikkat çekiyorlar! Erdoğan'ın açık hedefi: SDG içindeki PKK'dan kurtulmak ve gelecekte sınır güvenliğini sağlamak. Diğer yandan Türkiye’nin Suudi Arabistan ve Mısır ile ilişkileri büyük ölçüde gelişti ve Katar'la da her zaman iyi durumdalar. Suriye'de bir Arap rolü isteyen Türkler ve Amerikalılar. Araplar Irak, Libya ve Filistin'de yaptıkları gibi geri çekilmeyip var olmakta ısrar ederlerse kimse onlara hükmedemez. Filistin'e ulus devlet kapısından döndüler, Suriye ve Lübnan'a da aynı kapıdan dönüyorlar.
Suriye'deki simge yeşildi ama sadece bir ay sonra sarıya döndü. Herkes halen eski rejimin talihsizliklerini irdelemeye dalmış durumda. İhtiyaç duyulan şey ise yeni rejimin oluşum adımlarını teşhis etmeye, eleştirmeye ve takip etmeye başlamaktır.