Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

Sinvar'ın ‘tufanı’ ile Şera'nın ‘tufanı’ arasında İran

Ocak ayının Tahran'da acı verici bir havası var. Zira Tahran 3 Ocak 2020'de olanları unutamıyor. Uzaktaki bir adam kırmızı nokta olarak gördüğü bir aracı vurdu. İsrail'e karşı ‘silah stratejisi’ ve ‘büyük saldırı’ projesinin mimarı olan Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani Bağdat Havaalanı yakınlarında öldürüldü.

Tahran bu ay sadece ayın yirmisini endişe ve kaygıyla bekleyebilir. O gün Beyaz Saray bir kez daha Süleymani'nin öldürülmesi emrini veren adamın eline geçecek; nükleer anlaşmadan çekilen ve İran ekonomisinin damarlarını kurutan adamın…

Bir önceki korkunç ayın acısı olmasaydı, bu ayın acısı katlanılabilir olurdu. İran'ın tüm ağırlığını arkasına attığı Beşşar Esed devrildi. Süleymani, Vladimir Putin'i onu muhaliflerinin ‘tufanından’ kurtarmak için müdahale etmeye ikna etmeyi başarmıştı. İran-Rusya müdahalesi Esed rejiminin ömrünü uzattı ama ‘Sayın Başkan’, Ahmed eş-Şera adlı bir adamın İdlib'den başlattığı ‘tufandan’ kaçmayı tercih etti.

Beşşar sürgün uçağına bindi, inatla sahada kalmaya devam etme arzusu yoktu. Muammer Kaddafi ve Ali Abdullah Salih'in sonunu getiren inatlarıydı. Esed, Baasçı ‘yoldaş’ Saddam Hüseyin'in ustalaştığı son sahneyi resmetme ustalığından yoksun olarak ülkeden ayrıldı.

Esed'in kaçışı, İran için Hasan Nasrallah ve Yahya Sinvar'ın öldürülmesinin yanı sıra İsmail Heniyye'nin Tahran'daki Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) misafirhanesinde suikasta uğramasını da içeren acı dolu bir yılın sonunu getirdi. Binyamin Netanyahu, Sinvar ve Nasrallah'a Gazze Şeridi ve Lübnan'ı yakıp yıkan ve Suriye'deki İranlı ‘danışmanları’ da esirgemeyen bir ‘ateş tufanıyla’ karşılık verdi. Bu da Esed rejiminin olgun bir meyve gibi düşmesine neden oldu.

Mesud Pezeşkiyan Tahran'daki ofisinde gazeteleri ve evrakları gözden geçiriyor. Şansı kötü. Cumhurbaşkanlığı görevini tufanın yaşandığı bir dönemde devraldı. O, yavaş yavaş ve ürkekçe de olsa pencereleri açmayı hayal ediyordu. Savaşlar sona erdirilemezse uzun ateşkeslerin hayalini kuruyordu. Bölgedeki sarsıntıların artması endişe verici ve nefes almaya izin vermiyor. Suriye'nin ve silahların hiçbir zaman Pezeşkiyan’ın sorumluluğunda olmadığı doğru. Kuşkusuz bunlar DMO ve Kudüs Gücü generallerinin sorumluluğundaydı ve Dini Lider'in kontrolü altındaydı. Ancak risklerin yüksek olduğu da doğru.

Okumak gereklidir ve sonuç çıkarmak kadar zordur. Pezeşkiyan Hamas'ın şiddetli bir şekilde savaştığını biliyor, ancak Gazze Şeridi'nin çatışmanın askeri kısmından çıkarak yeniden inşa ve iyileşmeye odaklanacağını da biliyor. Herhangi bir anlaşmada Filistinli tutukluların serbest bırakılması Gazze Şeridi'nin yıkıma uğradığı ve ağır bir insani bedel ödediği gerçeğini ortadan kaldırmaz.

Hizbullah sınır köylerinde kıyasıya savaştı ve büyük bedeller ödedi. Bu durum Hizbullah'ın savaşta iki büyük kayba uğradığı gerçeğini ortadan kaldırmıyor: Yerini doldurması zor olan lideri Hasan Nasrallah'ın kaybı ve coğrafyanın yerini doldurmasına izin vermediği Suriye derinliğinin kaybı. Suriye derinliği olmadan Hizbullah İsrail'e karşı savaşamaz, özellikle de savaş İsrail ile arasındaki büyük teknolojik uçurumu ortaya çıkardıktan sonra… Hizbullah'ın seçenekleri zor. Lübnan-İsrail sınırı 1701 sayılı karar ve ABD’li bir general tarafından izleniyor. Süleymani'nin Tahran-Beyrut arasındaki yolu ise sıkı bir şekilde kapatılmış durumda.

Suriye'nin sürprizi dayanılamayacak kadar büyüktü. ‘Direniş ekseni’ parçalandı. Birçok ülke son zamanlarda sert sözler duydu: “Hizipler ve paralel ordular dönemi sona ermeli. Silahlar yalnızca devletin sorumluluğunda olmalı. Terörist olmakla suçlanan gruplara hazineden maaş ödenmesi caiz değildir.” Irak bir savaş alanı olmak istemiyor. Husi füzeleri diğer silahların sessizliğini telafi etmeyecek.

Cezası ağır oldu. İsrail makinesi İran'ın kendisini tehdit ediyor ve ABD de çok uzakta değil. ABD, İran'ın kabulünü bölgesel silahlanma ve nükleer bomba olmamasına bağlıyor. Bunlar ülke ve Dini Lider için en zor günler.

Pezeşkiyan Suriye'deki olayların közünü harlıyor. Şam'ın farklı bir sözlükten yararlanacağı açık. Eş-Şera ziyaretçilerine güven verici ifadeler dağıtıyor. Yaşananların sadece bir harita değişikliği olduğunu ve bir ‘tufan’ projesi olmadığını öne sürüyor. Direniş tespihinin Suriye halkası düştü ve sözleşmesi bozuldu. Ziyaretçiler eş-Şera'nın kafasından neler geçtiğini tahmin etmeye çalışıyor. Eş-Şera görevine, muhalif gruplardan Savunma Bakanlığı içinde birleşmelerini isteyerek başladı. Türk modelini mi taklit etmeye çalışacak yoksa dalgalar zor bir modele doğru mu ilerleyecek? Kesin olan şu ki ziyaretçiler İran'ın Suriye haritasından çıkarılmasından dolayı gözyaşı dökmedi.

Suriye'yi ‘direniş eksenine’ geri döndürmek öngörülebilir gelecekte çok zor. Bu görev Irak'taki Haşdi Şabi (Halk Seferberlik Güçleri) ve Lübnan'daki Hizbullah’ın yapabileceklerinin ötesindedir ve tehlikelerle doludur. Soru yağmuru sürüyor: İran bölgesel meselelere yaklaşımını değiştirmek ve daha az bir role razı olmak zorunda mı? Putin, Esed'in inatçılığından bıktı ve onu kaderine mi terk etti? ‘İstanbul Sultanı’, kendisiyle el sıkışmayı defalarca reddettiği için ‘Şam valisini’ cezalandırmaya mı karar verdi? Diğer yandan İran Dini Lideri Ali Hamaney, İsrail ve ABD'yi Şam'da yaşananların arkasında olmakla suçladı. Ayrıca Türkiye'yi kastederek ‘Suriye'nin komşularından birinin de rolü olduğunu’ söyledi.

Ortadoğu ne kadar zor bir coğrafya. Tuzaklar, zorluklar ve sürprizlerle dolu… Pezeşkiyan bu ayın Tahran'daki acı dolu çemberini biliyor. Sinvar'ın ‘tufanı’ ile eş-Şera'nın ‘tufanı’ arasında geçen ayların acısı, sahnenin sertliğini daha da artırıyor.