Silahlı Suriyeli hareketlerin zaferinin ardından Selefi olarak etiketlenmesi girişimi, silahlı hareketlere karşı temkinli olan bir kesimin desteğini kazanma amacı taşıyor olabilir. Ama Şam'daki zafer tarihi bir zafer ve zaferin de bin babası olduğu için herkes ona sahip çıkacaktır.
Her ne kadar iki isim birbirine yakın olsa da “Selefilik” ile “Cihatçı Selefilik” arasında büyük fark vardır. Konuya daha az aşina olanlar için bu benzerliğin kafa karıştırıcı olması şaşırtıcı değil. 2007 yılında bir etkinlikte, iki yıl önce bakanlık görevinden ayrılmış olan eski Alman dışişleri bakanı Joschka Fischer'in yanında oturuyordum. Sohbetimizin ana konusu, radikalizm ve intihar bombacılarıydı. Bakan konuşması sırasında “Selefilik” kelimesini birkaç kez tekrarladı ve ben de muhtemelen aslında geleneksel Selefilikten farklı olan ve onu tekfir eden Cihatçı Selefiliği kastettiğini kendisine açıklamaya çalıştım. O dönemde silahlı Selefilik Cezayir ve Afganistan'da faaliyet gösteren örgütler tarafından temsil ediliyordu ve bu örgütlerin teorisyenleri Ebu Muhammed el-Makdisi, Ebu Musab es-Suri, Ebu Katade el-Filistini vb. idi.
Geleneksel Selefilik, nikap ve uzun sakal gibi özellikleriyle dünya çapında tanınmış, katı bir toplumsal ve dini fıkıh ekolüdür; ancak ne siyasi ne de askeri bir yönü yoktur.
Cihatçı Selefilik, dini-siyasi bir örgüt olan Müslüman Kardeşlere (İhvan) daha yakındır. Geçmişte İhvan mensuplarının takım elbise ve kravat giydikleri biliniyordu, Bin Ladin ve Zevahiri'nin ortaya çıkmasıyla birlikte, İhvan'ın “hakimiyet” gibi aynı siyasi prensiplerini benimseyen ancak silah taşıyan silahlı hareketler ortaya çıktı.
İhvan-ı Müslimin, sivil bir fikir hareketi olduğunu iddia ederken neden silahlı gruplarla ittifak yapma ihtiyacı duyuyor? Grup, iktidara gelme şansının neredeyse imkânsız olduğunun ve barışçıl bir değişim yaratma kabiliyetine sahip olmadığının farkında. Cihatçı Selefilik de tıpkı onun gibi tekfir ediyor, değişim istiyor, hatta hilafeti kurmak için silahlı cihat ilan ediyor.
Elbette Cihatçı Selefilik adı verilen herkes İhvan bağlantılı değil; bilakis cihatçılık derin bir siyasi düşünceden yoksun olduğu için İhvan ve ona bağlı olanların fikirlerini ödünç alıyor. Onlar daha bilgili ve deneyimliler, silahlı faaliyetin ötesine geçen bir eylem programına sahipler. Bu nedenle silahlı Selefiliğin düşünürleri çoğunlukla İhvan üyeleridir.
Geleneksel Selefilik, Cihatçı Selefilik veya İhvan’a benzemez. Gelenekselci Selefilik, biatı bağlayıcı, yöneticiye isyanı küfür sayar ve yöneticinin Allah'a hesap vereceğini düşünür. Cihatçı Selefilik ise şeraite uygun olduğunu düşündüğü zaman, biat edilen kişiyi tekfir eder ve ona isyan etmeyi bir vazife sayar.
Özetle, silahlı örgütleri destekleme ve fikirlerini pazarlama çabasının tehlikeli bir gelişme olduğunu, zira bölgenin 1990'lardan beri mücadele ettiği iki şey olan ideoloji ve şiddeti teşvik ettiğini söyleyelim. Bu önermelerin geri dönüşü, memnuniyetle karşılanması, dinleyen ve izleyenlerin Selefilik ve İhvan konusunda kafalarının karıştırılması bölgeyi ve dünyayı kaosa sürükleyecektir. Bu silahlı örgütleri ve kahramanlarını Selefi olarak pazarlamaya çalışmak bir aldatmacadır. Bu silahlı örgütler ister kravat, ister ghutra, ister kefiye taksınlar, kendileri tekfircidir ve şiddet yoluyla değişim istemektedir. Bölgedeki ülkelerin çoğu, bu örgütlerle herhangi bir bağlantıları olsa bile, bu örgütlerin gelecekteki eylemlerinden ve uluslararası risklerden korktukları için onlarla her türlü ilişkiyi reddediyorlar.
Bu durum bizi Suriye'de yaşananlara karşı sert olmaya yöneltmemeli. Suriye halkı 50 yıldan fazla bir süre öyle vahşi bir rejim altında yaşadı ki, bölgemiz böyle bir vahşeti hiç görmedi. Dolayısıyla ondan kurtulmak öncelikli olmalı. Heyet Tahrir el-Şam da kurtarıcı ve atasının el-Kaide, ebeveyninin DEAŞ ve el-Nusra olduğunu kabul etmesine rağmen, söylemleri ile ilişkilerinde gelişme gösterdi. Lideri Ahmed el-Şara da daha Şam'a girmeden önce bile yaklaşımıyla Bağdadi ve Zerkavi'den farklı bir kişilik sergiledi, dahası dengeli bir siyasetçi oldu. Bu yeni yöneticiler, bir fırsatı hak ediyorlar ve bu arada huzursuzluğu önlemek için Suriye halkının geri kalanını da ortak etmeleri, bölgeye radikalizm ve şiddet pazarlamasını durdurma beklentilerini karşılamaları, keza çağdaş ve ayakta kalabilecek bir devlet inşa etmek istiyorlarsa, doğal olarak kendilerine kuşkuyla yaklaşan uluslararası toplumun taleplerine kulak vermeleri bekleniyor.