Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

Avn, Lübnan'ı geri kazanmanın başkanı olacak

Olay, Iraklı siyasetçi ve yayıncı Fahri Kerim'in Şam'daki evinde gerçekleşti. Ziyaretçi, gözlerindeki hayal kırıklığı ordusunun ağırlığı altında eziliyormuş gibi ağır ağır yürüyerek gelmişti. Uzun bir aradan sonra onu tekrar gazeteciliğe dönmeye ikna etmeye çalışıyordum. Arkadaşlarım onun zor ve katlanılamaz olduğunu söyleyerek beni uyarmışlardı. Ama ben seçkin yazarları gazetelerin göğsündeki madalyalar gibi gördüğüm için deneyeceğimi söyledim. Dahası öğrenciyken onun yazılarını okumuştum ve eşi benzeri olmayan vahşi bir nehir olduğu hissine kapılmıştım.

Şair Muhammed el-Mağut muğlak bir şekilde tebessüm etti ve şöyle dedi: “Benden makale yazmaya geri dönmemi mi istiyorsun. Kalemim, onu disipline sokmaya yönelik tüm çabalarımdan dolayı yoruldu. Dizginlerin ağırlığından hayal gücüm yoruldu. Bu sınırları aşan yıkımın ortasında benden ne yazmamı istiyorsunuz? Beyrut'un suçu bir teras olmasıydı. Sert kırsal kesim insanları teraslardan nefret eder, hendekleri ve zindanları tercih ederler. Teraslar içlerinde kimin oturduğunu açık ederler. Teraslar, sakinlerini temiz havaya ve gerçek sorulara maruz bırakırlar, bu yüzden Beyrut terasını öldürmekte size aktif bir şekilde katıldık.”

Beşşar Esed ile yaptığım bir röportaja yorum olarak ise Mağut gülümseyerek, “Dikkat edin. Bu yavru o aslanın yavrusudur” demişti. Son sözlerini açıklamamıştı ama yüz ifadesi rejimin reform edilemeyecek durumda olduğunu ifade ediyordu. Nitekim ayrılmadan önce de bana “umuda kapılma” tavsiyesinde bulunmuştu.

Geçtiğimiz haftalarda Mağut’un sözlerini iki kez hatırladım. İlk olarak, Ahmed Şara'nın Şam'daki Emevi Camii avlusundan yarım asırdan fazla süren Esed iktidarının sona erdiğini ilan ettiğinde hatırladım. İkincisi, başsız Lübnan Cumhuriyeti, ordu komutanı General Joseph Avn'dan yardım isteyerek, on yıllardır yıkım çağında yaşadıktan sonra cumhuriyeti yeniden kurma ve devleti inşa etme umudunu canlandırma görevini ona emanet ettiğinde.

Lübnan'ın son yıllardaki düşüşü korkunçtu. Uzun bir aşağılanma ve yoksulluk mevsimiydi. Devletin dağılışı hızlandı, Lübnanlı yetimlerin sayısı iki katına çıktı. Mali çöküş Lübnanlıların mevduatlarının yanı sıra, Lübnanlı olmayanların da mevduatlarını yuttu. Vatandaşlar bir avuç dolar için banka kapılarında yalvarır hale geldi. Uluslararası haber ajansları, Lübnanlıları açlıklarını bastırmak için çöp yığınları arasında yiyecek ararken gösteren görüntüler yayınladı. Ülke tarihinde ilk kez gençler, işsizlik ve açlıktan kurtulmak için “ölüm botlarına” atladı.

Avn ordunun da dağılmasından korktu ama dürüstlüğü Lübnan’ın dostlarını, bu yoksulluk yükü altında ve devletin girdiği koma hali içinde askeri kurumun bu kaderi yaşamaktan kurtulması için yardım etmeye teşvik etti. Avn, Yarze'deki ofisinde cesur kararlar aldı. Yıkımı üretenleri protesto edenlerin ayaklanmasını bastırmayı reddetti ve ülkenin iç savaşa sürüklenmesini de önledi.

Sıradan Lübnanlıya yönelik küçümseme artık yaygın bir görüntü haline geldi. Anayasaya saygısızlık bir kurala dönüştü. Meclis kayboldu, yönetim tıkandı. Yargı, onu devirmek isteyenlerin çekici altında devrildi. Lübnan'ın bölgesel ve uluslararası itibarı tükendi. Rolünü ve anlamını yitirdi. Lübnanlı hastanın kendisini kurtarabilecek tüm ilaçlara direndiği izlenimi giderek yaygınlaştı.

İki yıl önce cumhuriyetin tekrar yaşadığı cumhurbaşkanlığı makamında boşluk salgınının ardından, Lübnan oluşumu bir an son nefesini veriyormuş ve Lübnanlı bileşenler artık tek çatı altında yaşamalarına olanak veren kapsamlı bir sözlüğe ait değillermiş gibi göründü.

Joseph Avn umudunu kaybetmedi. Bu boşluk döneminde geçici Başbakan Necip Mikati, devletin son iplerini elinde tutarak kurtarılabilecekleri kurtarmaya ve yaklaşan büyük çöküşü ertelemeye çalıştı. Sonra sürprizler dönemi başladı. Yahya Sinvar Aksa Tufanı’nı başlattı, ertesi gün Hasan Nasrallah “destek cephesi”ni açtı ve olan oldu.

İsrail'in yıkım makinesini durdurmak, Amerikan Özel Temsilcisi Amos Hochstein'ın göreviydi. Lübnan'ın 1701 sayılı karar ve beraberindeki kararlara geri dönmekten başka seçeneği yoktu. Ateşkes sonrası İsrail'in uygulamaları güç dengesizliğinin boyutunu ortaya koydu. Netanyahu, Ortadoğu'nun çehresini değiştirmek için bir savaş başlattı ve askeri makinesi, İran'ı hem orada burada hem de bizzat İran toprakları içinde hedef alarak öldürme ve yıkımda çok ileri gitti. Ve aniden bir deprem oldu. Beşşar Esed sürgün uçağına bindi ve Ahmed Şara Esed'in koltuğuna oturdu, İran'ın bölgedeki etkisi azaldı.

Çok haritalı savaş bölgedeki güç dengelerini değiştirdi. Lübnan, ateşkes sonrası dönemin ve Suriye'deki büyük değişimin sonuçlarıyla karşı karşıya kaldı. Lübnan devlete, kurumlara ve hukukun üstünlüğüne inanan, yıkıcılar kulübüne katılmayan bir isim aramak zorundaydı. Joseph Avn'ın ismi öne çıktı. Birkaç blok bu seçimi engellemeye çalıştı. Çünkü Avn zordu. Cesurdu, korkutarak kendisine boyun eğdirilemezdi, dürüsttü ve iradesi ayartmalarla kırılamazdı. Arap ve uluslararası toplumun Lübnan'ın devletini geri kazanmasına yardımcı olma kararı geniş bir iç arzu ile birleşti.

Avn seçildi ve yemin töreni konuşmasında devletin geri kazanılması hayalini uyandırdı. Hukuk devletinde birlikten ve eşitlikten bahsetti. Taif Anlaşması'ndan, pozitif tarafsızlıktan, bağımsız yargıdan, devletin silahın sadece onun elinde olması dahil tüm haklarını geri almasından bahsetti. Lübnanlıların büyük çoğunluğunun hayalini kurduğu şeyleri söyledi. Dünya hızla Lübnan’a pencereler açmaya yöneldi.

Lübnan'ı büyük ve uzun süren bir yıkımdan kurtarmak ve devleti yeniden inşa etmek kolay değil. İç ve dış desteğe, dürüstlüğe, hukukun üstünlüğüne ve acı verici kararların anlaşılmasına destek veren bir Lübnan uyanıklığına ihtiyaç var. Bu konu, sadece Lübnan'ı geri kazanmakla görevli yeni cumhurbaşkanının sınavı değil. Öncelikle Lübnanlılar ve siyasi güçler için bir sınavdır. Sabır silahına dayanmak zorundayız. Lübnan'ın kapasitesini aşan ve ülkenin Akdeniz kıyısında bir teras olmaya geri dönmesini engelleyen rollerin gerçek anlamda gözden geçirilmesi ve terk edilmesi gerekiyor.