Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

Husiler seyrüseferi tehdit etmeyi bırakacak mı?

Bir yıl önce Yemen iç savaşında yerel bir sorun ve komşuları için bir tehditti. Husiler kademeli olarak evrilip uluslararası çatışmanın bir parçası haline geldi. İlk başta bu planlanmamış olabilir ama coğrafya buna gerekçe oldu. Yemen'in Babu’l Mendeb Boğazı'ndaki stratejik konumu göz önüne alındığında, Husiler, doğudan batıya doğru uzanan uluslararası seyrüsefer ve deniz ticareti için en büyük tehdidi oluşturuyor.

Avrupa ve ABD'ye gidip gelen gemileri rotalarını değiştirmeye zorlamayı başardı. Yüzden fazla gemiye saldırdı, ikisini batırdı, dört denizciyi öldürdü. Somali korsanlarının faaliyet gösterdiği günlerde bile benzeri görülmemiş bir meydan okuma oluşturdu ve uluslararası deniz ticaretinin uzun mesafe maliyetlerine katlanmak ve Güney Afrika'nın etrafından dolanmak zorunda kalmasına neden oldu. Bu rota gemilerin 6 bin kilometre daha fazla yol kat etmesi ve eskisine göre 20 kat fazla harç bedeli ödemesi anlamına geliyor. Bundan en çok etkilenen ülkelerden biri de Mısır oldu. Mısır geçen yıl Süveyş Kanalı gelirlerinden yaklaşık 7 milyar dolar kaybetti ki bu, hükümetin ekmek için sunduğu yıllık desteğin iki katı.

Husi uluslararası çatışmaya nasıl taraf oldu? Yeni durumdan en çok yararlananlar ise dev Çin ve Rus gemileri oldu. Saldırı riskine karşı güven içinde boğazı geçiyorlar ve onlar için ek maliyet söz konusu değil. Ayrıca rakip gemiler gerilerken, Rus petrol tankerleri yüklerini artırıp, Kızıldeniz'den taşıdıkları petrol oranını yarıdan fazla yükselttiler. Bu durum Amerikalıları Husilerin sadece İran’ın değil, büyük düşman güçlerin de vekili olarak faaliyet gösterdiğini söylemeye yöneltti ancak bu iddiayı destekleyen kesin bir kanıt yok.

Gazze savaşının sona erdiğinin açıklanmasının ardından soru şu oldu: Husiler de duracak mı? Husiler bizden önce davranarak böyle bir niyetinin olmadığını ve İsrail gemilerini hedef almaya devam edeceğini açıkladı. Bu, tıpkı 2000 yılında İsrail'in Güney Lübnan'dan çekilmesinin ardından Hizbullah'ın birdenbire “Şebaa Çiftlikleri” adını verdiği sorunu icat etmesine benziyor. Hizbullah, esasında İsrail değil Suriye ile ihtilaf içinde olunan bu dar toprakları kullanarak, Lübnan içinde ve dışında yürüttüğü silahlı faaliyetleri meşrulaştırdı.

Husiler, ticaretlerini başka ülkelerin bandırası altında yürüttükleri için İsrail gemilerini vurmadı. Taraflar Husiler ile müzakere etmeye ve onu ikna etmeye çalıştılar, ancak elçilerin ve arabulucuların da keşfettiği gibi, bir vekil ile müzakere genellikle faydasızdır.

Husi’nin Kızıldeniz Savaşı, Batı'da ya Ortaçağa ait bir mağara örgütü sayarak onu küçümsedikleri ya da Yemenliler ve Suudiler gibi komşuları için bir sorun teşkil edip onların çıkarlarına bir tehdit oluşturmadığı için, onu bir tehdit olarak sınıflandırmakta tereddüt eden birçok kişinin gözünü açtı. Geçtiğimiz yılın şubat ayından bu yana devam eden saldırıları birçok kavramı değiştirdi. Bugün, rehine almaktan varoluşsal bir tehlikeye dönüşen, tehdidi Lübnan'ı, güneyini ve İsrail'i aşan Hizbullah gibi, Husi milislerin de bölge ve dünya için bir tehdit olduğu kanaati hakim.

Suudi Arabistan açısından bakıldığında, kendisi zamanla Husiler ile başa çıkabildi. Kızıldeniz'de onu tehdit edemez çünkü Körfez'deki Abkayk'tan Kızıldeniz'deki Yanbu'ya kadar uzanan, günde 5 milyon varil petrol taşıyabilen 1.200 kilometrelik dev bir petrol boru hattı var ve bu hat onu Babu’l Mendeb'i kullanmaktan kurtarıyor. Bu stratejik proje, Saddam Hüseyin ve ardından İran'ın Hürmüz Boğazı'na yönelik tehditlerinden ve huzursuzluk dönemlerinden beri Suudi Arabistan'ın ihracat gücünü destekliyor. Bugün de Suudi Arabistan başkalarının savaşlarına karışma niyetinde ve arzusunda değil.

Bu milis grubunun İsrail dışındaki çeşitli bahanelerle, belki de kendisine yönelik yaptırımların kaldırılması gibi taleplerle uluslararası seyrüsefere yönelik tehditlerini sürdürmesi bekleniyor.

Husilerin uluslararası bir sorun olmaya devam edeceğini, deniz yollarının kontrolüne yönelik uluslararası rekabet ve saldırıların yol açtığı yüksek ekonomik maliyetin de dahil olduğu değerlendirmeler sonucunda ona karşı savaş cephesinin genişleyebileceğini düşünüyorum.

Husi sorunu büyük ama kendisi küçük bir aktör, Yemen nüfusunun yüzde 7'sini geçmeyen Yemenli bir bileşen. Bir yandan Hizbullah ve DEAŞ’a (sınır ötesi ideolojik bir örgüte) benziyor, diğer yandan sahada bir gerçeklik haline gelmiş durumda. Arap Baharı olarak adlandırılan süreçte yaşanan kaos ve yönetim boşluğundan yararlanarak sahaya kendini dayatabildi ve İran ile birlikte bölgesel çatışmalar ipi üzerinde yürüdü. İsrail'le savaşa girerek, büyük Batılı ülkelerin gemilerini hedef alarak uzun ömürlü bir krizde yerini garantiledi ve Yemen'i de beraberinde sürüklüyor. Böylece ateşkes ve uzlaşmalardan yararlanma, çalkantılı durumu sona erdirme, iç savaşı bitirme, üzerinde anlaştıkları yeni bir siyasi sistem kurma yolunda kendisi de dahil olmak üzere herkesle çalışmayı kabul etmesine yönelik umudu da ortadan kaldırdı.