Cuma Bukleyb
TT

Libya, İtalya ve Uluslararası Ceza Mahkemesi arasındaki fırtına

Deneyimlerden anlaşıldığı kadarıyla, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin kurulmasının altında yatan temel amaç, siyasi fırtınalar yaratmak ve kışkırtmaktır. Zira uluslararası yargı organı olarak haritada yer aldığı günden bu yana, uluslararası medyada adı her geçtiğinde kendisine bir fırtına eşlik ediyor. Son fırtına bir hafta önce, İtalyan makamlarının Trablus hükümetinde Cezaevleri İdaresi Genel Müdürü olarak resmi görevli Libyalı bir vatandaşı tutukladığına dair sızan haberlerle birlikte koptu. Tutuklama kararı Lahey'deki Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından yayınlanmıştı. Tutuklama emrine eklenen iddianamede, ilgili kişiye Libya'da yasadışı göçmenlere yönelik işkence olaylarına karıştığı suçlaması yöneltiliyordu. Kaynaklara göre, suçlama, kurbanları arasında yer alan ve halen hayatta olan tanıkların ifadeleriyle belgelenmiş durumda. Tutuklama haberinin sızdırılmasının üzerinden 48 saat geçmeden Libya vatandaşı, İtalyan askeri istihbaratına ait olduğu söylenen özel bir İtalyan uçağıyla ülkesine geri döndü.

Yeni kasıtlı fırtına iki bölümden oluşuyordu; birinci bölüm, desteklediği İtalyan takımı Juventus'un maçını izlemek amacıyla Almanya'dan kiralık bir araçla İtalya'ya giriş yapan bir Libyalı yetkilinin tutuklanmasıydı. Buna Libya'dan gelen tepkiler resmi ve halk olmak üzere iki düzeyliydi.

Resmi düzeyde, her zamanki gibi sessiz kalma tercih edildi ve akıllıca bir yaklaşım sergilenerek, gözaltına alınan yetkilinin serbest bırakılması için İtalyan makamlarla gizlice iletişime geçildi. Halkın tepkisi ise Libyalı sosyal medya hesaplarını kaplayan, sevinen ve alay edenlere karşılık tutuklanan yetkiliye yönelik bir sempatinin iç içe geçtiği bir dalga şeklindeydi. Tutuklama olayına sevinenlerin sayısı, tutukluya sempati duyan ve İtalyan yetkililerin bu eylemine öfkelenenlerin sayısından fazlaydı.

Fırtınanın ikinci bölümü ise gözaltına alınan yetkilinin özel bir İtalyan uçağıyla sağ salim geri dönmesiydi. Buna bir de yetkilinin serbest bırakılmasının ve iadesinin İtalya Parlamentosu çatısı altında neden olduğu fırtınalar eklendi. Milletvekilleri arasında karşılıklı suçlamalar havada uçuştu. Başbakan Giorgia Meloni'ye ve özel olarak da Adalet ve Savunma Bakanlarına karşı ithamlarda bulunuldu. Zira ilkinin doğrudan tutuklama ve serbest bırakma olayı, ikincisi de tutuklunun bakanlığına ait bir uçakla Trablus'a gönderilmesi olayıyla ilgisi bulunuyor. İtalya Savunma Bakanı konuyla ilgili bilgisi olmadığını söyledi. Adalet Bakanı ise milletvekillerinin yönelttiği suçlamalara karşı bir usul hatası olduğunu ileri sürerek kendini savundu. İtalyan medyası, hararetli parlamento oturumlarını çeşitli televizyon kanallarından canlı olarak aktardı.

Uluslararası medya, fırtınanın geri kalan –üçüncü- bölümünü, yani Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin İtalya'nın tutuklama emrini görmezden gelerek sanığı ülkesine göndermesine verdiği tepkiyi kasıtlı olarak görmezden geldi.

Yaşananlar ile ilgili İtalyan makamlar, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin  tutuklama emrindeki usul hatasına dayandırdıkları hikâyede ısrar ettiler. Libyalı sosyal medya hesaplarında, serbest bırakılıp ülkesine gönderilen yetkilinin ülkeye vardığında sanki muzaffer bir lidermiş gibi karşılandığı videolar yayınlandı. Mitika Havaalanı’na indiğinde ailesi, dostları, destekçileri ve taraftarları da dahil olmak üzere kendisini karşılayanların omuzlarında taşındı ve İtalyan makamları kınayan sloganlar atıldı.

Uluslararası Ceza Mahkemesi yetkilileri yaşananlara sessiz kalmadılar ve İtalya'nın bu eyleminden duydukları memnuniyetsizliği resmen dile getirerek, İtalya Adalet Bakanlığı'nın iddia ettiği gibi bir usul hatası olmadığını vurguladılar. Tutuklama sürecinde bir usul hatası yapıldığı iddiası kesinlikle doğru değil. Aksine serbest bırakma, Roma ile Trablus arasında perde arkasında iplerin örüldüğü ve Roma hükümetinin hesaplarını gözden geçirdiği, Libyalı yetkiliyi serbest bırakmadığı takdirde tek kaybedenin kendisi olacağını keşfettiği anlamına geliyor. Yetkili, Trablus makamlarının açık veya örtülü tehditleri sonucunda serbest kaldı.

Netlik ve şeffaflığın olmadığı bir dünyada bile, Libyalı yetkiliyi serbest bırakmadığı sürece, Roma hükümetinin bu fırtınada tek kaybeden olacağı, aynı zamanda beklenen olumsuz siyasi ve ekonomik sonuçları da kaldıramayacağı kimse için bir sır değil. Siyasi düzeyde Roma ile Trablus arasında, Trablus’un İtalya kıyılarına yönelen kaçak göçmen teknelerinden ülkeyi koruma görevini yerine getirmesi konusunda bir anlaşma var. İtalya'nın Libyalı yetkiliyi gözaltında tutmaya devam etmesi, Trablus hükümetinin anlaşmadaki taahhütlerini görmezden gelmesine ve İtalya’nın yeniden göçmenlerle dolu teknelerin akınıyla karşı karşıya kalmasına neden olabilir. Ekonomik açıdan bakıldığında Libya'da faaliyet gösteren onlarca İtalyan şirketinin faaliyetlerinin durdurulması riski bulunuyor. Ayrıca, Mellitah bölgesindeki doğal gaz sıvılaştırma tesisinden deniz yoluyla İtalya'ya uzanan Libya gaz boru hattının da kapatılması ihtimali bulunuyor. Buna bir de petrol ihracatının durdurulması ekleniyor.