Tarık Alhomayed
Suudi yazar. Şarku'l Avsat eski genel yayın yönetmeni
TT

Suudi Arabistan siyasi açıdan nasıl öne çıktı?

Bir süredir Suudi Arabistan'ın siyasi olarak “sorunları sıfırlamadığını”, aksine “ilişkileri koparmayı”, keskin bir izolasyon veya yabancılaşmayı sıfırlama olarak adlandırdığım şeyi yaptığını savunuyorum. Çünkü siyaset mümkün olanın sanatıdır ve düşmanla bile iletişim kurmak gerekir.

Daha önce bu köşede şöyle yazmıştım: “Veliaht Prens Muhammed bin Selman yatırım adımlarıyla ve Suudi Arabistan'ı güvenilir bir müttefik ve arzu edilen bir ortak haline getiren projeler ve girişimler başlatarak oyunun kurallarını değiştirdi. Bütün bunlar bir iletişim ve köprü kurma sürecini gerektirdi ve hâlâ da gerektiriyor.”

Şunu da eklemiştim: “​Veliaht Prens'in yaptığı da buydu ve bu nedenle her zaman Suudi Arabistan'ın Veliaht Prens Muhammed bin Selman liderliğinde yaptığı şeyin ‘sorunları sıfırlamak’ değil, ilişkileri koparmayı sıfırlama olduğunu savunuyorum. Çünkü Veliaht Prens'in 2030 Vizyonu'nun açık ve net gereklilikleri bulunuyor.”

Ayrıca;  “İletişim siyasetin kalbidir, çünkü belirsizliği ortadan kaldırmak, savaş hayaletini uzaklaştırmak, krizlerin etkilerini azaltmak için müttefiklerle değil, düşmanlarla müzakere edersiniz. İşte rasyonalizm budur, dış politikayı yeniden düzenlemek veya sorunları sıfırlamak değil.

Böylece Suudi Arabistan, Veliaht Prens Muhammed bin Selman liderliğindeki iç reform başta olmak üzere, bütün girişimleriyle ve dışarıdaki konumlanmasıyla başarıya ulaşabildi. Şimdi de bunun meyvelerini siyasi, ekonomik ve tabii ki toplumsal olarak topluyor.

Birileri çıkıp da, Başkan Trump'ın, Rus mevkidaşı Putin ile Suudi Arabistan'da, Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın da hazır bulunduğu bir toplantı yapma niyetini açıklaması nedeniyle bunları yazdığımı söyleyebilir ki Trump’ın açıklaması Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamayla memnuniyetle karşılandı.

Evet, bu önemli ve tarihi bir zirve, ancak hikayenin tamamı değil. Aksine, mesele bunun ötesinde, daha derin ve bir bağlamı var. Örneğin, etkinlik takvimine dönüp yalnızca son iki ayda Suudi Arabistan'ı ziyaret edenlerin listesine bakan biri, Prens Muhammed'in yaptığı yeniden konumlandırmanın verimli ve sonuç verici olduğunu görecektir.

Örneğin, son iki ayda Veliaht Prens Muhammed bin Selman, İngiltere Başbakanı, Fransa Cumhurbaşkanı, İtalya Başbakanı, Almanya Cumhurbaşkanı ve eski ABD Başkanı Bill Clinton'ı kabul etti.

Veliaht Prens ayrıca Suriye Devlet Başkanı Ahmed el-Şara, Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani, Pakistan Başbakanı, Kazakistan Cumhurbaşkanı ve Dünya Bankası Başkanı'nı da kabul etti. Uzun bir telefon görüşmeleri listesini saymıyoruz bile.

Anlatılmak istenen, Veliaht Prens liderliğindeki Suudi Arabistan'ın, yatırım, ortaklık ve istikrar arayan herkes için olumlu, etkili ve güvenilir bir taraf olmayı başardığıdır. Bu nedenle, daha önce ABD tarafından yapılan ve faydasız olduğu kanıtlanan tüm eleştirilere rağmen Ruslar ile yakınlaştı. Ukrayna'ya yakın bir ülke oldu ve Cumhurbaşkanı’nı Cidde'deki Arap Zirvesi'ne davet etti. Yine sadece şimdi değil, Başkan Biden döneminde de ve onun tüm eleştirilerine rağmen, Suudi Arabistan ABD'ye yakın ve güvenilir bir müttefiktir.

Bugün Suudi Arabistan Avrupa'ya, Avrupa'nın Washington'a olduğundan daha yakındır. Aynı şekilde Çin'e de yakındır. Yeni Suriye’nin kaldıracı, yeni dönem Lübnan’ın ise güvenlik köprüsüdür. Veliaht Prens liderliğinde Filistin davasının gerçek kalesi olduğu bölgemizde herkesin kabul ettiği bir gerçektir.

Suudi Arabistan böyle başardı, girişimlerin öncüsü Veliaht Prens Muhammed bin Selman da iç siyasetten uluslararası arenaya kadar her alanda böyle başarılı oldu.