İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

Paris – Münih, NATO ve gerçeklik anı

ABD'nin Mihver devletlerini yenmede önemli rol oynadığı İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden bu yana 80 yıl geçti. Savaştan sonra 1949'da NATO'nun ortaya çıkması ve yükselişe geçmesiyle Atlantik'in iki yakası arasındaki ilişkiler güçlendi.

NATO, Soğuk Savaş'ın sürdüğü 40 yıl boyunca Varşova Paktı'nın tehditlerine karşı birlik olmayı başardı. Aynı şekilde Washington, Berlin Duvarı'nın yıkılması ve Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından şüphesiz Batı Avrupa'yı destekleyen ve kollayan bir unsur oldu.

Ancak bugün özellikle Avrupalı tartışma masalarında gündemde olan soru şu: ABD-Avrupa ilişkilerinin geleceği nedir ve bunun NATO'nun geleceğine etkileri nelerdir?

Kremlin’in efendisi Vladimir Putin, Ukrayna'ya yönelik askerî harekât başlatmadan önce NATO'nun “beyin ölümü” ifadesinin sık sık tekrarlandığı biliniyor. NATO'ya kesin bir alternatif olmasa bile, Avrupa'nın özel bir askeri güç oluşturma fikrini ortaya atan Fransız zihniyetiyle düşünmesi gayet doğaldı.

Başkan Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesiyle birlikte uluslararası kalemler Washington- Brüksel ilişkilerinin geleceğine dair tahminlerde bulunmaya başladı. Herkes, “yeni bir Gaullist uyanış mı yaşanıyor?” sorusunu tekrarlıyor. Yani, geçtiğimiz yüzyılın altmışlı yıllarında Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle döneminde olduğu gibi, “NATO” bağlamlarından uzaklaşma, Amerikan-Avrupa askeri ittifakında gerileme mi yaşandığı sorgulanıyor.

Trump yönetiminin geçtiğimiz haftalarda iki dikkat çekici sahneyle cisim bulan görüşlerine bağlı kalmaya devam etmesi, geleneksel Amerikan-Avrupa birliğinin ciddi bir dengesizliğe maruz kalacağını teyit ediyor. İşin ilginç yanı, her ikisinde de başrol oyuncusu Başkan Trump değil, daha önce de belirttiğimiz gibi, bu yönetimin fikirsel vurucu gücü, geleneksel bürokratik federal devlet anlayışına karşı çıkan ve başka bir ABD’yi amaçlayan Proje 2025'in sahibi Heritage Foundation'ın başarılı bir aracı olan genç başkan yardımcısı J.D. Vance idi.

Vance Paris'te, Beyaz Saray'ın yapay zekâ dünyasına yönelik Avrupa’nın birçok vizyonuyla çelişen yönelimleri konusunda büyük bir endişe uyandırdı. Bugünün ABD’si için yapay zekâ artık teorik veya fütüristik bir kavram değil, küresel güç yapısını, ekonomik hakimiyeti ve toplumsal dönüşümü şekillendiren belirleyici bir güç. Bu açıdan ve özellikle Stargate Projesi özelinde bakıldığında, Trump ve teknoloji oligarşisinin yapay zekâyı güvenlik, ulusal ve ekonomik gündemlerinin temel taşı ve başlıca dayanağı haline getirdiği, önceki ABD yönetimlerinin izlediği ihtiyatlı düzenlemeleri tamamen ve kapsamlı bir şekilde reddederek, büyümeyi ve rekabeti destekleyen agresif bir stratejiye yöneldiği açıkça görülüyor.

De Vance, Paris'te Avrupalılara sert eleştirilerde bulunarak, elektronik gizlilik kurallarına ilave olarak, Avrupa Birliği'nin Dijital Hizmetler Yasası tarafından onaylanan bu tür yeni teknolojilere yönelik “aşırı kısıtlamalar” konusunda onları uyardı.

Köklü Opus Dei'nin Amerikan şubesinin adamı olan De Vance, Paris'ten Münih'e geçti ve orada da Avrupalıları bu kez “ifade özgürlüğü”nün savunulmasında yaşandığını öne sürdüğü gerileme nedeniyle hedef aldı. “Avrupa ile ilgili olarak beni her şeyden daha fazla endişelendiren tehdit Rusya, Çin ya da başka bir dış taraf değil, beni endişelendiren içeriden gelen tehdittir. Avrupa'nın bazı temel değerlerinden uzaklaşmasıdır” sözleri, Aydınlanma hareketlerine öncülük eden ve Rönesans döneminden günümüze kadar ifade ve inanç özgürlüğünün önünü açan Avrupalılar için çok sertti.

De Vance sözlerinde daha da ileri giderek sağcı popülist Almanya İçin Alternatif Partisini destekledi. Almanya Başbakanı Olaf Scholz da bu sözleri Alman seçimlerine müdahale olarak değerlendirdi.

Batı demokrasileri, birbirlerini askeri veya siyasi olarak hedef almama yönündeki geleneksel yaklaşımdan uzaklaştı mı?

NATO'ya ilişkin endişeler ise ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth'in açıklamaları ile birden fazla şekilde ifade buldu. Hegseth, gelecekte NATO'nun Ukrayna'da barışı korumak için ihtiyaç duyulabilecek herhangi bir güce katılmayacağını Avrupalılara söyledi.

Buna ilaveten, böyle bir operasyona hiçbir Amerikan gücünün katılmayacağını, katılacak Avrupalıların katılım maliyetlerini kendilerinin karşılayacağını vurguladı. Ölümcül darbe ise buna katılan herhangi bir Avrupa ülkesinin Rusya'nın saldırısına maruz kalması halinde, NATO'nun kendisini kurtarmayacağını vurgulamasıydı. Bu NATO Antlaşması’nın 5. maddesine aykırı.

Seksen yıldır devam eden ittifak bir yol ayrımında mı? Trump-Putin görüşmesini ve yeni dünya düzenini kuracak küresel haritanın çizilmesini bekleyelim.