Gerçek bir hikâyeden veya gerçek bir yaşam öyküsünden yola çıkarak dizi veya film yapmak, Batı'da ve Doğu'da bilinen en önemli drama türlerinden biridir. Bunlar biyografik eserler veya genellikle eserin başında belirtildiği gibi gerçek olaylardan esinlenerek yazılmıştır.
Bu türün, benim de dahil olduğum, kendisini ilgiyle takip eden, eserin yapımcılarının bu karaktere veya gerçekten yaşanmış o olaya veya olaylara nasıl yaklaştığını bilmek isteyen izleyicileri vardır.
Ancak bugüne kadar çözülememiş olan ikilem, eserin yapımcıları ile bu karakterin ya da o hikâyenin kahramanlarının mirasçıları, ya da o karaktere veya hikâyeye sempati duyanlar arasındaki sürekli çatışmadır. Dramın bir gerçekliği kendi hayal gücü ile yaratmaya hakkı var mıdır? Ne ölçüde hakkı vardır? Ekranda gördüğünüz şey gerçekten her açıdan yaşananlar mıdır, yoksa yönetmenin, yazarın ve yapımcının kendi “bakış açıları” ve “görüşleri” midir? Dram veya belgeseller esasında resmin tamamını sunup sunmadıkları bir yana, doğru bir tarihsel “belge” değillerdir.
Birkaç gün önce bazı sanatçıların Suriyeli “Sezar”ın hikayesini konu alan bir dizi yapmaya giriştikleri haberinin ardından Suriye ve çevresinde tartışmalar başladı. Suriye'de Esed rejiminin tutuklulara yönelik suçlarını ifşa eden yaklaşık 55 bin fotoğrafı gizlice yurt dışına kaçıran ve ünlü Amerikan Sezar Yasası'nın çıkarılmasına neden olan Sezar, gerçek kimliğini ifşa ederek Suriyeli muhalif Ferid el-Mazhan olduğunu açıkladı.
Karşı çıkanlar, dizinin kurbanların duygularını “küçümseyip, hiçe saydığını”, onları kullandığını söylerken, Sezar'ın kendisi Ferid Mazhan, böyle bir yapıma izin vermeyeceğini söyledi. Ama ünlü bir hikâyenin veya kamuya mal olmuş bir figürün sadece belli bir tarafa veya aileye ait olduğunu kim söylüyor?!
Zor bir soru.
Bu soruya gelen yanıtlar ve tepkiler birbirinden farklı, hatta bazı sanatçıların çocukları ve yakınları da ünlü yıldız ile ilgili bir esere karşı çıkabiliyorlar.
Örneğin; merhum Mısırlı yıldız Mahmud Abdulaziz'in oğlu sanatçı Kerim, babasının Mısırlı casus “Rafet el-Haccan”ı canlandırmasına rağmen, “babasının hayatını bir esere dönüştürmeyi reddettiğini” söyledi.
Daha da şaşırtıcı olanı ise merhum Mısırlı yıldız Ahmed Zeki'nin kız kardeşi İman Zeki'nin, Abdunnasır, Sedat ve Halim adlı 3 biyografik filmde rol alan abisi hakkında bir dizi yapılmasını reddetmesiydi!
Mısır tarihi araştırmacısı Hasan Hafız, Şarkul Avsat'a yaptığı açıklamada, “Herhangi bir ünlü kişinin biyografisi kamu malıdır ve herhangi bir sanatçı bunu sanatsal bir çalışma ile sunma hakkına sahiptir” diyor.
Temyiz avukatı Muhammed Islah ise Şarkul Avsat'a verdiği röportajda, “Kişinin sadece canlandırılması mirasçılara itiraz etme konusunda yasal bir hak vermez. Ancak, eserin veya canlandırmanın ölen kişinin itibarına zarar verdiğini ispat ederlerse tazminat davası açma hakları vardır” dedi.
Bu hukuki, ahlaki ve siyasi tartışmanın dışında, hiçbir taraf, özellikle de ele aldığı kişi kamuya mal olmuş bir figür ya da ele aldığı gerçek hikâye, seyirciyi heyecanlandıran ve merakını uyandıran bir hikâye ise yapımcının bununla ilgili eserini sunmasını engelleyemez. O halde çözüm ya bu eseri ustaca ve açıklayıcı bir şekilde eleştirmek, ya da kötülerin elenip iyilerin kalmasını sağlamak için daha iyisini yapmaktır.