Osman Mirgani
Şarku'l Avsat'ın eski editörü
TT

Sudan'daki güvenlik sorunu

Güvenlik, herhangi bir toplumda yaşamın ve istikrarın en önemli unsurlarından biridir. Onun yokluğu kaosun, korkunun yayılması ve insanların hayatlarının bozulması demektir. Güvenlikle savaş arasında her zaman doğrudan bir ilişki olduğu için güvenlik meselesinin mevcut Sudan koşullarında halkı endişelerinden konulardan biri olarak öne çıkması şaşırtıcı değildir.

Son dönemde güvenlik zaafiyeti ve silahlı soygun çetelerinin yaygınlaşmasına ilişkin konular ve hikayeler yeniden gündemde önemli yer tutmaya başladı. Bunların bir kısmı gerçek, bir kısmı abartılı, bir kısmı da uydurma. Hepsi samanlıktaki bir yangın gibi hızla yayılıyorlar. Bazen de sosyal medya platformlarında bunları körükleyenlerin olduğunu görüyoruz. Nitekim sosyal medya, psikolojik ve medya savaşının yoğunlaşmasıyla, bunları körüklemekte çıkarı olan tarafların ihlalleri gibi, savaşla birlikte yoğunlaşan keskin kutuplaşmanın ortasında, ordu yanlıları ile karşıtları arasındaki bir çatışmaya da sahne oluyor. Dikkat çekici olan, ele alınan bu konulardan bazılarının orduya suçlamalar ve eleştiriler yöneltmeye odaklanmasıdır. Kendisini ihmalkarlık ve güvenliği sağlamada, malları ve insanları yağmacı çetelerden korumada başarısız olmakla, bazen de ordu unsurlarını doğrudan vatandaşları soymak ve onların mallarını çalmakla suçlamasıdır.

Halihazırda olduğu gibi istikrarsız koşullarda, askerler arasında ihlallerde bulunan iradesiz ve zayıf kimseler olabilir. Ancak bu, genelleme yapmayı ve ordunun itibarını zedelemek, onu itibarsızlaştırmak amacıyla tüm orduyu suçlamayı, bireysel suçları abartmayı, başka suçlar da uydurup orduya atfetmeyi, bu tür ihlal ve suçlarda onu Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) ile bir tutmayı haklı çıkarmaz.

İronik olan şu ki, yetkililer soygun yapmak için kılık değiştirip, düzenli kuvvetler ve ordu üniforması giymiş silahlı suç çetesi üyelerinin tutuklandığını duyurduğunda bile, ordunun bazı muhalifleri bunun gerçekliğini sorgulayarak, ordunun kendisini suçlamalardan aklamak için böyle bir tiyatro hazırladığını ileri sürdüler. Hem de bu çetelerin tutuklanmalarına ilişkin videoların dolaşımda olmasına ve düzenli kuvvetlerin üniformalarını nasıl temin ettikleri de dahil olmak üzere itiraflarının belgelenmesine rağmen.

Siyasi çekişmeler ve hesaplaşma çabaları bir yana, güvenlik zaafiyetinin varlığı yeni bir olgu değil. Sudan'da “Uzun Dokuz” olarak bilinen silahlı soygun çeteleri, Beşir iktidarı ve Hamduk'un geçiş hükümeti döneminden beri varlıklarını sürdürüyorlar. Özellikle polisin görev yapmadığı bir ortamda, savaş koşullarında etkin olmaları şaşırtıcı değil. Toplumun güvenliği, barış zamanında bile ordunun sorumluluğunda değilken, ordunun tüm enerjisiyle mücadele ettiği yoğun çatışmaların, zorlu şehir içi savaşlarının yaşandığı savaş koşullarında nasıl olabilir?

Hükümet yetkilileri, konuya ilişkin olarak yakın zamanda bir dizi toplantı düzenleyerek güvenlik önlemlerini, ardından polis merkezlerinin yeniden açılması ve mensuplarına, ordu tarafından kurtarılan bölgelerde geri dönüp görevlerini yapma çağırısı yapılması gibi tedbirleri görüştüler.

Ancak tüm bu önlemler, insanlar evlerine ve mahallelerine dönmeyip, sokaklar ve mahalleler kurtarılmalarından sonra bile ıssız kalmaya devam ettikçe, istenilen sonucu vermeyecektir.

Dünyanın herhangi bir yerinde, örneğin, genel olarak güvenli ve yoğun nüfuslu bir şehir olan Londra’yı ele alalım, bir kişi, güvenliğini sağlayacak belirli düzenlemeler yapmadan evinden ayrılamaz ve evini uzun süre boş bırakamaz. Gereken tedbirleri alsa bile evinin soyulmayacağını garanti edemez. Evler boş kaldığında profesyonel hırsızların veya fırsatçıların dikkatini çeker, içeriye girip hırsızlık yaparlar ve onları durduracak kimse yoktur. Polis her sokakta bulunamaz, her evi koruyamaz. Devriye gezse bile her noktada aynı anda bulunamaz, 7/24 her yeri gezemez. Bazı şehirlerde ve ülkelerde sıkı güvenliğin caydırıcı cezalarla desteklendiği istisnalar olabilir ama bunlar her halükârda çok azdır.

Hal böyleyken, yıkıcı bir savaştan muzdarip, sakinlerinin her şeyi geride bırakarak terk ettiği sokak ve mahallerinin hayalet şehirler gibi ıssız olduğu bir ülkede, hırsızlıklar ve soygunlar nasıl yaşanmasın? Bu, hırsızlar ve iradesi zayıf kişiler için ideal bir ortamdır. Onlar da evlerden, dükkânlara, fabrikalara, hastanelere, üniversitelere ve hatta müzelere kadar her şeyi yağmalama fırsatını kaçırmadılar. Bu hırsızlardan önce, HDK unsurları bankalardaki paraları boşalttılar. İşyerlerine ve resmi kuruluşlara baskın düzenleyip yağmaladılar. Vatandaşların evlerine girdiler, araçlara, otobüslere ve değerli eşyalara el koydular. Elektrikli aletlerden giysilere, hatta mobilyalara kadar istedikleri her şeyi aldılar. Tüm bunlara bir de mülklerin sistematik olarak tahrip edilmesi ve yapılan vandallıklar eklendi. Kamu mallarının ve vatandaşların evlerinin tahribat sonucu nasıl harabeye döndüklerini gösteren çok sayıda video bulunuyor.

Ordu bölgelerin çoğunu kurtardıktan sonra, komşularına evlerini ve kalan mallarını güvence altına almak için geri dönmeleri, onları yeniden inşa etmeleri, yeniden hayat vermeleri çağrısında bulunan vatandaşların çektiği çok sayıda video gördük.

İnsanlar geri dönmediği sürece, güvenliğin ve hayatın geri dönmesi için temel bir halka eksik kalacaktır; çünkü insan olmadan bir yer bayındır olmaz. Güvenlik sadece devletin değil, toplumdaki her bireyin sorumluluğudur.