Sanırım hepimiz “şişkin benlik” veya “şişkin ego” denen olguya aşinayızdır. Belki her birimiz, basına verilen röportaj ve demeçlerde, sosyal medya platformlarında veya toplantılarda şişkin ego vakalarını fark etmişizdir, dahası içimizden bazıları bunu belki en azından ara sıra deneyimlemiştir.
Bu durum, başkalarına karşı kibir ve büyüklenme şeklinde belirir, hatta insanlardan kendisinin onlara karşı iyiliklerini kabul etmelerini talep etme noktasına kadar varabilir. Eğer kabul etmezlerse de onları değersiz saymaya ve hayatı boyunca kendisine yaptıkları tüm iyilikleri inkâr etmeye başlar.
Bu büyük bir sorun değil zira zararı sınırlıdır, ancak şişkin benliği ifade etme yolu tüm bir ırka karşı nefret açıklamasına dönüştüğünde, tehlikeli boyutlara ulaşır. Mesela Etiyopyalıların veya Bengalilerin şöyle olduğunu yahut Budistlerin veya Yahudilerin böyle olduğunu, Arapların ya da Kürtlerin şöyle olduklarını söylemek buna bir örnektir. Bütün bir halka yönelik bu olumsuz stereotipleme (kalıp yargı), zamanla insanların maruz kaldığı her türlü zararı meşrulaştıran, hatta onlara zarar vermeye, dahası öldürmeye bile kışkırtan dizginsiz bir nefrete dönüşür.
Aklıma gelen soru şu: Kitle iletişim araçları bu bireysel durumu kolektif davranışa dönüştürebilir mi? Siyasetçiler ve diğer nüfuzlu kişiler bireysel nefretleri toplumsal nefrete dönüştürebilirler mi?
Filipinler hükümetinin eski devlet başkanını, 2011-2019 yılları arasında uyuşturucu kaçakçılarına karşı yürüttüğü savaşta insanlığa karşı suç işlemekle suçlayan Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne teslim edeceği haberini okuyunca bu soru aklıma geldi.
Polisin bu savaşta yargılamadan 6 bin kişiyi öldürdüğü belirtiliyor. Kendi kendime şunu sordum: Cumhurbaşkanı bu büyük katliamı sekiz yıl boyunca ciddi engellerle karşılaşmadan nasıl sürdürebildi? Dahası halkın veya halkın önemli bir kesiminin bu katliamdan memnun olduğunu, çünkü cumhurbaşkanının söylediği gibi ülkede 6 bin uyuşturucu satıcısının olduğuna inandıklarını iddia edebilirim. Bu kesimin memnuniyetinin kanıtı, Rodrigo Duterte'nin tekrar tekrar sahada bir infaz timi kurduğu Davao şehrinin belediye başkanı seçilmesidir. Daha sonra da cumhurbaşkanı seçildi ve bundan önce de kendisine dört kez içişleri bakanlığı görevi teklif edildi. Bu durum, kurbanların çoğunun sadece polisin onları uyuşturucu bağımlılarının sıkça bulundukları yerlerde görmeleri nedeniyle öldürüldüğü yönündeki yaygın haberlere rağmen, adamın popüler olduğunu ve sevildiğini gösteriyor.
Peki, insanları böylesine kanlı bir operasyona destek vermeye iten şey nedir ve bu operasyon başka yerlerde de tekrarlanabilir mi?
Duterte gibi bir politikacı sıradan insanları, kendilerine saygı duyulmasının, nefret ettikleri kişileri öldürmeye bağlı olduğuna ikna edebilir mi?
Rodrigo Duterte'nin Davao'da belediye başkan yardımcılığına aday olduğunda yaptığı şey, vatandaşları, uyuşturucu ticareti yapıldığı bilinen mahallelerde yaşayanların ve bu mahallelerin yakınlarında bulunan veya onlarla alışveriş yapan herkesin düşmanları olduğuna ve öldürülmeyi hak ettiğine inandırmaktı. İnsanların bunu kabul etmesini kolaylaştırmak için de onları kimseyi öldürmekle görevlendirmedi, aksine onları sadece bu kişilerden nefret etmeye ve ölmelerini istemeye ikna etti. Daha ağır yükü yani öldürme yükünü ise başkaları üstlenecekti.
Böylece en az bin 150'si çocuk ve kadın olmak üzere 6 bin kişi, kamuoyunda polise herhangi bir sert eleştiri veya kınama yöneltilmeden, hükümetin dökülen kanlar için bir gerekçe sunmasına gerek kalmadan, evlerinde veya yol kenarlarında kurşunlarla infaz edildiler.
Sanırım bazılarımız şimdi Gazze'de, çevresinde, Suriye'de, Irak'ta, Sudan'da, Somali'de ve diğer bölgelerde duyduğumuz toplu katliamları hatırlıyor. Her şey Duterte gibi insanların vatandaşları, onların düşmanları olduğuna ve öldürülmeyi hak ettiklerine, kendilerinden beklenenin sadece destek veya haklılık beyanında bulunmak olduğuna ve diğerlerinin işin zor kısmını üstleneceğine ikna etmesiyle başlamadı mı?
Birinin tüm bir ülkenin, tüm bir kabilenin ya da tüm mensuplarıyla birlikte bir dinin ortadan kaldırılmasını istediğini duyduğunuzda, Rodrigo Duterte'nin hikayesi aklınıza gelmeyecek mi?