Bazıları Suriye'nin bölündüğünü veya bölünme yolunda olduğunu söylüyor. Bunu söyleyenler, iddialarını, mevcut Suriye gerçekliğinde Şam'daki yeni dönem otoritesi ile Özerk Yönetim tarafından temsil edilen kuzeydoğu Suriye'deki fiili otorite arasında görülen anlaşmazlık ve uyuşmazlıklara dayandırıyorlar. Buna bir de Şam yönetimi ile Suriye'nin güneyindeki Suveyda ve Dera şehirlerindeki sivil ve askeri hareketliliğin odak noktaları arasındaki belirgin ihtilaflar ve uyumsuzluklar ekleniyor. Suriye'deki bölünmüşlükten bahsedenler, geçen ay trajik çatışmalara sahne olan Suriye’nin sahil bölgesine açık ve örtülü bir şekilde atıfta bulunmayı da ihmal etmiyorlar. Olaylar Esed rejiminin bazı kalıntılarının eylemi ile başladı ve karşı taraftaki aşırılıkçıların da katılımıyla gerilim tırmandı. Çatışmalarda, Suriye Genel Güvenlik Güçleri ve yeni Suriye Ordusu'na bağlı askerlerin yanı sıra, Suriye kıyı bölgelerinde yaşayan, aralarında çocuk, kadın ve yaşlıların da bulunduğu silahsız siviller de hayatını kaybetti. Kıyı bölgesindeki ayrılıkçılık eğiliminin yükselişi, bazen uluslararası müdahale talebiyle de ilişkilendiriliyor.
Şam'daki yeni otorite ile üç bölgedeki siyasi/askeri taraf arasındaki anlaşmazlık ve çatışmalar, açıkça kamuoyuna yansımasa da sonuçlarının gösterdiği üzere özünde meşruiyetle ilgili anlaşmazlığın yattığı siyasi sebeplerden kaynaklanıyor. Şam yönetiminin attığı adımlar ve icraatları sorgulanıp, hakkında şüphe uyandırılıyor. Tarafların yönetimdeki payı konusundaki anlaşmazlık, her tarafın katılımın gerekliliğine dayanan ayrıcalıklar talep etmesi gibi siyasi anlaşmazlıklar, bu şüphenin üzerine inşa ediliyor ve destekleniyor. Yönetime katılma ve ayrıcalıklar talebi meşru bir haktır, ancak pratikte birleşmiş olması gereken bir oluşumun içinde oluşumlar inşa etmeye yönelmektedir. Mesela Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG), mevcut yapı ve özelliklerinin korunması koşuluyla Suriye ordusuna katılması, iki farklı kurumdan oluşan bir “ordu” ortaya çıkaracaktır. Diğer iki bölgede de tarafların farklı ve birbirine zıt taraf ve yapıların Suriye devletine katılımına dayalı biçimsel birlik yönündeki eğilimlerini ortaya koyan benzerlikler bulunmaktadır.
Siyasi/askeri güçlerin daha önce izlediği politikalar ve icraatları Suriye'de bölünme veya ayrılma eğilimlerine yerel bir destek teşkil ediyorsa da, ikincisi, Suriye'den ayrılma fikrini ve çabalarını destekleyen ve dayanak olan bir dış destek de buluyor. Son dönemde dışarıdan gelen desteklerin sadece siyasi değil, pratik biçimler de aldığı görülüyor. Belirli taraflara işaret etmek gerekse de bunların en önemlileri İran ve İsrail'dir. Bunları, kıyı bölgesinde ve son dönemde yaşanan olaylarda yakından incelemeyi hak eden özel bir rol oynayan Rusya takip ediyor.
İran'ın rolünün önemi, Kürt Demokratik Birlik Partisi'ne bağlı Özerk Yönetim içindeki otoriter güç ile ilişkilerinin güçlü olmasında yatıyor. Bu, İran'ın Suriye'deki varlığı döneminde gelişen yakın bir ilişki; çünkü her iki taraf da Suriye'deki siyasi ve silahlı muhalefetin yanı sıra Türkiye'ye ve Suriye'deki varlığına karşı düşmanca tavırlar sergilemekte birleşiyordu. Türkiye’nin varlığı iki müttefikin varlığı ve hedefleriyle temelden çelişiyordu. Esed rejiminin devrilmesinin ardından Suriye'den çekilen İran, Şam'daki yeni rejime karşı muhalefeti canlandırmak için Suriye'nin güneyindeki isimlerle de iletişim kurmaya çalıştı. Ancak İran'ın en önemli rolü, geçen ay rejim kalıntılarının tetiklediği kıyı şeridindeki olayların öncesinde İslami Direniş Cephesi'nin kuruluşunu duyurması ve desteğini teyit etmesiydi. Bu cephe İran ve Suriye'ye komşu ülkelerdeki Lübnan Hizbullahı ve Iraklı milisler gibi milis gruplarından çok yönlü destek aldı.
Üç bölgedeki şahsiyetler ve gruplarla ilişkilerin güçlendirilmesi konusunda İsrail'in rolü, İran'ın rolüne paralel ilerledi. Ama İsrail özellikle Suveyda'ya odaklandı. Bir yandan İsrail hükümeti diğer yandan İsrail'deki Dürzi liderler, Suveyda’da hem siyasi hem de maddi alandaki hareketliliğin bir kısmını desteklemeye odaklandılar. Hatta sakinlerinin bazılarına İsrail işgücü piyasasının kapıları açıldı. Yukarıdakilere ek olarak İsrailliler, Suriyeliler ile yeni otoritenin arasını açmak amacıyla Suriye topraklarındaki askeri operasyonlarını artırarak, otoriteyi güçsüz ve zayıf göstermeye çalışıyor çünkü bu ona karşı isyanları ve onunla çatışmayı kolaylaştırıyor.
Bugüne kadar yaşananlar, ayrılıkçı eğilimlerin ve Suriye'yi bölme çabalarının zayıflığını, iç desteğinin ve dış destekçilerinin gücünün sınırlı olduğunu kanıtladı. İç ve dış düzeyde gerçekleşmesini engelleyen siyasal ve pratik olgular ve verilerle de karşı karşıya bulunuyor. İçeride Suriye'nin bölünmesine veya herhangi bir parçasının ayrılmasına karşı geniş çaplı bir siyasi ve halk muhalefeti var. Suriye'nin çoğu bölgesinde demografik yapıya yönelik bazı müdahaleler de var, ama “gerginlik” yaşanan bölgelerde devlet kurmak için yeterli maddi ve fiziki temel bulunmuyor. Dış düzeyde ise iki önemli husus var: Birincisi, Suriye'yi bölmek ve ondan ayrılmak, Doğu Akdeniz'deki oluşumların çoğunu aynı akıbet ile karşı karşıya bırakacaktır. İkincisi, Esed rejiminin Suriye'de arkasında bıraktığı yıkım ve felaketlerle mücadelede, ülkeyi yeniden inşa sürecine sokup bölgesel ve uluslararası arenaya geri döndürmede yeni Suriye rejimini destekleme ve ona yardımcı olma konusunda uluslararası alanda güçlü bir mutabakat bulunuyor.