Amr el-Şobaki
TT

Direnişin silahı

Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım, Hizbullah’ın silahsızlandırılması önerisini reddettiğini açıkladı ve “Hizbullah'ı veya direnişi kimsenin silahsızlandırmasına izin vermeyeceğiz. Silahsızlandırma düşüncesi sözlükten silinmelidir” dedi. Direnişin silahını ülkeyi kurtaran ve egemenliğini koruyan silah olarak niteledi. Uyarılarının tonunu yükselterek, “Direnişe saldıran ve onu silahsızlandırmak için çalışan herkese, tıpkı İsrail, ABD ve onların uşaklarına karşı koyduğumuz gibi karşı koyacağız” dedi.

Gerçek şu ki Şeyh Naim'in kullandığı dil, İsrail'in Lübnan'a yönelik saldırısından önceki söylemin aynısının tekrarlanmasıyla ilgili yapısal bir sorun içeriyordu. Oysa İsrail saldırısı binlerce can kaybına, yüzlerce binanın yıkılmasına, bazı köylerin tamamen tahrip olmasına ve Hizbullah'ın askeri kapasitesinin büyük bir kısmının yok edilmesine yol açtı. Bu gerçeklikten kopuk bir dil, çünkü Hizbullah’ın tüm Lübnanlıların desteklediği ulusal bir savaşa öncülük ederek Güney Lübnan'ın kurtarılmasında önemli bir rol oynadığında direnişin elde ettiğinden bahsettiği başarılarla, mutlaka Lübnan’ın çıkarları için değil, kendi ideolojik ve bölgesel çıkarları için İsrail'e karşı son savaşa girişmesi arasındaki farkı görmüyor. Lübnan halkının tüm unsurlarıyla Filistin halkını desteklediği, onunla dayanışma içinde olduğu, onu siyasi, hukuki ve medya yoluyla desteklemek istediği kesin. Ancak Lübnan'a zarar veren, Gazze'ye ise faydası olmayan bir savaşa girmeye şüphesiz hazır değil.

Silahlı direniş anlatısının ikilemi, gerçekliği göz ardı etmesi, yeni sivil ve barışçıl direniş biçimlerine ufuk açmak istememesi. Bunun sebebi de barışçıl direniş biçimlerinin Hizbullah'ın ideolojik yapısında istemediği bir değişiklik anlamına gelecek olması. Lübnan'da “mezhepçiliği aşan” yeni nesil sivil toplum aktörlerinin ortaya çıkmasının kapısını açacak olması. Bunlar ayrıca Lübnan ve Filistin'deki İsrail suçlarını ifşa etmek için uluslararası kurumlarla iletişim kuran, silahlı direniş seçeneğini prensipte ortadan kaldırmayan, gerekli görüldüğünde, sonuçlarına  katlanılacağı hususunda iç mutabakat sağlandığı takdirde kendisine yönelecek yeni bir siyasal proje ortaya koyan aktörler olacaktır.

Lübnan ve dışındaki direniş gruplarının İsrail'e karşı savaş kararı alması için ideolojik ve doktrinel bağ tek başına yeterli değil. Aksine bu seçeneği tek seçenek olmaktan çıkaran, arenalar birliği sloganını pratik gerçeklikte uygulanamaz hale getiren iç ve bölgesel hesaplar bulunuyor. Çünkü Hizbullah, Hamas, İslami Cihat, Yemen ve Irak'taki silahlı grupları birleştiren direniş ideolojisi, tüm fraksiyonların hesaplarını, kendi yerel gerçekliğinden ve toplumunun bileşiminden ayrı olarak aynı kılmaya yeterli değil.

Hizbullah son açıklamalarında işte bu hesapların aynı olmadığı gerçeğini görmedi. İsrail'e ve Lübnan içinde kendisiyle aynı fikirde olmayanlara karşı kullandığı aynı dili tekrarladı. Lübnanlı bileşenlerin büyük çoğunluğunun, önceki dönemde meşru olan halk, ordu ve direniş formülünü sürdürmeme arzusunu görmezden geldi. Lübnanlılar 2000 yılında ülke toprakları işgal altında olduğunda üzerinde uzlaştıkları “saf” direniş formülünü sürdürmek istemiyorlar, çünkü bugün bölgesel amaçlar için kullanılan formül o saf formülden çok uzak. Bugün direniş Gazze'ye destek olmak için savaştı, şehitler verdi ama tercihlerinde halk mutabakatını hiçe saydığı için hedeflerine ulaşamadı.

Direniş ideolojisi güçlü bir örgütsel yapı ve büyük çoğunluğu yaptıklarına inanan ideolojik unsurlar üretti, şehitler ve fedakarlıklar sundu. Ama yerel ve uluslararası gerçekliği iyi göremedi, çünkü bireyi ve vatandaşı görmeyen bir ideolojiyi benimsedi. İşte şu anda Lübnan'da yaşanan da budur; Hizbullah devletle ihtilafa düşüyor, silahlarını teslim etmesinde ısrar eden çoğunluğun tercihlerini görmezden geliyor.

Hangi renkten olursa olsun hiçbir ideolojik örgüt, direniş, doktrin, milliyetçilik veya başka bir ideoloji adına toplumsal bağlamından kopmamalı. Benimsediği hedef asil bir hedef, yani işgale direnmek olduğu için, kişilerin hesap ve değerlendirmelerini hiçe saymamalı.

İster direnişçi olsun isterse olmasın, ister dini ister medeni olsun hiçbir siyasi doktrin, amaçları ne kadar asil olursa olsun, kendini insanlardan ve bireylerden üstün görerek başarılı olamaz. İnsanlar herhangi bir ideolojinin yakıtı olarak görülmemeli. Hizbullah’ın mevcut söylemindeki sorun ve tehlike, yeni gerçekliği ve bölgesel dönüşümleri görememesidir. Hizbullah'ın silahlarının Lübnan devletine İsrail’in saldırganlığı nedeniyle teslim edildiğini düşünmek yanılgıdır, çünkü bu tutum 2006 yılına uzanıyor ve son 20 yılda da tırmanarak Lübnanlıların büyük çoğunluğunun benimsediği bir tutuma dönüştü.

Hizbullah, bazı unsurlarının yeni kurumsal yapıya entegre edilmesiyle başlayarak, kendisini yeni bir imajla sunmak için tarihi bir fırsata sahip. Hizbullah önceki dönemlerde bu unsurların çoğunun geçim sorunlarını, sivil ve askeri rehabilitasyonunu İran'a bırakmıştı, ama şimdi nasıl ki Hizbullah’ın bir gözden geçirmede bulunması ve yeni bir siyasi proje geliştirmesi gerekiyorsa, Lübnan'daki hakim sistemin de kapsamlı bir gözden geçirmeye ve reforma ihtiyacı var.