Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

Müslüman Kardeşler'e Türk tavsiyesi

2012 yılında, Mısır'da rejimin devrilmesinden ve Müslüman Kardeşler'in Mısır'da iktidara gelmesinden bir yıl sonra, Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, dönemin Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ı kabul etti. Her iki taraf da düşünce olarak benzer, ama pratikte farklı modellere bağlı olduklarından, Erdoğan o dönemde Müslüman Kardeşler’e Mısır'ı yönetme konusunda tavsiyelerde bulunabileceğini düşündü.

Türkiye Başbakanı'nın o dönemki tavsiyesi, Müslüman Kardeşler'i Mısır'da “laik” bir devlet inşası için çalışmaya teşvik etmek olmuş, “laik devlet, dinsiz devlet anlamına gelmez” demişti. Ayrıca Mısır için laik ilkelere dayalı bir anayasa hazırlamaya teşvik etmiş ve grubu Türkiye'nin uygun bir laik devlet modeli oluşturduğuna ikna etmeye çalışmıştı.

Müslüman Kardeşler, Mısır'daki iktidarı boyunca, kendi kollarından veya takipçilerinden gelen hiçbir tavsiyeyi dikkate almadı, bu da hem gruplar hem de bireyler bazında örgütten art arda kopuşlara yol açtı. Bu nedenle grubun liderleri bu ideolojik ve örgütsel “kibre” kapılarak Türk tavsiyelerini de tümüyle reddettiler.

Örgütlü grupların veya kudretli devletlerin arkasında olduğu teoriler ve fikirler bölgesel çevrelerini, etnik ve kültürel uzantılarını etkilerler; Türkiye'de Fethullah Gülen hareketi, Türkiye dışındaki Türk toplulukları arasında etnik ve kültürel yayılmanın bir modelini temsil ederken, diğerleri Mısır'daki Müslüman Kardeşler'in bir uzantısını temsil ediyordu. Türkiye, onlarca yıldır, modern Türkiye'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün inşa ettiği laik modelle Türkiye'deki “derin devlet” ile on yıllar içinde yoğun bir çatışma yaşayan oradaki siyasal İslamcı hareket arasında, bugünkü Türkiye modeli tamamlandı.

Refah Partisi’nden, Fazilet Partisi, Necmettin Erbakan ve Adalet ve Kalkınma Partisi’ne doğru evrilen Türk modeli, Türk devletinin tarihsel bağlamı ve güçlü iç meydan okumaları içinde özgün bir model. Bu model, dış politikasında, “siyasal İslam gruplarıyla” ittifaklar kurarak nüfuzunu genişletmeye ve yaygınlaştırmaya, “dini şiddet örgütlerinden” siyasi ve ekonomik olarak yararlanmaya dayandı. Bu daha sonra Suriye, Libya ve diğer yerler arasında faaliyet gösteren “mobil milisler” gibi son derece tehlikeli bir düşüncenin benimsenmesine dönüştü.

“Mobil milis” stratejisinin ardından, her iki ülkeye de doğrudan müdahale etmek için askeri güçlerin kullanılması yönünde daha büyük bir adım atıldı. Bu durum bölgedeki bazı ülkelerde “askeri üsler kurulması” şeklinde gelişti ve askeri hareketler, siyasi ideolojiye, emperyal ihtiraslara ve tarihsel yanılsamalara dayandığında daha da tehlikeli hale gelir.

Müslüman Kardeşler, Mısır'daki iktidarı sırasında Türkiye'nin tavsiyelerine uymadıysa, öyleyse neden inşası on yıldan fazla sürse bile, başka bir ülkede bu tavsiyeyi harfiyen benimseyen farklı bir model inşa edilmesin ve sonra oradaki silahlı köktendinci örgütler hızla Türk modeline benzer bir modele yönelmesin? Buradan hareketle “laiklik”i çağrıştıran bazı “sivil” söylemler Türk modelinin tamamlanmasına doğru adım adım ilerlemektedir.

Bu aşamada belirli köktendinci modellerin iktidarının teşvik edilmesi, bir dizi Arap ülkesinde sözde “Arap Baharı” sırasında yaygın olan ve çeşitli bahanelerle köktendinci yönetimleri teşvik eden önermelere bir bakıma benziyor. Bu önerilerin apaçık başarısızlığı ortaya çıktıktan sonra pek çok yazar ve düşünürün bu önerilerden vazgeçmesi şaşırtıcı olmasa da, gerçekten tuhaf olan, bazı insanların köktendinci yönetimi reddetmekten, hiçbir çelişki hissetmeden onu meşrulaştırmaya ve desteklemeye geçiş yapmalarıdır.

Bir diğer önemli konu ise Müslüman Kardeşlerden daha muhafazakâr gruplara mensup “siyasal İslam” yazarlarının teorileriyle ilgilidir. El-Kaide’nin İran ile ilişkisine dair fikri ve dini teorileri üretmeyi “Sururiyye” hareketi ve sembolleri üstlendi. Benzer bir teori, kendisini köktendinci bir devlete dönüştürmeye çalışırken laik bir devleti yönetmenin mazur görülebileceğini, bunun Müslüman bir devleti laik bir devlete dönüştürmekten daha iyi olduğunu ileri süren Türk modeli için de geliştirildi. Bu çok tehlikeli bir düşünce, çünkü muhafazakar bir söylemde inançtan ziyade siyaset ön planda tutuluyor.

Türkiye bölgenin önemli bir ülkesi ve bölgesel bir siyasi projesi var, bu da bölgelerinde önemli ve büyük olan ülkeler için doğal bir şey. Bu nedenle Azerbaycan-Ermenistan savaşı ve uluslararası petrol boru hatlarının denetimi, Akdeniz'de sondaj faaliyetleri, Libya ve Suriye'ye askeri müdahale, komşu ülkelerdeki köktendinci grupların sadakatine güvenmek, Müslüman Kardeşler iktidarının yıkılmasının ardından Mısır'a karşı düşmanlık gibi önemli bölgesel sorunlara karşı çok yönlü bir politika izledi. Bunlar dikkatli ve titiz bir okuma gerektiren bir dizi pozisyon ve politikaydı.

Sonuç olarak bir insanın düşünce olarak tutarlı olması, çelişkilerden uzak durması kolay bir iş değildir. Ortadoğu'daki güç dengelerindeki büyük değişimleri daha sakin okuyabilmek için derin bir bilgi ve sağlam bir bilince ihtiyaç vardır.