Cemal el-Keşki
TT

Bağdat Zirvesi: Tehlikeyi kontrol altına almak

Muhatabım “Bugün, (17 Mayıs) yapılacak Bağdat Zirvesi’nden ne bekleniyor?” Haritalarımızı tehdit eden büyük planlar ve hedefler göz önüne alındığında, bu zirveden farklı sonuçlar mı beklemeliyiz?” diye sordu.

Ben de şöyle cevap verdim: Bağdat Zirvesi, Irak kalbinin Arap nabzı ile birlikte atmaya döndüğünü teyit eden bir mesajdır. Zira bu zirve jeopolitik dalgaların çarpıştığı, sınırların çatırdayıp aşındığı, haritaların yeniden çizildiği, dökülen kanın artık sıradan bir olay haline geldiği, bir yerde savaş biter bitmez hemen ardından düzenli ve planlı bir müziksel uyumla yeni savaşın alevlendiği çalkantılı bir dönemde düzenleniyor.

Dolayısıyla bu zirve pek çok mesaj, sembol ve çağrışım taşıyor.

Bu mesajlardan ilki, Bağdat'ın Arap çevresindeki varlığını güçlendirdiği yönünde.

Bu mesajlardan ikincisi ise Araplara önerilenin orta noktada buluşmak değil, gerçek bir Filistin devletinin kurulması ile başlayan noktada buluşmak olduğudur. Topraklarında uzun süredir devam eden, bölgeyi adeta bir atış poligonuna dönüştüren savaşlara son verilmesi gerektiğidir.

Zirvenin bu şartlar altında düzenlenmesi, Arap dünyasının beklenen uluslararası düzenin masasında kalma konusunda ısrarcı olduğu anlamına geliyor. Aynı şekilde bu, haritaların ve demografik yapının değiştiği bir dünyada Arapların önemli aktör olma yolunda ciddi bir girişim.

Nitekim denizde, karada ve havada askeri hareketlilikler yaşanıyor ve büyük güçler (ABD, Rusya ve Çin) arasında nüfuz paylaşımı yaşanıyor.

Katılımcılarının tamamı ile 34. Bağdat Zirvesi, Arapların fırtına ve kasırgalar ortasında bile bir araya gelebildiğini teyit eden, Arap haritalarını çevreleyen zorlukların Arap liderlere, Arap bölgesini takviye etmek ve ulusal güvenliğini korumak için birlikten kaçış olmadığı yönünde net bir vizyon sunduğu dönüm noktası oldu. Hiçbir Arap ülkesi tek başına tehlikelerden kendisini kurtaramaz. Gerçek kurtuluşun yolu kolektif güvenlikten geçiyor. Sadece soyut güvenlikten bahsetmiyoruz, ekonomik ve sosyal güvenlikten, küresel boyuttaki konularda koordinasyondan bahsediyoruz.

Yüz yıl içinde belki Arap zihninde yapılan zirvelerle ilgili geleneksel bir izlenim oluştu ama artık durum farklı. Geçtiği çeşitli aşamalar ile bu zirvelerin önemini anımsamak için tarihe bir göz atmalıyız. Bu zirveler Filistin davasını canlı tutmak, Filistinliler için adil bir kader amacıyla çabalamak ve bağımsız devletlerinin kurulması için çalışmak gibi ulusal ilkelere Arapların bağlı kalmasını sağlamayı başardı. Zirveler aynı zamanda bölgeye ve bölge halkına uluslararası sistemin kurumları nezdinde daha net söz hakkı tanıdı. Zira Arap Birliği en eski uluslararası örgüt olup, Birleşmiş Milletler'in kurulmasından aylar, Avrupa Birliği'nin kurulmasından ise yıllar önce kuruldu. Uluslararası sistemin kurumları, 2000 yılından bu yana alfabetik olarak Arap başkentlerinde düzenli olarak yapılan ve uluslararası sistemde Arap sesinin korunmasının ayrılmaz bir parçası olan Arap Zirvesi kurumunun vizyonunu görmezden gelemez.

Bölge için tam da bu zamanda Arapların Bağdat'ta toplanmasıyla geleceğe dair vizyon açık ve bu, küresel güçlerin, nüfuzlarını genişletmek ve küresel ekonomi ve ticaretin düzenini değiştirmek amacıyla etkileşime girdiği ve çatıştığı bir gelecek. Dahası haritaların genişlemesi tedarik zincirleri ve farklı deniz ve kara yollarının bulunması açısından Arap coğrafyasının baskın konumunu etkileyebilir. Elbette bu durum Arap liderleri tarafından da görüldü ve bu değişimin Arap coğrafyasına getireceği tehlikelerin doğal olarak farkındalar.

Filistin meselesinin çetrefilli ve kronik mesele olduğuna şüphe yok ve bu konuda adil bir ana ulaşmamız gerektiği de bir gerçek. Arap duruşunun kararlılığı ve Filistin meselesine ilişkin küresel bakış açısını değiştirebilme yeteneğinin, Filistin halkına yönelik haksızlıklar fırtınasını bozguna uğratabileceğine inanıyorum. Bu duruşun sağlamlılığı, Filistin devletinin ardışık olarak tanınmasını sağlayabilir; nitekim uluslararası alanda 149 ülke Filistin'i tanıyor.

Özellikle 7 Ekim 2023'ten sonra yaşanan güncel olaylar, Filistin'in devlet olarak istikrarı sağlanmadıkça, bölgede ve dünyada istikrarın sağlanamayacağını kanıtladı.

Araplar, beklenen uluslararası sistemde önemli bir figür olabilecek kabiliyet, güç, konum, tarih, doğal ve beşerî kaynaklara sahiptirler. Fırtınalar ve kasırgalar ne kadar şiddetli olursa olsun, Araplar elbette tarihin dışında kalmayacaklardır. Aksine onlar tehlikeyi kontrol altına alma kudretine sahiptirler.