Ateşkesler ve insani aralar, bombardıman, yerinden edilme ve açlık altında yaşayan ve bu büyük hapishaneden kaçmalarının bir yolu olmayanlar için umut ışığıdır. Ancak tartışmaların ve müzakerelerin hâlâ bir ateşkes, insani ara ve zaman dilimleri etrafında dönmesi, Gazze cehenneminden çıkış için ufukta bir yol görünmediğini, ilgili tarafların, hakim olan çıkmazı kırabilecek gelişmeleri beklediğini gösteriyor. Peki herhangi bir potansiyel bir gelişme Filistin, İran, Amerikan, İsrail durumunu değiştirebilir mi yoksa birden fazla gelişmenin kesişmesi mi bekleniyor?
Filistin tarafında değişim reformla başlayıp, Hamas'ın kontrol altına alınmasıyla devam etmeli ve bunların her ikisi de zor. Filistin Ulusal Otoritesi kurumsal dağılmadan muzdarip. Yine de, herhangi bir çözümde “tek meşru ortak” sayılıyor. Gerçek bir iç reformu uygulamada başarılı olursa, özellikle Arap ve uluslararası desteğe sahip bir geçiş vizyonu içinde, savaştan sonra Gazze'yi yönetebilecek bir taraf olarak yeniden ön plana çıkabilir.
Hamas, rehinelerin kendisi için en önemli ve belki de tek kart olduğunu ve serbest bırakılmalarına yönelik herhangi bir formül karşılığında ateşkesi kabul etmenin, onu bitirecek tehlikeli bir stratejik karar olacağını biliyor. Ancak, bu ateşkese onu askeri sahneden uzaklaştıracak ve siyasi olarak entegrasyonuna izin verecek, ama uzak bir ihtimal olan kazanımlar eşlik ederse bu adımı atabilir.
İran için en olası gelişmeler, ona karşı askeri bir eylem veya daha sert yaptırımlardır. Ama en olası gelişme, nükleer ve diğer çeşitli sorunlarının nihai çözümünün daha sakin bir şekilde istişare edilmesine olanak tanıyacak bir ara anlaşmadır. Bu ise İsrail için güven verici değil ve buna seyirci kalıp, karşılaşacağı şeyleri beklemesi pek olası değil. Lübnan'da, Hizbullah ülkede ve belki de bölgede mutlaka askeri olmasa da aktif bir rol oynamaya devam etmeye kararlı görünüyor. Hizbullah liderleri tarafından yapılan açıklamalar, içe kapanmak niyetinde olmadığını teyit ediyor ve güneydeki bölgelerinde ve Bekaa'da yapılan belediye seçimlerinin sonuçları da bunu gösterdi. Ancak direniş ekseninin başı Tahran, bölgesel ve nükleer çıkarları ışığında pragmatik davranıyor ve yaptırımları hafifletme veya bölgesel konumunu iyileştirme fırsatı olduğunu hissederse gerilimi tırmandırma girişimlerini sınırlayabilir.
Bu krizde çözümün anahtarı olan ABD'ye gelince, Gazze savaşı, İsrail-Filistin çatışması ve İsrail ile olan tarihi ilişki konusundaki politikalarını değiştirmeye en açık olan taraftır. Bunun birkaç nedeni var, en önemlisi bölgedeki çıkarlarını korumak ve İsrail'in kendisini korumaktır. Zira Binyamin Netanyahu hükümetiyle birlikte, zaten çalkantılı olan bir bölgede kendisi ve bölgesel güvenlik için bir tehdit haline geldi. Netanyahu hükümetinin savaşı sona erdirmeyi ve ertesi gün için Hamas'a bir alternatifi garanti edecek güvenilir bir vizyon ortaya koymayı reddetmesi, Gazze'de kalma ve Batı Şeria'yı ilhak etme hırsı, çözüm arayan Araplar için kırmızı çizgi teşkil ediyor, ABD'nin savaşı sona erdirme ve İbrahim Anlaşmalarını genişletme isteğini engelliyor.
İsrail’de iktidarda olan sağda ise, Trump'ın göreve geldikten sonraki politikalarının yarattığı bir hayal kırıklığı var, zira bu politikalar, onun koşulsuz destek beklentilerini hiçe sayıyor. Trump’ın fiili kararları, İsrail'in çıkarlarıyla çatışsa bile, öncelikli olarak Amerikan çıkarlarına odaklandığını gösteriyor. Bunun en belirgin tezahürleri, Hamas ile müzakere etmek, Netanyahu'nun Washington ziyareti sırasında İran ile müzakereleri başlatmak, Husilerle ateşkes yapmak ve Tel Aviv ile eşgüdümde bulunmadan Suriye'ye yönelik yaptırımları kaldırmak ve bölgeye yaptığı ziyaret sırasında İsrail'i pas geçmekti. Sadece olağanüstü bir Amerikan baskısı, Tel Aviv'i mevcut politikalarını gözden geçirmeye ve gerçekçi tavizler vermeye zorlayabilir.
Özetle, Gazze'deki çıkmazı kırmak tek bir mucize değil, Filistin Otoritesi’nin reforme edilmesinden, İsrail’in hesaplarının değişmesi ve İran’ın pragmatizminin dönüşmesine kadar, aynı anda gerçekleşecek dönüşümler gerektiriyor. Bu durumda ateşkeslerden çözümlere ve uzlaşılara geçiş yapılabilir. İsrail'e düşmanlık veya Arapları kayırmak değil, Amerikan çıkarlarına hizmet etme temelinde hareket eden ABD yönetimi açısından, fırsatı değerlendirmek, bilhassa Körfez ülkeleriyle stratejik ilişkilerin güçlendirilmesi ışığında, bölgedeki daha geniş çıkarlarına hizmet edecek kabul edilebilir ve hızlı bir çözüm dayatmak için halen bir umut penceresi var. Peki iktidardaki sağ, karmaşık İsrail gerçekliği göz önüne alındığında, Amerikan çıkarlarına hizmet etmeye katkıda bulunabilir mi?
Bu, bir adalet anından ziyade, kesişen çıkarlar aşamasıdır. Gazze, acı ve fırsat arasında bir kavşakta durmaktadır.