Hizbullah'ın kalesi olan Beyrut'un güney banliyösüne yapılan son saldırı, bu güvenlik, askeri ve siyasi grubun İsrail ile son savaşında yenildiğini teyit etti. Ateşkesin ardından dördüncü kez banliyö bölgesi İsrail'in öncesinde uyardığı, bunun üzerine aşağılayıcı bir tahliyenin gerçekleştiği, ancak kendisini bir yanıtın takip etmediği hava saldırısına maruz kaldı. Oysa Hizbullah’ın sloganlarının denklemlerine göre Beyrut’un güney banliyösünün hedef alınmasının karşılığı Tel Aviv’di.
Bu yenilgi, bağlamı ve sonuçları bakımından, Lübnan'ın 1975-1990 yılları arasında tanık olduğu Lübnan İç Savaşı veya İsrail'in 1982'de Filistin Kurtuluş Örgütü ve Yaser Arafat'ı Beyrut'tan çıkarmak için Lübnan'ı işgal etmesi gibi tarihi dönüm noktaları kadar önemli. Dahası Lübnan devletini tarihi bir sorumlulukla karşı karşıya bırakıyor; o da bu dönüm noktasının siyasi sonuçlarını desteklemek. Bu, savaşın sonuçlarıyla doğrudan bağlantılı olan yeniden inşadan, Hizbullah'ın onlarca yıl süren kontrolünden sonra Lübnan'ın, toplumsal barışının, ekonomisinin ve hizmetlerinin yeniden canlandırılmasına kadar, toplumsal ve ekonomik sonuçlarını çözmek için tek ve yegane yoldur.
Gerçekten de devletin başka her şeyden önce ilk ve en acil adımı, yani Hizbullah'ı silahsızlandırmayı düşünmek dışında bir seçeneği yok. Bunun da ilk adımı, devlet kurumlarının, silaha ve Genel Sekreteri Naim Kasım'ın ifadesiyle, can sıkmaya devam etmeye sıkı sıkı tutunan Hizbullah'ın pozisyonlarını açıkça ve ısrarla kınamasıdır.
Yenilginin siyasi sonuçlarını desteklemek, diğer şeylerin yanı sıra, Lübnan'daki silah ikiliğine son vermek anlamına geliyor; zira bu silah, devlet egemenliğinin mütevazı kaynaklarını yok etti, kanun ve düzeni sağlama gücünü zayıflattı. Bu, silahın sadece devletin elinde olması gerektiğine dair konuşmalarla gerçekleşmeyecektir. Buna bir takvim, açık ve kamuoyuna duyurulmuş bir silahsızlandırma planı, Lübnanlıları ve dünyayı bu konuda kaydedilen ilerleme konusunda sık sık bilgilendiren brifingler eşlik etmeli. Örneğin Bakanlar Kurulu, Naim Kasım'ın silahtan vazgeçmeme konusundaki açıklamalarına yanıt vermediği veya İsrail'in yakın zamanda işgal ettiği beş noktadan çekilmeden önce silahının kaderini tartışmayı reddeden Hizbullah'ın pozisyonunu benimsemeyi bırakmadığı sürece, siyasi yenilginin sonuçlarının desteklenmesi söz konusu olamaz. Kaldı ki bu noktalar, 2024 sonbaharından önce işgal altında değillerdi ve Hizbullah’ın silahı olmasaydı, Hamas'ı desteklemek için İsrail'e tek taraflı savaş ilan etme kararını tekeline almasaydı işgal de edilmeyecekti.
Hizbullah'ın silahı gerçeğine son vermek yalnızca teknik bir önlem değildir. Bu, öncelikle Hizbullah’ın silahından Lübnan'ın gerçek anlamda kurtuluşunu hedefleyen derin bir siyasi dönüşüm ve ardından onu İsrail'den kurtarmanın, Lübnan-İsrail ilişkilerini 1949’daki ateşkes anlaşmasına uygun şekilde yeniden şekillendirmenin öncüsüdür.
Böyle bir süreç, Lübnan devletinin ve liderliğinin uluslararası ve bölgesel baskılar ile bölgedeki siyasi değişimlerin gerçekliğine dair bir farkındalıkla desteklenen güçlü siyasi iradesini gerektirmektedir. En önemlisi de gerçekleri yorumlarken akıllı gibi görünmeye veya geri dönüştürülemeyecek şeyleri geri dönüştürmeye çalışmaktan kaçınmamızı gerekmektedir. Lübnanlıların ülkelerinde yaşanan varoluşsal krizi ne kadar hafife aldıklarının en son göstergesi, güney banliyösünün bombalanmasını “öncelikle ABD'ye, politikalarına ve girişimlerine yönelik bir mesaj” olarak gören resmi tutum olabilir. Oysa ABD “İsrail'in kendini savunma ve kuzeydeki sakinlerini koruma hakkını desteklediğini” belirtiyor ve bu da hava saldırısını kendisine karşı bir mesaj olarak görmediği anlamına geliyor!
Lübnan'ın resmi hükümetine, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile ABD Başkanı Donald Trump arasındaki anlaşmazlık hattına dahil olmaya çalışmasını ve bunu Lübnan denkleminde kullanmasını kim tavsiye etmişse, bu, bölgede gerçekleşen tüm stratejik değişiklikleri dikkate almayan bir taraftır.
Lübnan'ın, amacı krizin özünden dikkati uzaklaştırmak olan analizler üretmek için her şeyi seferber etmesi değil, geleceği için net bir sorumluluk üstlenmesi gerekiyor. Hizbullah'ın askeri yenilgisinin siyasi sonuçları desteklenmeden, silahının ülke üzerindeki egemenliğinin yıkıcı sosyal ve ekonomik sonuçlarının çözümünün kapısı açılmayacaktır.
Bu, Hizbullah’ın çevresini zayıflatma çağrısı olmaktan çok uzaktır; aksine, devleti herkese geri kazandırmak, Lübnanlılar ile kurumları arasındaki güveni yeniden inşa etmek, sosyal ve ekonomik toparlanma sürecini başlatmak, yatırım çekmek ve uluslararası yardım almaya hak kazanmak için siyasi ve güvenlik istikrarını yeniden sağlamak için bir zorunluluktur.
Buna karşılık, Hizbullah bu kritik zamanda gerçekçi bir şekilde tabanının sadakatini korumak için geçmişteki zaferlerine ve başarılarına yatırım yapıyor. Devletin oyalama ve ertelemelerinden faydalanarak, kaostan yararlanmak, nüfuzunu, silahını ve fonlarını yeniden inşa etmek ve İran ile göbek bağını eski haline getirmek için Suriye'deki yeni denklemin çökme olasılığına bahis oynuyor. Lübnan’ın ve bölgenin krizlerine uyum sağlamadaki başarısı garanti olmasa da bu durum devleti bu fırsatı heba etme, iç baskı ve uluslararası denetim yoluyla onu kuşatmayı amaçlayan mekanizmaları hızlandırma, hayatta kalma araçları olarak sabır ve kaosa dayanan pragmatizmini işlevsiz hale getirme sorumluluğundan kurtarmaz.
Bugünkü fırsat sadece Lübnan'ın yaralarını iyileştirmek için değil, aynı zamanda Hizbullah'ın yenilgisini Lübnanlıların özlemlerine layık gerçek bir ulusal kalkınmanın başlangıcına dönüştürmek için de uygundur.