En azından bir yıldır, İran ve İsrail arasındaki çatışma gölgeler savaşından doğrudan bir çatışmaya evrildi. Artık sadece bölgesel bir çatışma değil, geleneksel caydırıcılığın kademeli olarak çöküşü ve sonuçları tahmin edilmesi zor süreçlerin kesişmesi ortasında iki rejim arasındaki varoluşsal mücadelenin derin bir ifşası haline geldi.
1. Kontrollü gerilimi tırmandırma süreci
Çatışma henüz tam kapsamlı açık bir savaş aşamasına ulaşmadı. İsrail nükleer ve askeri tesisleri, tedarik zincirlerini hedef almaya devam ederken, Tahran artık savaşlara ve bunların maliyetlerine tahammül edemeyeceğini varsayarak, İsrail toplumuna mümkün olan en büyük zararı veren saldırılarla karşılık veriyor.
İran, İsrail'in uzun süreli bir yıpratmaya dayanamayacağına bahse giriyor, İsrail ise İran'ın 2 bin ila 5 bin arasında olan füze stokunun sınırlılığının zamanla saldırıların etkinliğini azaltacağına bahse giriyor.
2. Açık savaş süreci
Daha tehlikeli senaryo, birbirleri ile sınırları olmayan ancak muazzam yıkıcı kapasiteye sahip iki düşman arasındaki çatışmada, petrol tesislerine, altyapıya ve şehirlere saldırılar dahil olmak üzere, aniden tam kapsamlı bir savaşa kaymadır.
Bu tür bir tırmandırma, Amerikan müdahalesini gerektirecek ve petrol ve küresel ekonomi için feci maliyetleri olan bölgesel bir savaşı tetikleyecektir. Her iki tarafın da bu savaşı başlatmayı planladığına dair kanıt olmamasına rağmen, buna yol açacak “ölümcül bir hata” riski güçlü olarak varlığını koruyor.
3. Diplomatik yatıştırma süreci
Bu süreç, etkili şekilde uygulanması için gerekli güç mevcut olduğu sürece, uygulanabilir bir seçenek olmaya devam ediyor. Ancak, son gelişmeler, artık nükleer mesele ile sınırlı kalıp, füze programını ve vekillerin kaderini göz ardı edecek bir çözüm mimarisini ve yatıştırma koşullarını karmaşıklaştırdı.
Böyle bir süreç, bölgesel bir arabulucunun katılımı ile en azından Washington, Tahran ve Tel Aviv'i içeren üçlü mutabakat ile durumu yatıştırmayı ve kapsamlı bir siyasi çözüme giden yolu açmayı gerektiriyor. Ancak bunun ötesinde, çatışmanın tarafları ve bundan etkilenenler arasında tam bir güven eksikliği, nükleer müzakerelerin çöküşünden sonra net bir müzakere sürecinin yokluğu, her iki tarafın da azami bahisler oyunu kapsamında diğerinin iç krizi olarak algıladığı şeyi kullanmada ısrar etmesi var.
Bu üç süreç arasında en belirgin senaryo, tam ölçekli bir savaş noktasına ulaşmadan geçici ateşkeslere sahne olabilecek şekilde çatışmanın devam etmesidir.
İsrail, İran petrol tesislerini yok etmede çok ileri gitmesinin benzeri görülmemiş bir tepki doğuracağının, bu seçeneğin küresel ekonomik sonuçları nedeniyle müttefiklerinden, özellikle de Amerikalılardan tepki göreceğinin farkında. İsrail askeri yetkilileri, ülkelerinin nükleer programı tek başına yok etme gücünün sınırlı olduğunu kabul ediyor. Nükleer programı yok etmek yerine, rejimi devirmek konusuna gelince, İsrail, başka bir duyuruya kadar bu konuda kendi başına karar veremez. Bu bağlamda, ABD Başkanı Donald Trump'ın, bizzat Dini Lider Ali Hamaney'i hedef alan bir planı onaylamayı reddetmesi dikkat çekiciydi. Trump'ın davranışları, İran'ın daha zayıf bir konumda müzakere masasına geri dönmesini sağlamak için mevcut yüksek tansiyonu kullanma fikriyle sınırlı olmayı sürdürüyor.
Dahası, İsrail, hassas suikastlardan siber saldırılar ve yoğun hava saldırılarına kadar İran'ın nükleer programını kademeli olarak durdurmak için zengin bir seçenek yelpazesine sahip. Bu tür bir savaşın, geleneksel savaşa bulaşmadan daha iyi stratejik hedefleri gerçekleştirmesi muhtemel.
İran ise kötüleşen ekonomik koşulları, askeri ve güvenlik liderleri arasındaki ölümcül kayıpları, füze stokunun tükenmesi ve vekil ağının çökmesi nedeniyle kapsamlı bir savaşa katlanamaz. Bu sebeple saldırıları sınırlayıp füze stokunun tükenmesini yavaşlatabilirse veya şimdiye kadar açıklanmamış yeteneklerini kullanırsa, İsrail'e verdiği sosyal, politik ve ekonomik zararı uzatmaya bahis oynayacaktır.
Bu karmaşık denklemler göz önüne alındığında, alışılmışın dışında düşünme ihtiyacı ortaya çıkıyor. İran ve İsrail arasındaki çatışma, iki devlet arasındaki geleneksel bir çatışma değil, daha ziyade devrimci bir ideoloji, korku dengeleri ve uzun süredir devam eden vekil savaşları ağında kök salmış bir çatışma sistemidir.
Bu nedenle öncelik, çatışmayı varoluşsal bir düşman mantığından siyasi rekabete kaydırmak ve ilişkiyi ideolojiye değil çıkarlara göre düzenlemektir.
Bölgenin, İran ile uluslararası sistem arasındaki ilişkiyi yeniden tanımlayan büyük bir stratejik anlaşmaya ihtiyacı var. Bu anlaşmanın özü, karşılıklı garantilerle İran’ın bölgesel ve uluslararası rehabilitasyonu karşılığında Filistin sorunu ve devrimi ihraç etme teorisi ile bağlarını çözmeye dayanıyor. İran'a, Hizbullah, Hamas, Husiler ve Irak milislerine verdiği askeri desteği durdurması ve hassas nükleer faaliyetlerini dondurması karşılığında yaptırımların kademeli olarak hafifletilmesi, meşru bir bölgesel güç olarak statüsünün sağlamlaştırılması teklif ediliyor. Kilit bölgesel başkentler bu anlaşmada bölgesel garantör rolünü oynayacaktır.
İran'ın zihnindeki “direniş” kavramını devirmenin, onunla birlikte yorucu devrimci projesinin ötesine geçmesine ve küresel sistem içinde normal bir devlet mantığını benimsemesine yardımcı olacak yolları keşfetmenin zamanı geldi.
İran yakın zamanda hiçbir zaman İkinci Dünya Savaşı sonrasında doğan yeni Japonya gibi olmayacak, ancak bölgesel bir Çin olabilir. Bu, siyasetin ve ilişkilerin düzenleyicisi olarak ideolojik düşmanlık ilkesini terk etmek ve stratejik gerçekçiliği benimsemek anlamına geliyor. Bunun için de İran’ı bölgesel altyapı ve enerji projelerine entegre etmek, rejim içindeki teknokrat akımı tansiyonu yükseltme değil adaptasyon yoluyla hayatta kalmaya inanan bir yaklaşımı benimsemeye teşvik etmek gerekiyor.
Bu, bölge ülkeleri, Hindistan, Trump yönetimi ve İran rejimi içindeki pragmatik ve milliyetçi akımları bir araya getirerek, güç ve esnekliği birleştiren bir koalisyon için elverişli bir zamandır; zira bu akımlar devrimin artık bir hayatta kalma projesi olmadığını, devlet fikrine yönelik varoluşsal bir tehdit olduğunu fark etmişlerdir.