Osman Mirgani
Şarku'l Avsat'ın eski editörü
TT

Sudan barışı ve çifte standart!

Lübnan'dan Irak ve Suriye'ye kadar, devlet kontrolü dışında bir silah olmaması için silahların toplanması, devlet ile sınırlı tutulması çağrısında bulunan sesler ve öneriler yükseliyor. Ancak konu Sudan olduğunda, bir çifte standartla karşılaşıyoruz. Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) silahsızlandırılmasını değil aksine, bugünlerde savunulan sözde bir çözüm çerçevesinde silahının korunmasını amaçlayan farklı bir söylem duyuyoruz.

Koordineli görünen bir kampanya kapsamında, son birkaç günde Sudan için ABD destekli yeni bir barış “girişimi” hakkındaki konuşmalar aniden arttı. Bu girişim, Darfur bölgesi için özerkliği de içeren bir çerçevede iktidar ve zenginliklerin paylaşımını öneriyor. Sudan ordu komutanlığı herhangi bir müzakerenin varlığını reddetse, keza HDK danışmanlarından biri aracılığıyla kendisine özerklikle ilgili herhangi bir öneri sunulmadığını belirtse de bazı tarafların bu yönde teşviklerde bulunduğuna dair işaretler var. Bunlar, HDK'nin kontrolündeki bölgelerde paralel bir hükümetin kurulmasını destekleyen ve teşvik eden taraflarla aynıdır.

Bir Amerikan girişiminden bahsedenler argümanlarını, Trump yönetiminin geçen ayın sonlarında Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve Ruanda arasında başarılı bir barış anlaşmasına varılmasını sağlamasının ardından Sudan'daki savaş konusunda da harekete geçmeye hazır olabileceği gerçeğine dayandırıyorlar. İki durum arasında önemli ve açık farklılıkların bulunduğu ve Sudan savaşının karmaşıklığı açık ve net şekilde biliniyor. Ancak Sudan'da bir anlaşmaya varılmasını sağlamanın cazibesi, açıkça Nobel Barış Ödülü'nü amaçlayan ve bu konuda kendisinden önce bunu kazanan (sonuncusu Barack Obama’ydı) dört ABD başkanının saflarına katılmak isteyen ABD Başkanı Donald Trump için hâlâ büyük. Belki de bu bağlamda, Beyaz Saray'da beş Afrikalı liderle yaptığı son görüşmenin ardından Sudan savaşını sona erdirmekle ilgilendiğini teyit etti.

Bu bağlamda, Washington'da dışişleri bakanları düzeyinde ve ABD, Suudi Arabistan, Mısır ve BAE'nin dışişleri bakanlarını kapsayan dörtlü bir toplantı düzenlenmesi için adımlar atıldı. Ancak bu çabalar, Sudanlı tarafların katılımı konusundaki anlaşmazlıklar nedeniyle sekteye uğradı. Washington tarafından desteklenen, Abdullah Hamduk liderliğindeki sivil liderlerin toplantı aralarında yapılacak temaslara davet edilmesi önerisine itiraz edildi. Öte yandan, ABD yönetiminin de Sudan ordusu temsilcilerinin katılımının gerekliliği konusunda başka bir görüşü desteklemediği bildirildi.

Washington'un Sudan meselesinde oynayabileceği rol hakkındaki tüm spekülasyonlar ortasında, Başkan Trump'ın Amerikan çıkarları ve ticari diplomasi ile ilgilendiği ve demokrasi ve sivil yönetimle ilgili herhangi bir gündemle ilgilenmediği kesindir. Bu nedenle, herhangi bir Amerikan eyleminin amacı savaşı durdurmak ve ordu ile HDK arasında bir anlaşmaya varılmasını sağlamak olacaktır, daha fazlası değil. Bu hedef ise kesinlikle önemli engellerle karşı karşıya; zira HDK'nin sahneye geri dönmesini, “çerçeve anlaşma”da önerilene benzer şekilde silahını bir süreliğine elinde tutmasını sağlayacak herhangi bir anlaşma formülü, bu kuvvetlerin, işledikleri ihlallerin ve yol açtıkları yıkımın acısını çeken halkın çoğunluğu ve ordu tarafından kabul edilmeyecektir.

Özyönetim şeklinde bir çözümden bahsedenler ise ne durumun karmaşıklığını anlıyor ne de Sudan’a karşı iyi niyet taşıyorlar. Çünkü görüşleri ve hesapları, HDK'nin Darfur üzerindeki kontrolünü güvence altına almaya dayanıyor. Daha önce de bir B Planı olduğu varsayımıyla paralel hükümetin kurulmasını desteklemişlerdi. İlk planları ise savaşın başında bir askeri darbeyle veya darbe girişiminin başarısız olmasının ardından ülke geneline yayılarak tüm Sudan'ı kontrol altına almaktı.

Darfur'un kademeli olarak bölünmesini ve ayrılmasını savunan herhangi bir yanıltıcı çözüm barışı getirmeyecek; aksine, bu Sudan ve bölge için feci sonuçları olan kötü bir reçete. Darfur homojen değil; aksine, önemli bir etnik ve kabile çeşitliliğine sahip ve HDK hiçbir şekilde orada çoğunluğu temsil etmiyor. Tam aksine birçok kişi onu “sınırlı bir kabile boyutuna sahip aile temelli milis grubu” olarak görüyor. Paranın cazibesi, silaha sahip olma arzusu ve yağma cazibesiyle diğer kabilelerden unsurları kendisine çekmeyi başarmış olsa bile, bu ittifaklar kırılgandır, kabileler arasındaki çatışmalara ve dağılmaya karşı savunmasızdır. Kaldı ki uyumsuz unsurları arasında gerçekten birçok silahlı çatışma yaşandı.

Darfur'da HDK ile derin bir anlaşmazlık içinde olan ve onun bölge üzerindeki kontrolünü kabul etmeyecek büyük kabileler bulunuyor. HDK ayrıca Masalit ve Zaghava gibi diğer kabilelere karşı büyük çaplı katliamlar gerçekleştirdi ve uluslararası alanda soykırım ve etnik temizlikle suçlandı. Bazı liderlerine yaptırımlar uygulandı.

Libya senaryosuna benzer bir gerçekliği dayatma veya ayrılığı ve Güney Sudan senaryosunu destekleme barışı değil, sonsuz savaşı getirecektir. Sudan'ı bölme ve küçültme planlarının gizli olmadığı ve eski, belgelenmiş Amerikan ve İsrail açıklamalarında da yer aldığı biliniyor. Belki de bölge haritasının yeniden çizilmesi sürecinin bir parçası olarak bunları yeniden ortaya çıkarmak isteyenler bulunuyor.