Hüda Huseyni
Lübnanlı gazeteci-yazar ve siyasi analist
TT

Çin, Tayvan'ı geri almak için gri savaş yürütüyor!

Tayvan, 22 binden fazla yedek askerin katılımıyla yılların en büyük askeri tatbikatına başladığında, hazırlıkların artık sadece rutin olmadığı, Çin'in çok yönlü gerilimi tırmandırması karşısında stratejik bir endişenin ifadesi olduğu netleşti. Sivil savunma tatbikatlarıyla eş zamanlı gelen bu tatbikatlar, adadaki kamuoyunun ruh halindeki değişimi yansıtıyor ve çatışma senaryosunun artık teorik analizle sınırlı olmadığını, hazırlık masasında kalıcı bir madde haline geldiğini doğruluyor.

Tayvan kamuoyunu bugünlerde bir Çin işgalinden bahsettiği için korku uyandıran “Sıfır Gün Saldırısı” adlı bir dizi meşgul ediyor. The Economist'e göre dizinin yapımcısı Cheng Hsin-mei, Komünist Parti'nin Hong Kong'daki baskısından sonra endişeli ve “Yaratıcılık özgürlüğünün tadını çıkarırken farkındalık yaratmak istiyoruz. Gelecekte özgürlüğümüzü kaybedebiliriz” diyor.

Taipei'deki diplomatik kaynaklar, durumun kökten değiştiğine inanıyor. “Adayı geri alma” niyetini gizlemeyen Çin, deniz ve hava tatbikatlarını yoğunlaştırdı, dezenformasyon ve siber casusluk gibi gayri nizami harp araçların kullanımını genişletti. Konu hakkında bilgili bir siyasi kaynağa göre, Tayvanlı seçkinler, tehdidin önümüzdeki on yıl içinde gerçek bir olasılık haline geleceğine artık ikna oldu.

Bu konuyla ilgilenen Batılı diplomatik kaynaklar, Pekin'in topyekûn bir savaşa girişmeden, Tayvan'ı sindirmeye ve güvenini sarsmaya dayalı yeni bir statüko dayatmaya doğru ilerlediğine inanıyor. “Gri savaş” olarak bilinen bu yaklaşım, insansız hava araçları, haber manipülasyonu ve siyasi, ekonomik ve sosyal yaşamı etkilemek amacıyla yerel grupları beşinci kol faaliyetleri için kullanmayı içeriyor. Amaç sadece Tayvan'ı silahsızlandırmak değil, aynı zamanda iradesini de kırmak.

Bu baskının ortasında, en önemli soru şu; Amerika Birleşik Devletleri nasıl hareket edecek? Ve ne zaman? Batılı diplomatik kaynaklar, Washington'un “yapıcı belirsizlik” politikasına güvendiğini, yani askeri müdahale niyetini açıklamadığını, ancak askeri ve siyasi desteğini sürdürdüğünü belirtiyor. Ayrıca, Pekin'e bir işgalin sonuçları olacağı mesajını vermeye de önem veriyor.

Resmi bir savunma anlaşması veya tam diplomatik ilişkiler olmamasına rağmen, ABD birincil silah tedarikçisi olmaya devam ediyor. Amerikan kaynakları, savaş uçakları, gemi savar füzeleri ve elektronik harp teknolojisi de dahil olmak üzere yeni silah anlaşmaları olduğuna işaret ettiler. Ancak bu anlaşmalar, üretimde gecikmeler ve bütçeyle ilgili iç tartışmalar nedeniyle zorluklarla karşı karşıya. Hint-Pasifik Komutanlığı'nın eski komutanları da dahil olmak üzere Amerikan askeri çevreleri, Çin'in 2027'den önce Tayvan'ı işgal etmeye çalışabileceği konusunda uyardılar. Amerikan medyasında yer alan bu açıklamalar, Çin'in amfibi ve hava kapasitesini geliştirmeye devam ettiğini ve dış tedarikleri engellemek için deniz ablukası veya saldırı simülasyonu tatbikatları yürüttüğünü vurguluyor.

Buna karşılık, Tayvanlı güvenlik kaynakları, Tayvan'ın yerli bir denizaltı filosu geliştirmek ve insansız hava araçları ile hava savunma sistemleri satın almak da dahil olmak üzere askeri gücünü modernize etmeye çalıştığını belirtiyor. Ancak, teslimatlardaki gecikmelerin ve siyasi anlaşmazlıkların bu çabaları yavaşlattığını itiraf ediyorlar. Bu yıl, parlamentoda alınan bütçeleri dondurma kararının ardından bazı hayati projelerin ertelenmesi tartışma yarattı.

Krizin arka planında teknoloji sektörü kritik bir faktör olarak yer alıyor. TSMC Şirketi, yapay zeka ve askeri endüstrilerde kullanılan dünyadaki gelişmiş mikroçiplerin yaklaşık yüzde 90'ını üretiyor ve bu kapasitenin kaybedilmesi, piyasada geniş çaplı bir çalkantıya yol açacaktır.

ABD’nin Arizona eyaletinde fabrika inşa etmek için yapılan son yatırımlar bu denklemi değiştirmedi; zira beceriler ve tedarik zincirleri Tayvan'da yoğunlaşmaya devam ediyor. Tayvanlı ekonomi kaynakları, üretimin yerini değiştirmeyi “riski yayma stratejisi” olarak görüyor, ancak bunun, adanın ileri teknolojideki merkezi konumunu ortadan kaldırmadığını belirtiyor.

Tayvan'ın coğrafi konumu da son derece hassas. Asya'daki nakliye trafiğinin yüzde 80'inin geçtiği Tayvan Boğazı, herhangi bir çatışmayı küresel bir ekonomik felakete dönüştürebilir. Tokyo ve Seul'deki diplomatik kaynaklar, Çin'in Tayvan'a yönelik bir saldırısının, Japonya ve Güney Kore'deki ABD üslerine yönelik saldırılarla birlikte gerçekleşebileceğini ve çatışmanın bölgesel bir savaşa dönüşebileceğini vurguluyor.

Bu göstergelere rağmen Tayvan kamuoyu durumun ciddiyetini kavrayamamış gibi görünüyor. Yerel güvenlik yetkilileri, sivillerin hazırlık düzeyinin yetersiz olduğunu ve vatandaşların tehdidi uzak bir tehdit olarak algıladığını belirtiyor. Pekin'in askeri bir çözüm arayışına girmesi durumunda, savunma kültürünün eksikliğinin etkili bir direnişin gelişmesini engelleyeceğini de belirtiyorlar.

Washington'a yakın siyasi kaynaklar, Tayvan'ın büyük çaplı bir savaşı tek başına atlatamayacağına inanıyor. Bir abluka veya ikmal kesintisi, ister ablukayı kırarak, ister hava desteği sağlayarak, isterse de ikmal operasyonlarını yöneterek olsun, ABD'nin askeri müdahalesini kaçınılmaz kılacaktır. Ancak bunun için önceden hazırlık ve titiz bir askeri koordinasyon gerekiyor ki, Tayvanlı siyasi figürlere göre mevcut ilişkide bu eksik. Doğrudan bir askeri iletişim ağı veya ortak eğitim bulunmuyor ve bu da acil durum koordinasyonunu son derece karmaşık hale getiriyor.

Sonuç olarak, Washington'daki karar alma merkezleri, Tayvan'ın düşüşünün yalnızca Asya'nın çehresini değiştirmekle kalmayıp uluslararası düzeni de sarsacağına inanıyor. Tayvan'ı korumak sadece bir coğrafya veya egemenlik meselesi değil, aynı zamanda Amerikan prestiji, küresel teknolojik istikrar, deniz ve ticari güvenlik dengesi meselesidir. Bu nedenle, hazırlık için kalan süre göründüğünden daha kısa olabilir ve kapalı kapılar ardında çizilen senaryolar aniden gerçeğe dönüşebilir.