İrlanda Devlet Başkanı'nın Gazze'de yaşananları dünya tarihinde trajik bir dönem olarak tanımlamasından daha doğru bir tanımlama yoktur. Dahası, İsrail tarafının işlediği savaş suçları, dünyanın, özellikle de uluslararası kurumlarının insan hakları, sürdürülebilir kalkınma ve diğer büyük sloganlar ve fikirlerle övündüğü mevcut bağlamına yerleştirildiğinde, insanlığın bildiği en iğrenç suçlar arasındadır. Bu slogan ve düşünceleri savunmak yeterli değildir, veto yetkisine sahip olsalar bile onları ihlal eden herkese karşı, onları koruyacak mekanizmalar dayatılmalıdır.
Uluslararası hukuku herkese uygulamanın önemini vurgulamak için bir noktayı açıklığa kavuşturmak önemli; bu hukuku ihlal etmek ve bir halka karşı suçlar işlemek, onu aç bırakmak, önemine rağmen yalnızca bu açlığın kurbanı olan halkı etkilemekle kalmaz, aynı zamanda küresel güvenliği de tüm boyutları ve anlamlarıyla bozar. Dolayısıyla, ağır faturalar hem gerilimlere yakın olanlar hem de uzakta olanlar olmak üzere tüm dünya tarafından ödenir. Örneğin, Rusya-Ukrayna savaşı, tahıl ve enerji fiyatlarında önemli artışlar yaşanması gibi birçok ülkede ekonomik etkilere yol açtı. Bu durum, Kovid-19 sonrası pandeminin ekonomik ve sosyal yaralarını sarmaya çalışan ülkelerin bütçelerini zor durumda bıraktı.
Ülke bütçeleri üzerindeki bu etkiler yoksulluk, işsizlik, suç, şiddet ve boşanma oranları gibi pek çok olguda yükseliş şeklinde yansıdı. Dünyanın herhangi bir yerinde patlak veren her savaş hepimizi ilgilendiriyor, çünkü bir şekilde, hatta bazen farkında bile olmadan bedelini ödeyeceğiz.
Tüm bunlardan temel fikrimize varacak olursak; Gazze'de kıtlık ilan etmek, Ortadoğu ve dünya genelinde kafa karışıklığı ve gerilim cepheleri açmaktır. BM'nin Gazze'de kıtlık ilan etmesi,bu uluslararası kuruluşun kıtlığı önlemek için ne yapmadığını sorgulamamıza neden oluyor. Çünkü bu kuruluşun rolü yalnızca medyayla ilgili değil, aynı zamanda dünyada güvenliği ve uluslararası hukuku sağlamakla da ilgili.
Peki, Güvenlik Konseyi bugün ne kadar güvenilir? Bu Konsey, Gazze Şeridi'nde yaşananlar ve çocuklar, kadınlar, yaşlılar ve engelliler de dahil olmak üzere Filistinlilere karşı işlenen suçlar karşısında nerede duruyor?
BM’nin Gazze'nin kıtlık yaşadığı yönündeki açıklaması hiçbir açıdan yeterli değil. Aksine, örgüt Gazze Şeridi'ndeki hayatları kurtarmak için pratik adımlar atmalı.
İşte İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu Gazze'yi işgal ediyor ve her gün bombalama, aç bırakma ve yerinden etme gibi savaş mekanizmalarıyla Gazze Şeridi'ndeki her canlıyı yok etmeye çalışıyor ve kimse ondan hesap sormuyor. Haftalardır medyayı dolduran açlıktan ölen çocukların görüntülerini gördüğümüz göz önüne alındığında, BM'nin Gazze'nin kıtlık yaşadığı yönündeki açıklaması yeterli mi? Gazze'de yaşananlar, gerçekten de küresel vicdanın zaafını ortaya koydu.
Elbette, 147'ye ulaşan Filistin devletini tanıma dalgasının yanı sıra bu devleti tanıma yönündeki niyetler önemli ve on binlerce Gazzelinin öldürülmesine karşılık oldukça sembolik bir sonuç teşkil ediyor. Ya da daha doğrusu, bunlar utancı hafifletmek için asgari düzeydeki tanımalardır.
İsrail, saldırılarıyla birçok ülkeyi zor durumda bıraktı. İsrail'e darbe niteliğindeki bu tanımalar bile, İsrail'i Gazze'yi işgal etme ve böylece daha önce lütfettikleri de dahil olmak üzere açıklanmış tüm sınırları yok sayma kararlılığından alıkoymadı. Filistinlilere haklarının küçük ve hatta çeyreğinin bile verilmesinden büyük bir geri adım atıldı.
Filistin davası, Ekim Savaşı'ndan bu yana en kötü dönemini yaşıyor. İsrail'in, ABD'nin desteğiyle, bu konuyu planlandığı gibi sonlandırmaya karar verdiği açık. Bu plan, ABD Başkanı'nın Mısır ve Ürdün'e Gazze halkını korumaları çağrısında bulunduğu andan itibaren çok açıktı; yani, Gazze sakinlerini sınır dışı etme niyeti açıkça deklare edilmişti. Bu çağrının dünyayı şok etmesi ve kimse tarafından kabul edilmemesi nedeniyle, amaca ulaşma yöntemi değiştirildi. O yöntem de açlık, Gazze halkının öldürülmesi ve insani yardımların ona ulaşmasının engellenmesidir. Gazze'nin yıkılmasından sonra geriye sadece kalan nüfusun yok edilmesi kalacaktır.
İşgalin ve Gazze'deki Filistinlilerin tasfiyesinin planlandığına dair tüm işaretler açıktı. Nitekim İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırganlığının en belirgin özelliği, çocukların ve kadınların sistematik olarak hedef alınması ki, bu da bir sonraki neslin tasfiyesi anlamına geliyor.
Filistin Devleti'nin tanınması dalgasından sonra ne olacak? İsrail'e karşı uluslararası bir duruş sergilenecek mi? Amerikan desteğinin önünde herhangi bir engel olacak mı?
Bugün yaşadığımız en büyük kayıp, Filistin meselesine yönelik tüm yaklaşımların çıkmaza girmesidir; çünkü İsrail projesi, bir karış toprak üzerinde bile bir Filistin devleti kurulmamasını öngörüyor.