Herkes İsrail'in Gazze Şeridi'ni işgal edeceği konusunda uyarıda bulunuyor, bunu ve Netanyahu ile aşırılık yanlısı hükümet üyelerinin açıklamalarını kınıyor. Ama buradaki soru, bir Arap diplomata sorduğum şu sorudur: “İşgalin çoktan başladığını düşümüyor musunuz?” O ise “Neredeyse bitti!” diye cevap verdi.
İsrail, Hamas ve müttefiklerinin iki yıl önce gerçekleştirdiği 7 Ekim operasyonundan bu yana Gazze'yi yerle bir etmekten bir an bile vazgeçmedi. Netanyahu'nun Gazze'yi hedef aldığı her aşama farklı bir bahaneyle, farklı bir siyasi medya planıyla, farklı açıklamalarla ve devam eden bir savaşla gerçekleşti.
Netanyahu'nun öne sürdüğü bahane Hamas'ın da bahanesi; yani rehineler ya da esirler düğümü. Netanyahu'nun rehineleri umursamadığı açıkken, Hamas'ın elinde sadece bu kart var ve bunu birkaç gün önce bile Gazze'deki İsrailli tutukluların videoları ile kullandı.
Netanyahu, Filistin bölünmesini derinleştirmek ve Filistin devleti kurma çabalarını boşa çıkarmak için kullandığı ve güçlendirdiği Hamas'ın 7 Ekim operasyonuyla en büyük hatayı işlediğini düşünüyor. Bunun, Hamas'ı kullandığı gibi, onu bitirenin de kendisi olduğunu tarihe söylemek için bir fırsat olduğuna inanıyor.
Bu arada, Hamas'ın siyasi bir planı ve net bir çıkış stratejisi yok ve şu ana kadar bir intihar misyonunda gibi görünüyor. Kara harekâtı sırasında İsrailli rehinelerin savaş alanında yanında olacağına dair bazı açıklamaları da bunu kanıtlıyor.
Bu açıklamalar, bir intihar senaryosuyla karşı karşıya olduğumuzu ima ediyor ve nedeni de basit; bu tür açıklamalar Netanyahu üzerinde baskı oluşturmuyor; aksine, iç baskıyı hafifletiyor ve ona uluslararası bir gerekçe sağlıyor. Bu nedenle Başkan Trump, savaşın durması için Hamas'ın kalan rehineleri derhal teslim etmesi gerektiğini söyledi.
Bu, esir ve rehinelerin kademeli olarak adım adım takas edilmesi yönündeki tüm fikirleri geçersiz kılıyor. ABD de Netanyahu’yu bunda destekliyor, oysa kimse Hamas'tan bahsetmiyor. Uluslararası alanda herkes savaşı durdurmaktan ve Hamas'a Gazze'yi yönetmesi için bir şans daha vermemekten bahsediyor.
Bu arada Netanyahu, Gazze'ye yönelik fiili “işgaline” devam ediyor, Filistin Ulusal Otoritesi’nin Gazze'ye geri dönmesi fikrini reddediyor. Filistin Otoritesi ile müzakere yerine müzakerelerin ondan sonraki döneme odaklanması için Batı Şeria'yı ilhak etmekle tehdit ediyor. Bu nedenle, işgalin başladığını ve geriye çeşitli zorla göç ettirme yollarıyla –gönüllü göç ettirme bunlar arasında değil- Gazze'yi tamamen yıkmak kaldığını söylüyorum. Çünkü sahadaki gerçeklik, Gazze'nin artık yaşanmaz olduğu fikrini güçlendiriyor.
Bu nedenle Netanyahu ne istediğini çok iyi biliyor ve amacı iktidarda kalmak, rehineleri kurtarmak veya Hamas'ı yok etmekten daha büyük. Filistin-İsrail çatışması ve bu savaştan sonra Filistin siyasi sisteminin geleceği için yeni kurallar formüle etmek istiyor.
Keza bölgeyi yeniden şekillendirmek istiyor ve Lübnan'da aynı dengeyi koruma umuduyla bocalamaya devam eden Hizbullah'ın silahsızlandırılmasına yardım etme teklifi de bunun yeterli delili. Netanyahu askeri olarak İran'a da göz dikmiş durumda. Tüm bunlar apaçık ortada olmasına rağmen, Hamas Gazze'yi yönetme arzusundan başka ne istediğini bilmiyor ve elinde rehinelerden başka koz yok.
Yine Hamas, gerçek bir tehditle karşı karşıya olan, kurtarıcı olması gerekirken, Hamas'ın kurbanı olan Filistin Ulusal Otoritesi ile de iletişim köprüleri kuramıyor.
Bu kasvetli bir tablo, ancak İsrail işgalinin sadece başlangıcına değil, sonuna da yaklaştığını gösteriyor.