Rıdvan Seyyid
Lübnanlı akademisyen, siyasetçi- yazar Lübnan Üniversitesi'nde İslami ilimler profersörü
TT

Arap ve İslam dünyasının kararlılığının zirvesi

Doha'da düzenlenen olağanüstü Arap Birliği – İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Zirvesi, temel ilkelere ve önceliklere bağlı kalmaya odaklandı. Zirvede, Gazze Şeridi'ndeki savaşın sona erdirilmesi ve bir Filistin devletinin kurulması konusunda ısrarcı bir tutum sergilendi. İsraillilerin Doha'ya düzenledikleri saldırıda, Hamas liderliğini hedef almaktan çok, 2002'deki Beyrut Zirvesi'nde Kral Abdullah bin Abdulaziz'in projesinden beri giderek daha kararlı ve sağlam hale gelen Körfez İşbirliği Konseyi'ni (KİK) hedef aldıkları açıkça ortaya çıktı. Lübnan Cumhurbaşkanı zirvede yaptığı konuşmada bu önemli girişimi hatırlatarak, Ekim 2023'ten bu yana İsrail'in yeni saldırganlığına karşı dikkate değer bir farkındalık kattı.

Netanyahu hükümeti ise bir hafta içinde dört provokatif adım attı: Katar'a saldırmak, Gazze'ye yönelik kara harekâtını yoğunlaştırarak nüfusunu yerinden etmek, Mescid-i Aksa'nın altına yeni bir geçit açmak ve Kudüs'ü Batı Şeria'dan ayırmak için büyük bir yerleşim projesi başlatmak. Bundan önce ve sonra atılan beşinci adım, KİK'in gücünü zayıflatmak ve Filistin meselesine adil bir çözüm bulmak için küresel düzeyde etkili eylemlerini durdurmak amacıyla KİK'in birliğini bozma kararlılığıydı. Bunların hiçbiri temel ilkeler veya öncelikler açısından bir şeyi değiştirmedi. Uluslararası toplum savaşı durdurma konusunda daha kararlı hale geldi ve Birleşmiş Milletler (BM) üyelerinin çoğu Filistin devletini tanımak için adımlarını hızlandırdı. Uluslararası siyasi ve insani aktörler de Körfez, Arap ve Müslüman ülkelerin taleplerini destekleme konusunda daha kararlı hale geldiler. Söz konusu ülkelerin politikaları, Arap ve İslam ülkelerinin politikalarıyla aynı hale geldi.

1948'den beri Araplar ve Müslümanlar Filistin üzerindeki çatışmayı Yahudilik ve İslam arasında bir din savaşına dönüştürmemekte ısrar ettiler. Ancak, 1967 savaşı ve 1968'de Mescid-i Aksa'nın yakılmasından bu yana İsrail, Mescid-i Aksa'nın altında kazı çalışmaları yaparak ve defalarca baskınlar düzenleyerek çatışmanın dini boyutunu vurgulamakta ısrarcı davrandı. Aslında, birbirlerini geçmek ve üstünlük sağlamak için, lider olmak isteyen her politikacı, siyasi nüfuz kampanyasına Mescid-i Aksa'nın kutsallığını ihlal ederek başlıyor. Doha'ya yönelik saldırının ardından ABD Dışişleri Bakanı, Başbakan Binyamin Netanyahu'yu desteklemek için İsrail'i ziyaret ettiğinde de böyle oldu. Netanyahu, iki hafta sonra BM toplantısına katılacak olan ABD Başkanı Donald Trump ile görüşeceğini belirtti.

Başkan Trump'ın Netanyahu'nun politikalarını takip etmesi ve sadece Arapları ve Müslümanları değil, tüm uluslararası toplumu görmezden gelerek onları desteklemek için acele etmesi gerçekten garip! Bu, Başkan Bush'un, ardından oğlunun ve Obama'nın döneminden bu yana hiçbir ABD başkanının yapmadığı bir şey. Her saldırgan hamleden sonra, ABD başkanları desteklerini askıya alır veya İsrail'i ziyaret etmeyi geçici olarak durdururlardı. Sadece Başkan Biden ve Başkan Trump her zaman saldırganlığı desteklemek veya teşvik etmek için acele ettiler!

Bu neden oluyor? Neden ABD Dışişleri Bakanı İsrail'i ziyaret ediyor ve Mescid-i Aksa’ya yönelik saldırıya bile tam bir dayanışma gösteriyor? Trump'ın Katar'a yönelik saldırıya karşı yaptığı en güçlü açıklama, Katar'ın ABD'nin güçlü bir müttefiki olduğu için İsrail'in eylemlerinde çok dikkatli olması gerektiği yönündeydi. Trump, İsrail'in şu anda Gazze'de ne yaptığını bilmediğini, ancak operasyonun hızlı bir şekilde yürütülmesini istediğini de sözlerine ekledi!

İsrail'in Doha'ya saldırısı ve Katar Başbakanı’nın Başkan Trump ile görüşmesinden sonra, Trump'ın Netanyahu'dan Katar'dan özür dilemesini isteyeceğini veya savaşı sona erdirmek için daha büyük bir adım atacağını düşündük. Bunların hiçbiri olmadı, aksine tam tersi oldu!

Başkan Trump, genellikle barış adına büyük ve şaşırtıcı anlaşmalar yapmasıyla ünlüydü ve halen de öyle. Ancak son girişimini başlattıktan sonra Netanyahu'yu dinledi ve Gazze halkının yerinden edilmesinden sonra bu girişime geri döneceği anlayışıyla, onun hamlesini durdurmak için adımlar attı! Ancak gerçekte ne olacağını kim bilebilir ki? Zira Netanyahu her zaman savaşı sonsuza kadar sürdürmek istediği anlamına gelen bahaneler uyduruyor!

Savaş boyunca çeşitli yollarla Gazze halkını destekleyen Araplar, özellikle KİK üyeleri, tereddüt etmediler. Bunu yapmaya devam ediyorlar, ancak temel ilkelere bağlılıklarının yanı sıra, savunma ve caydırıcılık için ortak Körfez askeri planını uygulama sürecini de yeniden başlatıyorlar.

Koşullar son derece zor ve Müslüman ülkelerin elde ettiği sonuç, mümkün olan en iyi sonuç. Ancak ABD sadece müttefiklerini hayal kırıklığına uğratmakla kalmadı, aynı zamanda saldırıya da katıldı. Filistin'e karşı savaş yüz yıldır sürüyor. Filistin halkı bu savaşın yakıtı ve közü. Yüce Allah'tan başka hiçbir güç ve kuvvet yoktur.