Bazı değerli okuyucularımız, geçen haftaki makalede bahsedilenlerin ister dinsel ister din dışı olsun, aklın değerleri şekillendirmedeki rolünü inkâr edenlerin argümanını çürüttüğünü varsaydılar. Makalede aklın, insanlığın tek tanrıcılığı keşfedip evreni ve doğayı anlamaya başladığında inanmasının önünü açtığından bahsetmiştim. Peki, en yüce ve yüksek değerler için akla güvenip, hayatın küçük ayrıntılarında ve detaylarında onun rolünü nasıl inkâr ettik?
Aklın merkeziliğini ve rolünün önemini vurgulamak, bu rolü inkâr edenlerin bilgisiz veya inatçı olduğu anlamına gelmez. Diğer bilginler gibi onlar da hakikatlere ulaşmak için belirli bir yaklaşım izlerler. Bu yaklaşıma dayanarak, muhaliflerini tatmin etmeyebilecek, ancak temelsiz olmayan argümanlar inşa etmişlerdir. Bunu, arkadaşlarımı bir fikir tartışırken veya bir tavır alırken adil olmaya ikna etmek umuduyla söylüyorum. Fikirleri tartışmak, karşı tarafla savaşmak değildir. Tıpkı size karşı çıkanlardan izin almadan kendinize bir fikir veya tutum benimseme hakkını tanıdığınız gibi, eğer bir adalet aşığıysanız aynı hakkı onlar için de tanımakta cimri olmamalısınız.
Ahlaki ve dini değerlerin şekillenmesinde aklın rolünü inkâr edenlerin, açıkça birbiri ile örtüşen iki tür argümanı vardır. İlk tür özetle, bu değerlerin işlevinin insanları mükemmelliğe yönlendirmek olduğu ve bu nedenle mükemmel bir varlık tarafından oluşturulması gerektiğidir. İnsan aklınınsa mükemmel olmadığını ve mükemmellik iddiasında bulunmadığını biliyoruz. Öyleyse bu kusurlu varlık nasıl hem değerlerin üreticisi hem de üretimin niteliğini ölçmek için bir ölçüt olabilir? Bu, davacıyı yargıç yapmaya veya el-Mütenebbi'nin sevgili için yaptığı şu benzetmeye benzer; “Dava sensin ve sen hem davacı hem de yargıçsın.” Bu görüş, vahiy öğretilerini dini ve ahlaki değerlerin tek kaynağı veya en yüce otoritesi haline getirmeyi savunan dini hareketler arasında yaygındır. Ancak, bu çerçevenin dışında akla tam bir rol verme konusunda ihmalkardırlar.
İkinci tür argüman, aklın genellikle deneysel olduğu ve hata yaptıktan sonra neyin doğru olduğunu öğrendiği gerçeğine dayanmaktadır. Hayat, genel olarak, bir kişinin günlük yaşamını oluşturan düzinelerce küçük deneyden oluşan sürekli bir deneyimdir. Deneysel hatalar, bireysel bir yaşam veya hatta az sayıda insanın yaşamı bağlamında meydana geldiği sürece tolere edilebilir. Ama tüm insanlığın veya tüm bir ülkenin yaşamını, tek bir kişi veya birkaç kişi tarafından yürütülen akli veya fiziksel bir deneyin konusu haline getirmek doğru mudur?
Geçen yıl kasım ayında, çağdaş filozof Bernard Williams'ın, kaderi onu acı bir seçimle karşı karşıya bırakan gezgin “Jim” hakkında anlattığı hikâyeyi aktarmıştım. Jim ya 19 arkadaşının hayatta kalabilmesi için masum bir kişinin öldürülmesini kabul edecekti ya da bunu kabul etmediği için herkes ölecekti. Williams, faydacılığın eleştirisi bağlamında bu hikâyeyi anlatıyordu. Faydacılık, bir eylemin daha fazla sayıda insana daha fazla yarar sağlaması durumunda, az sayıda insana zarar verse veya zarar küçük olsa bile, doğru (veya adil) olduğunu düşünür. Böyle bir hikâye kamusal hayatta sıklıkla tekrarlanır. Michael Walzer, bununla ilgili teorileri ünlü “Siyasi Eylem: Kirli Eller Sorunu” adlı makalesinde ele almıştır; bunlardan bazılarını daha önce bir makalemizde ele almıştık. Michael Sandel da “Yapılması Gereken Doğru Şey Nedir?” başlıklı ünlü bir konferansta aynı konuyu ele almıştı. Gerçekten de bu seçimle yüzleşmek kolay değil ama bu, insanların kendi yaşamlarında günlük olarak karşılaştıkları, politikacıların ve bilim insanlarının ise milyonlarca insanı etkileyen deneylere giriştiklerinde karşılaştıkları bir tür yaşam deneyimini temsil ediyor.
Gezgin acaba neyi seçmeli? Birçok insanın, başkalarının hayatta kalabilmesi için bir kişiyi öldürmeyi seçeceğini biliyorum. Ama bu doğru bir şey mi? Rasyonel ve duygusal gerekçelerin ve farklı iradelerin iç içe geçtiği bu tür zorlu deneyimler, anlatısal zihin destekçilerinin bu görevi akıldan alıp, seçimleri herkes tarafından kabul gören daha yüce bir güce emanet etmeye yöneltendir. Söz konusu güç, yüce Yaratıcı'dır ya da doğa kanunudur veya istediği zaman birini diğerine tercih etmeyen tek bir “ölçütü” olan herhangi bir güçtür.