Tevfik Seyf
Suudi yazar ve düşünür
TT

Avrupa çağında akıl

Çağdaş akıl, Avrupa Rönesansı'nın bir ürünüdür. Ancak Avrupa ile sınırlı kalmamış, aksine insanlık tarihinin bu aşamasında insanın gerçekliğini temsil eden evrensel bir modele daha yakın hale gelmiştir. Avrupalı ​​olmayanların bu bağdan rahatsız olduğunu biliyorum, zira insan düşüncesinin üretimine ve genel olarak insanlığın tarihsel deneyimine katkılarının değerini dolaylı olarak azaltmaktadır. Bazı Müslümanlar her iki tutumun, yani Batı'nın küçümsemesi ve buna verilen tepkinin de arkasındaki itici gücün dinsel farklılıklar olduğunu düşünebilir. Ancak bu iki bağlamın dışından düşünürlerin de benzer bir tutumu açıkça veya dolaylı olarak ifade ettiklerini gördüm. Hint filozof ve Nobel ödüllü ekonomist Amartya Sen'in eserlerini okuyan herkes, Avrupa bilim geleneğiyle olan bağına rağmen, neredeyse tüm yazılarında Hint kültürünün yoğun bir şekilde yer aldığını fark edecektir.

Bu girişle, okuyucuyu makale boyunca ortaya çıkacak genellemelerin sınırları konusunda uyarmak istedim. Aslında, akıl kavramının gelişimini ve ardışık medeniyetlerle ilişkisini, bu medeniyetlerin ve aşamaların değerlendirilmesiyle tamamen ilgisiz bir bakış açısıyla değerlendiriyorum. İnsanlık tarihinin, canlanma veya başarısızlık çizgilerine göre dilsel, coğrafi veya dini olmak üzere farklı çerçevelerde sürekli çeşitlenen ve gelişen, tek ve uzun bir deneyim olduğuna inanıyorum. Bu nedenle, dinler, medeniyetler, savaşlar ve bilimsel deneyler tek bir yapı içindeki katmanlardır. Eski İslam kültürünün olgunluğunun ve derinliğinin önemli bir yönünün, Müslümanların Yunan, Çin, Hint, Pers, Afrika ve diğerleri gibi daha önceki kültürlerle temasının bir sonucu olduğuna şüphem yok. Benzer şekilde, çağdaş Avrupa kültürü de İslam kültürü de dahil olmak üzere bu kültürlerin bir uzantısıdır. Ayrıca bir kültürün gelişme yeteneğinin, farklı kültürlerle etkileşime girme ve kavramlarını kendi yerel dokusu içinde yeniden üretme becerisine bağlı olduğunu da biliyoruz. Özellikle bu nedenle, önceki bir yazımda Arapça bilimsel yayıncılığın zayıflığının, kısmen, abartılı bir dilsel biçim, dil bilgisi kuralları ve retorik karmaşıklığından kaynaklandığını belirtmiştim. Bu durum, Arapça bilimsel yazımını, dil bilgisi ve retorik konusunda tam yetkin olanlara özgü hale getirmiştir.

Konuya dönersek, çağdaş akıl, bir araya getirildiklerinde önceki akıl çağlarından bir ayrım çizgisi oluşturan temel özelliklerle karakterize edilir. Bu özelliklerden üçü şunlardır:

Bilgi ile değerin ayrılması, çünkü meseleler hakkında düşünmek artık toplumsal, tarihsel veya dini bağlamlarından türetilen değerlerle sınırlı değildir. Araştırmacı, sonuç sonrası aşamada kendi değerlerine bağlı kalabilir, ancak gözlem, araştırma ve fikir oluşturma aşamasında tüm kısıtlamalardan özgür olmalıdır. Bu ifade, düşünce, inanç ve ifade özgürlüğünün, rasyonel bir varlık olarak insan onuru ve değeri kavramının temel bir parçası olduğu ilkesiyle tutarlıdır.

Aklın kendisi artık doğduğu (ya da daha doğrusu, olması gerektiği) kültürel bağlamdan bağımsız bir evren olarak görülüyor. Ancak aklın ürettikleri ne mutlak ne de bağımsız sayılmaz. Aklın, büyük ölçüde kişinin çevresinin koşullarını ve içindeki akımları yansıtan yaşam deneyimleri tarafından şekillendirildiği yaygın olarak kabul görmüştür. Dolayısıyla, aklın üretimi artık bir hakikat ifadesi değil, geçici bir bilgi veya kişisel görüştür ve endüstriyel ve bilimsel araştırma kurumları ve yasama organları gibi fikirlerin yayılması için belirlenmiş kanallardan geçerse genel bir uzlaşıya dönüşebilir.

Aklın içsel bağımsızlığı ile toplumsal çevrenin koşullarına fiili bağımlılığı arasındaki ayrım, oynadığı iki rol arasındaki zorunlu ayrım açısından önemlidir. Pratik akıl adı verilen rolün işlevi, insanları çevrelerine bağlamak ve yaşamlarını kolaylaştırmaktır; yani onları hâkim normlar ağına entegre etmektir. Teorik akıl adı verilen rolün işlevi ise çevrenin ve kültürün normlarını ve geleneklerini eleştirmek, daha yüksek bir döngüde giderek geleneklere dönüşen alternatifler üreterek insanları kısıtlamalarından kurtarmaya çalışmaktır. Yani akıl, bir aşamada itaatkâr, bir sonraki aşamada asi olur.

Yerimiz konunun bu kadarını ele almamıza izin verdi. Belki önümüzdeki günlerde bu konuya tekrar döneriz.