İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

Çatışma ve müzakere arasında Trump – Asya

ABD Başkanı Donald Trump, Japonya, Malezya ve Güney Kore'de toplantılara katılmak için ikinci döneminde ilk kez Asya'ya uzun ve önemli bir ziyaret gerçekleştiriyor. Trump ayrıca Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği (APEC) zirvesine de katılacak.

Zirvenin teması “Sürdürülebilir Bir Gelecek İnşa Etmek” ve üç temel nokta etrafında şekilleniyor:

- Bölgesel bağlantıyı güçlendirmek

- Dijital uçurumu kapatmak

- Sürdürülebilir büyümeyi teşvik etmek

Ancak zirvenin iyimser söylemi ile sahadaki jeopolitik gerçeklik arasındaki uçurum çok büyük.

Akla ilk gelen soru şu: Trump, Güney Amerika'da davulları çalan savaşa hazırlık olarak Doğu Yarımküre'deki atmosferi yatıştırmaya mı çalışıyor? Nitekim Latin Amerika'da askeri maceralara hazırlık olarak Amerikan donanması oraya yığınak yapıyor. Bu macera öfkeli Venezuela ile başlayıp Beyaz Saray tarafından parya ilan edilen Kolombiya'ya ve son olarak Çin ile büyük fentanil savaşının başladığı ve yaklaştığı Meksika'ya kadar uzanıyor.

Trump'ın uzun ziyareti, Rusya ve Çin gibi ağır toplar ve hatta iki Kore gibi orta güçlerin yanı sıra, milliyetçi fikirlerin yeniden canlandığı Japonya dahil olmak üzere kıtadaki çoğu ülkeyi kapsayan siyasi, ekonomik, askeri ve toplumsal değişimlerin ortasında gerçekleşiyor.

Trump için ziyaretin tek bir amacı var gibi görünüyor; bilhassa Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in savunma pozisyonundan saldırı pozisyonuna geçtiği göz önüne alındığında, müzakere veya çatışma yoluyla ABD-Çin ilişkileri için yeni bir yol haritası çizmek. Nitekim Trump ile beklenen zirve öncesinde ve Pekin'in geçen yılın çoğunu ABD politikalarına karşılık vererek geçirmesinin ardından, 9 Ekim'de Çin, nadir toprak elementi tedarik zincirlerine yönelik ihracat kısıtlamalarının genişletildiğini duyurdu.

Pekin'in hamlesi beklenen bir tepki mi yoksa kışkırtıcı bir ön alma hamlesi mi?

Belki de cevabın bir önemi yok. Asıl önemli olan, Trump'ın zirveleri bir anlaşma yapma fırsatı olarak görmesi, Şi Cinping’in ise anlaşma fikrinin aklında olmaması.

Washington ve Pekin arasındaki ilişkilerde bugün üç temel mesele ve bir stratejik konu var. Meseleler, fentanil yani Meksika üzerinden gelen Çin uyuşturucusu ve nasıl durdurulacağı ile ilgili anlaşma, sonra, Çin'in Amerikan soya fasulyesine uyguladığı boykotun sona erdirilmesi ve Çin'e ait nadir toprak elementleri ile bunların ABD'ye ihracatına getirilen kısıtlamaların sona erdirilmesi fikri etrafında dönüyor.

Stratejik konu ise Çin-Rusya ilişkilerini ele almak ve Pekin'i Rusya-Ukrayna savaşını sona erdirmesi için Moskova'ya baskı yapmaya zorlamaktır.

Bu noktada çoğu Amerikalı gözlemci, Trump'ın Şi Cinping ile Rusya'nın savaş alanındaki varlığını zayıflatacak yeni bir uzlaşı arayışına girmesi gerektiğine inanıyor.

Çin'in 2022'den beri Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e önemli destek sağladığı bir sır değil. Ukraynalılara karşı savaşlarda kullanılan silahlar da dahil olmak üzere, kendisine tüketim malları için gerekli olan büyük miktarda endüstriyel ekipman ve bileşen temin etti. Çin ayrıca Rus petrol ve doğalgazı satın almaya da devam ediyor.

Çin'in Rusya ile devam eden etkileşimleri, Rusya'nın GSYİH'sinde bir düşüşü önlemek ve Rus kuvvetlerini Çin yapımı makine ve bileşenlere dayanan Rus yapımı silahlarla iyi donanımlı tutmak için yeterli oldu.

Bu ziyarette, ABD'nin Hint-Pasifik bölgesindeki müttefiklerinin gözleri, Washington'dan Pekin'e doğru sahnede yaşanan değişimleri, keza iki tarafta, Çin'in Washington'un Tayvan konusundaki tutumunu yumuşatması karşılığında Rusya'nın Ukrayna üzerindeki baskısını hafifletmesini sağlayacak pragmatik tercihlerin ağır basıp basmayacağını gözlemlemeye odaklanmış görünüyor. Bu, Batı Yarımküre'de Washington'un Monroe Doktrini'ni yeniden canlandırmasının önünü açacaktır.

Bugüne kadar, her iki lider de Asya-Pasifik bölgesi için yapıcı bir gündem önermedi ve ikisi de ekonomik bağımlılığı yönetimin bir silahına dönüştüren gümrük tarifelerinden, ihracat kısıtlamaları ve misillemeci kontrollere kadar yorucu bir döngü içinde birbirlerine üstün gelmeye kararlı.

Orta ölçekli Asya ülkeleri, ortada sıkışmış görünüyor; Pekin'e karşı ekonomik risklerini yönetirken Washington ile ticaret anlaşmalarına odaklanıyorlar. Bölge genelinde hükümetler, giderek daha fazla işlemselleşen bir ortamda liderlik etmek yerine riskten korunma politikası izliyor.

Trump'ın Tokyo ziyareti belki de ayrı bir yazı konusu olmayı hak ediyor. Zira Japonya’da yeni bir kadın başbakan, “Önce ABD” fikriyle uyumlu “Önce Japonya” sloganlarını savunanlar da dahil olmak üzere Japon milliyetçilerinin özlemleri ve İkinci Dünya Savaşı'nın sonundan bu yana oradaki Amerikan varlığını varoluşsal sorular ile karşı karşıya bırakan tarihsel şovenist bir uyanış var.

Trump'ın ziyareti Güneydoğu Asya'da radikal değişimlere katkıda bulunacak mı?